Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Yayımlar / Bildiriler

FRANSIZ GEÇİDİ

XIX. yüzyılın son çeyreğinde yapıldığı tahmin edilen Fransız Geçidi, geçmişi geleceğe bağlayan bir restorasyon projesiyle yenilendi. Projenin sahibi ise, Yapı Koruma Dalı’nda Ulusal Mimarlık Ödülü’nü kazanan Yüksek Mimar Dr. Sinan Genim.

Karaköy’de Rıhtım Caddesi ile Mumhane arasında yer alan ve 1800’lü yıllarda inşa edilen tarihi Fransız Geçidi, aslına sadık kalınarak restore edildi. Aslı üç katlı olan eski binaya, camla kaplı üç modern büro katı daha eklendi. Bazıları bu çelişki birlikteliğini sevmiyorlar, ama eski binalara hayat vermenin, onları verimli kılmanın Batı metropollerinde sıkça rastlanan bir yöntemi bu. Tarihi binanın dış cephesi içinse, bugüne kadar iş merkezlerinde pek rastlanmayan bir renk olan portakal rengi seçilmiş.

Toplam 10.000 metrekare inşaat alanına kurulan Fransız Geçidi Ticaret Merkezi’ndeki 60 metrekareden 620 metrekareye kadar büyüklükleri olan 118 mağaza ve büro, Yuvataş-Alpaş A.Ş ortaklığınca restore edilmiş. Mimari ve restorasyon tasarımı ise Mimar Sinan Genim’e ait. Genim bu eserinde eski ve yeniyi olağanüstü bir uyumla birleştirerek cesur bir mimari anlayışı sergilemiş. Peki ama neden portakal rengi? "Etraftaki bütün karanlık yapılar arasında çarpıcı ve aydınlık bir renk insanları mutlu eder diye düşündüm", diyor Genim... Demir aksamlar ise Osmanlı yeşili. Geçidin yeni döşemesinde, çini yerine çimentodan üretilmiş renkli prefabrik bir malzeme kullanılmış. Üzerindeki desenler ise geleneksel Türk çini motiflerinin çağdaş ve özgün bir yorumu. Malzemenin rengi, mimarinin rengi ile büyük bir ahenk içinde. Dış mekânda kullanılan laterna ve aplikler geçidin demir döküm orijinal kapılarıyla uyumlu. 1800’lü yıllarda Fransız gemicileriyle tüccarları buluşturmak için inşa edilen Fransız Geçidi, Ticaret merkezi adıyla günümüzde Rus tüccarları ile Türk sanayici ve toptancılarını bir araya getiriyor.

KARAKÖY
Karaköy, günümüzde Beyoğlu’nun küçük bir parçasını oluşturan Galata, Tophane, Azapkapı ve Galata Kulesi’nin arasında kalan bölgedir. İstanbul’un yerleşim tarihi kadar eski olan bu yerleşim bölgesinin hangi tarihte iskân edilmeye başlandığını ne yazık ki bilemiyoruz. İlk Çağın sonlarında Haliç’in kuzeyinde Sykai [Sycae=İncirlik] adı ile anılan bir küçük yerleşmenin varlığını yazılı kaynaklardan öğrenmekteyiz. Daha sonra bu iskân bölgesinin etrafı I. Constantin [324-337] tarafından bir sur ile çevrilir. II. Theodosius [408-450] devrinde Sykai’de bölgelere [regio] ayrılan İstanbul’un şehir sınırları içine alınıp, XIII. Regio olarak adlandırılır. XIII. Regio içinde, kilise, forum, hamamlar, tiyatro, liman tesisleri ve 431 büyük ev vardır. Eski Grek dilinde "Peran en Sykais" [karşı yakada Sykai] olarak da adlandırılan bölgenin daha geniş bir kesimi daha sonraları yalnızca Pera / Beyoğlu olarak isimlendirilecektir.

1261’DEN SONRA GALATA
Galata’nın İstanbul’dan ayrı, biraz da özerk bir yerleşim bölgesine dönüşmesi, Latin istilası sonrası [1261] Cenevizlilerin buraya yoğun olarak yerleşmesiyle başlar. Artık Galata her ne kadar XIII. Bölge olarak adlandırılıyorsa da, İstanbul’un ve dolayısıyla Bizans Devleti’nin kısmen özerk, ticari yoğunluklu bir yerleşim birimidir. Bu özellik bizim İstanbul’u fethimize kadar sürer, Cenevizlilerin tıpkı Latin istilası sırasında yaptıkları gibi Fetih sırasında da tipik bir tüccar toplumu gibi her iki tarafa da hoş görünüp tarafsız kalınca, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de uzun süre bağımsız bir yerleşim birimi gibi hareket ederler. Bu nedenle, 1960’lara kadar İstanbul’a karşın Galata ve Beyoğlu daha batı görünüşlüdür. Batı kökenli Hıristiyan nüfusun [özellikle Katolik ve Protestan] yoğunluğu, batı kültürünün bu ilk temas noktasındaki günlük hayat ve mimari anlayış ile kendini gösterir.

GALATA VE KARAKÖY LİMANLARI
Sirkeci, Eminönü ve Unkapanı kıyısının Anadolu ve doğu limanları ile, Karaköy ve Galata limanlarının ise batı ile bağlantıları vardır. Batıdan gelenler, genellikle ilk olarak Galata’da kıyıya çıkarlar, elçilikler [İran hariç], batı kökenli ticari şirketler hep bu bölgeye yerleşmişlerdir. Galata kıyılarında bazı batılı şirketlerin kendilerine özel iskeleler yaptıklarını, kıyıda kendi depolama tesislerinin bulunduğunu, sur içinde bulunan yerleşim birimleriyle bağlantılı özel kapılarının olduğunu birçok yazılı kaynak belirtir [İstanbul tarihiyle ilgili en önemli belgelerden biri olan İnciciyan’ın kitabı, Bizans devrinde Haliç girişini kapatan zincirin bu kapıya (Kireç Kapı) bağlandığını söyler. Bkz. İnciciyan 1976]. Galata Surları çevresinde, çeşitli adlar ile anılan yirmiye yakın kapı vardır [Eyice 1969; Arseven 1989]. İşte bu kapılardan Tophane’ye yakın olanlarından biri [Kireç Kapı] ile kıyı arasında, bugünkü Karaköy Karakolu’nun [Voyvoda Karakolu] yanında, 1860 yılında Fransız Geçidi / Cite Français yapılır.

NİÇİN FRANSIZ GEÇİDİ
Galata sur içinin bu bölgesinde Fransız tüccarlarının evlerinin bulunduğunu ve her Çarşamba günü bu çevrede Pazar kurulduğunu, Carbognano yazıyor [Carbognano 1993]. Kıyıya çıkarılan ticari malların Fransız ticaret bölgesinde taşınması için kullanılması, yapının belki de Fransız Geçidi adıyla anılmasına yol açtı.

Osmanlı başkentine ve imparatorluğun öteki iskelelerine Fransız tüccarların yerleşmesi XVII. yüzyılın ikinci yarısında pek yoğun değilse de, Marsilya Ticaret Odası’nın bu noktaya dikkatini çekecek ve Fransız Devleti’nden bu konuda kurallar koymasını isteyecek kadar güçlüdür. Özellikler 1685 yılı Eylül ayında kurulan Fransız "Akdeniz Ticaret Kumpanyası"nın desteği ve politik gelişmeler sonucu bu yerleşme hızı artır ve Türk / Fransız yakınlaşması Venediklilerin silinmesine, İngiliz ve Hollandalıların gerilemesine yol açar.

NEOKLASİK MİMARİNİN ERKEN ÖRNEKLERİNDEN BİRİ
İlk gördüğümde, sanırım 1965 yılları idi, Fransız Geçidi aradan geçen yüzyirmi yılın yıpratıcı etkileri sonunda harap olmuştu; yenilenmesi ve değişen mimari anlayışa uygun olarak yeniden işlev kazandırılması gerekiyordu. Neoklasik mimarinin şehrimizdeki erken örneklerinden biri olan yapı, yükselen yol ve zeminde meydana gelen oturmalar nedeniyle Rıhtım Caddesi’nin yaklaşık yüzelli santimetre altında kalmış sık sık sahip değiştirmesinin getirdiği bakımsızlık ve kötü kullanım nedeniyle kısmen terk edilmiş ve köhneleşmiş bir haldeydi.

YENİLEME ÇALIŞMALARI
1978 yılında yapıyı yenileme konusunda teklif aldık. Rölöve çalışmalarını yaptıktan sonra, 1982 yılında projeyi hazırladık. 1982’den 1992’ye kadar geçen on yıl boyunca, çeşitli bürokratik engeller asılmış, finans kaynakları sağlanmış ve nihayet 1992 yılında söküm işlemlerine başlanarak zemin takviyesine geçilmiş, yapının bu yeniden yapımı sırasında bir yıl süresince otuzbeş metre derinliğe kadar inen 112 adet betonarme kazık çakılmıştır.

Yenileme çalışmaları sırasında eski yapıya ait demir döküm kapılar, pencere ve balkon korkulukları eksiklikleri tamamlanarak ve temizlenerek yeniden kullanılmış, yapının tahrip olan bölümleri orijinal örneklere uygun olarak yenilenmiş, gelişen ve değişen iç mekân anlayışı ise yeni planlamanın temelini oluşturmuştur. Yeni oluşan katlar ile orijinal yapı kesin çizgilerle, malzeme ve mimari olarak tamamen farklı bir devir üslubu ile projelendirilmiş ve ugulanmıştır. 14,00 m²’den 40,00 m²’ye kadar değişen 60 adet dükkân, ortalama 200 m² büyüklüğünde 50 adet bürodan meydana gelen bugünkü yapı, Karaköy’ün bu bölgesine uzun zamandır arzulanan bir canlılığın gelmesine yol açmış; hemen yanındaki Voyvoda Karakolu ile karşısında yer alan Denizcilik işletmesi binaları ve yakınındaki Veli Alemdar Han’ın tamir edilmesine ve boyanmasına neden olmuştur. Özellikle nostaljik deniz turizminin rağbette olduğu ve Birleşik Devletler Topluluğu ülkeleriyle artmakta olan deniz trafiği gerçeğinden yola çıkarak, İstanbul’un bu ilk görüntü veren bölgesinin yenilenmesi kaçınılmazdır. Giderek yorulan ve eskiyen Karaköy’ün bu bölgesindeki mevcut yapılara karşın yeniden hayat bulan Fransız Geçidi’nin, aydınlık, güleryüzlü, çevreyi teşvik edici ve harekete geçirici özellikler taşımasını düşledik.

Mimarlar yalnızca yapı yapmazlar, yaptıkları ile mensubu oldukları topluma sevgi, mutluluk, övünç ve moral kazandırırlar. Toplum olarak gündelik olaylarla yeteri kadar içimiz kararıyor... İstedik ki, eski galata surları üzerinde yükselen bu yapı bize gülümseyerek baksın, ikinci kere yaşam bulmasını coşku ile kutlasın, içimizi ısıtsın ve bölgede yaşayan bizler, hayatta yalnızca üzülecek değil, sevinecek pek çok nedenimiz olduğunu görelim. Karaköy ve çevremizdeki tüm yapılara, Fransız Geçidi gibi bir gelecek diliyorum.

KAYNAKÇA

Arseven 1989
Celâl Esad Arseven [Haz. Dilek Yelkenci], Eski Galata ve Binâları, İstanbul 1989

Carbognano 1993
C. C. Carbognano [Çev. Erendiz Özbayoğlu], 18. Yüzyılın Sonunda İstanbul, İstanbul 1993

Eyice 1969
Semavi Eyice, Galata, İstanbul 1969

İnciciyan 1956
P. Ğugas İnciciyan [Çev. Hrand D. Andreasyan], 18. Asırda İstanbul, İstanbul 1956