Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Yayımlar / Bildiriler

SİNAN GENİM İLE BEYOĞLU

Sinan Genim, Türkiye’nin en ünlü, en etkin mimarlarından biri. Pera Müzesi, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Antalya Arkeoloji Müzesi Avan Projesi ve Galatasaray Müzesi çok önemli projelerinden sadece birkaçı. Restorasyon alanında birçok yapıya imza atan, özellikle Beyoğlu bölgesindeki çalışmalarıyla da mekanlara yeni kişilik ve görünüm kazandıran Yüksek Mimar Sinan Genim, güler yüzü ve hoş sohbetiyle de tam bir İstanbul beyefendisi…

İstanbul’da mı doğdunuz? Çocukluğunuz nasıl geçti?

Kasımpaşa’da doğmuşum; doğum yerim Deniz Hastahanesi. Nüfus kaydım Cami-i Kebir Mahallesi’nde. Kasımpaşa’da babamın iskele yakınında bir dükkanı vardı; bir tamirhane, yaşlılığında kapadı. Babaannemin de büyük bir evi vardı. Büyük Piyale’ye gelmeden Küçük Piyale Camisi’ni geçtikten sonra dereyi geçen tahta bir köprü vardı, onu biraz geçince soldaki sokağın içinde… Anlatmaya çalıştığım hikaye 50-55 sene evveline ait. Kasımpaşa ile ilgili ilk anım, 1950 seçimleridir. Demokrat Parti kazandığı zaman Tabakhane Meydanı davul zurnayla eğlenen coşkulu bir kalabalık ile dolmuştu. Başka bir anım ise, zaman zaman babaannem ve halalarımla Kadınlar Çeşmesi’ne doğru kırlara çıkmamız. O dönemin Kadınlar Çeşmesi ile bugünkünü karşılaştırmak imkansız gibi, yeşillikler arasında büyük bir çeşme ve bir diz boyu papatyalar… Bir de amcamın tuhafiye dükkanını hatırlıyorum. Önceleri Allahverdi Pasajı’ndaydı, sonra çarşının içine taşındı.

Gençliğiniz nerede geçti? Nerelerde yaşadınız?

Hemen hemen otuzbeş yaşıma kadar Kuzguncuk’ta yaşadım. 10 seneye yakın çocukların okulu nedeniyle önce Mecidiyeköy, sonra da Nişantaşı’nda oturduk. Sonra Çengelköy’deki evimizi yaptım. 20 seneyi aşkın bir süredir Çengelköy’de yaşıyorum. Yani hayatımın 55 yılı kesintisiz Boğaz kıyılarında geçti.

Mimar olmaya karar verdiğinizde İstanbul’da bu kadar çok esere imza atacağınızı hayal ediyor muydunuz?

Bırakın hayal etmeyi, düşünmesi bile zor geliyor insana. Bu bir şans meselesi. Elbette oturup şansın gelmesini de beklemedim, önce İstanbul’u, sonra tüm ülkeyi gezdim, dolaştım, görgümü ve bilgimi geliştirmeye, meslek büyüklerimle bir arada olmaya, öğrenmeye çalıştım.

İstanbul’da en sevdiğiniz yerler neresi? En çok keyif aldığınız mekanlar?

İstanbul’un hemen heryeri… Topkapı Sarayı, Sultanahmet Meydanı, Eyüp, Anadolukavağı, Adalar… İstanbul benim için özeldir. Özellikle de eski şehir dokusunun devam ettiği bölgeler. Birde özel mekanlarım vardır; Üsküdar Ayazma Camii avlusu, Vanıköy Camii’nin deniz kıyısı, Kuzguncuk’un İcadiye Caddesi gibi...Yeni şehir dokusunun insanı cezbedici olmadığını düşündüğüm için uzak duruyorum. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın veya Yahya Kemal’in İstanbul’unu çağrıştıran, insanın şehrin sesini dinleyebileceği mekan sayısı ne yazık ki günümüzde çok az. Günümüzde benzer mekanları yaratmakta da sıkıntı çekiyoruz. Ama elbette zamanın ruhu ile ilgili bir şey bu.

İstanbul’daki değişimi nasıl buluyorsunuz? Olumlu gelişmeler görüyor musunuz?

Elbette pek çok olumlu gelişim yaşıyoruz. Bütün eleştirilere, bütün kısıtlamalara rağmen şehir kendi iç dinamikleri ile hareketleniyor. Ne derseniz deyin, Kiptaş, Toki gibi kurumların, özel müteahhitlerin yaptığı yapılarla son senelerde İstanbul’da gecekondu sorunu büyük oranda çözüldü. Halbuki biz bu sorunu senelerdir yasaklamakla çözmeye çalışıyorduk, ancak bir türlü üstesinden gelemiyorduk. Bu örnek bize yasaklama ile bir sonuç elde edilemeyeceğini, önemli olanın rekabeti teşvik etme, yeni yolar deneme olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Peki Beyoğlu’nun tarihi yapıları hakkında ne düşünüyorsunuz? Korunabiliyor mu ya da bunun için neler yapılmalı?

Korunan da var, korunamayan da. Örneğin ben geçmişte Bristol Oteli olarak hizmet veren yapıyı Pera Müzesi olarak restore ettim. Rosalino Apartmanı, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü oldu. Beyoğlu Postahanesi, artık Galatasaray Sanat ve Kültür Merkezi olarak hizmet veriyor. Eğer bir yapı insanların hayatını renklendiriyor, onlara heyecan veriyor, onları mutlu ediyorsa, isteseniz de yok olmaz, korunur. Geçmişte de, günümüzde de var olan hemen her şey insan içindir, insanı mutlu etmek için vardır. Benim için önemli olan insandır; insan ve onun mutluluğu, insan gibi yaşaması ve yaşamından memnun olması. Bunu sağlayabilirsek, yapılar da, şehirler de korunur.

2012 için projeleriniz var mı?

Bir an evvel Okçular Tekkesi’nin inşaatının başlamasını istiyorum. 1-2 tane özel konut projemiz var. İlkemiz için örnek teşkil edecek bir projemiz var, gerçekleşmesi için mal sahibini ikna etmeye çalışıyoruz. Ama bu aralar benim en yoğun uğraş verdiğim konu, Konstantiniyye’den İstanbul ‘a kitabımın 3. ve 4. cildini çıkartmak. 4. cildin yarısına geldim. Her akşam biraz yazıyorum, onu yayınlayabilirsem bir süre rahat edeceğim.

Beyoğlu’ndaki projelerden bahsedersek; Pera Müzesi, Tophane Kulesi, Karaköy Fransız Geçidi Restorasyonu, Pera ‘daki İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Galatasaray Müzesi, Okmeydanı Restorasyonu Projesi ve daha niceleri… Neler yapılacak? 2011’de bizi neler bekliyor?

Pera Müzesi geçmişte otel olarak yapılmış bir yapıydı, 80’li yıllarda tümden değiştirilip bir bankaya dönüştürülmüş olsa da hemen herkesin aklında Bristol Oteli olarak kalmıştı. Biz onu müzeye dönüştürdük. Bu açıdan Pera Müzesi’ni çok önemli bir oluşum olarak görüyorum. Rosalino Apartmanı ise çok kötü kullanılmış bir yapı idi. İmparatorluk döneminde var olmasına karşı, Cumhuriyet döneminde İstanbul, kendine özgü bir araştırma kurumundan yoksundu. Suna ve İnan Kıraç, Antalya’dan sonra İstanbul’da da bir araştırma enstitüsü kurmak istediler ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü yapıldı. Bugün burada İstanbul üzerine araştırmalar, yayınlar yapılıyor. Büyük bir kitaplık ve fotoğraf arşivi oluşturuldu. Enstitü araştırmacılara pek çok imkan sağlıyor, çok sayıda çalışma salonu var. Zaman içinde çok başarılı çalışmalar yapılacağına inanıyorum.

Fransız Geçidi’ni de restore ettik, ancak çevrede oluşan irtifa artışı nedeniyle üstüne üç kat daha ilave etmek gerekti, çok başarılı bir çalışma olduğu konusunda şüphem var, çünkü inşa edilirken bizim kurguladığımız cephe değil, yapımcının beğendiği ve ekonomik bulduğu cephe inşa edildi. Galatasaray Kültür ve Sanat Merkezi ise başlı başına bir hikaye, PTT bu binanın yapımını bir müteahhite ihale etmişti ancak yapılan iş inanılmaz derecede kötü idi. Hepsini söküp attık, tüm yapıyı, ön cephesi hariç yeniden inşa ettik.

Beyoğlu’nun tekrar yapılanması için hayal ettiğiniz proje nasıl olmalı?

Kesinlikle Tarlabaşı Projesi. Eğer hayata geçirilebilirse tabii. Bunun basit bir diğer örneği kendi iç dinamikleriyle Cihangir. Cihangir bunu başardı. Ama yine de bir kaos var içinde. Bence İstanbul’un kurtuluşlarından biridir Tarlabaşı Projesi. Eskimiş bölgelerdeki her yapı adasının tek bir parsel haline getirilerek, küçük parsellerden kurtulmak, arabaları yer altına almak… İstanbul’un sokaklarını insana açmak gerekiyor.

Tarlabaşı Projesi Beyoğlu’na ne kazandırır?

En önemlisi bu proje böyle bir değişimi gerçekleştirebileceğimizi gösterir. Bir araya gelerek çöken bir bölgeyi tekrar hayata kazandırmaya çalışıyoruz. Çok doğru bir kanunu var bu işin, ama en iyi kanun bile iyi uygulanırsa iyi, kötü uygulanırsa kötü sonuçlar verir. Buradan çıkabilecek sorunu görüyoruz. Bu yenileme hareketi başarılı bir yapılaşmaya yol açarsa o yapılaşma hemen yakın çevreye yayılacaktır. Bölge zenginleşir ve rağbet görür, insanların gittiği, talep ettiği bir yer haline gelirse etraftaki insanlar da etkilenir ve kendi çevreleri için harekete geçer.

Şimdi bu bölgelerde hiç boş alan yok ama proje tümüyle uygulanabilirse, yeni düzenleme sonrası %25-30’luk boş alanlar elde edilecek. Bugün için başka bir çözüm aklımıza gelmedi, yeni yollar, yeni çözümler öneren de yok. Ne yazık ki Türkiye’de devrimci olduğunu iddia eden ancak devrimci atılımlara karşı olan insanlar var. Yeniliğe ve değişime müthiş bir şüphe ile bakılıyor. İstanbul’un gelecekte büyük bir kültür ve turizm merkezi olacağı kanaatindeyim.

Beyoğlu’nda başkanımızın mimarlık üzerine çalışmalarını ve stratejisini nasıl buluyorsunuz? Çalışmaları etkili mi?

Gayet başarılı buluyorum. Tabii işin açıkçası Beyoğlu bu çalışmaları arzulayan bir bölge, yeni düşüncelere açık, gelişime destek veriyor. Başkan meraklı ve ilgi alanı geniş bir insan, çok da avantajlı çünkü çok genç. Turizmci olduğu için dünyayı algılaması farklı, yeniliklere ve yeni düşüncelere açık biri. Benim gençliğimdeki Beyoğlu ile şimdiki Beyoğlu arasında çok büyük fark var. Bugün Beyoğlu, daha temiz, daha güvenli, daha hareketli ve daha çağdaş.

Genç mimarlara neler söylersiniz?

Her zaman için heyecanlı olmalarını, merak duymalarını, kendilerini besleyecek bilgiyi aramalarını, mesleklerine ve yaşadıkları şehre karşı duygulu olmalarını, bakmayı değil, görmeyi öğrenmelerini tavsiye ederim. Tabii ki bütün bunların büyük bir özveri ve çalışma gerektirdiğini unutmamaları şart.