Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Yayımlar / Bildiriler

OKMEYDANI OKÇULAR TEKKESİ

Ok ve okçuluk, pek çok ulusun tarih sahnesine çıkışlarından itibaren rağbet ettikleri, avlanmanın yanı sıra bir harp sporu olarak özel önem verdikleri bir faaliyettir. Özellikle milletimiz bu sporla asırlar boyu iç içe yaşamıştır. Gerek savaşta, gerekse barışta askeri talimleri bir yarışma haline getirmiştir. Malazgirt zaferinin kazanılmasında okçuların çok önemli bir rol oynadıkları göz önüne alınarak, Osmanlı Devleti’nin genişlemeye başladığı ilk yıllardan itibaren okçuluğa özel bir önem verilmiş ve Bursa’da Sultan Orhan döneminde bir ok idman alanı düzenlenmiştir. Daha sonra Yıldırım Bayezıd’ın benzeri bir alanı Gelibolu’da inşa ettirdiği söylenir.

Tekke sözcüğü geçmişte, sadece tarikatların toplanma mekanı olarak degil, aynı zamanda belirli sporların, özellikle askeri sporların yapıldığı yerler içinde kullanılmaktadır. İstanbul’da bu nitelikli iki tekke binası bulunduğu bilinir. Biri Okmeydanı Kemankeşler [Atıcılar / Okçular] Tekkesi, diğeri ise bugün hiç bir izi kalmayan Unkapanı Pehlivanlar Tekkesi’dir. Okmeydanı Tekkesi her yıl Hıdrellez günü olan 6 Mayıs’ta açılır ve burada altı ay boyunca Pazartesi ve Perşembe günleri ok talimi yapılırdı. Ok taliminin yanı sıra, sırıkla hendek atlamak, kılıç müsabakaları, cirit, tomak, matrak gibi oyunlar da bu alanda icra edilirdi. Okmeydanı Tekkesi bir anlamda Ahi geleneğinin devam ettirildiği bir spor kulubü işlevi ile yükümlüydü. Bir okçuyu Okmeydanı’na almak, ok atma izni vermek veyahut alandan ihraç etmek, ancak tekke şeyhinin izniyle mümkündü.

Her ne kadar Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethi hazırlıkları sırasında bir ordugâh kurulduğu ve Haliç’e indirilen gemilerin burada inşa edildiği konusunda bazı bilgiler varsa da, Okmeydanı adına Fatih döneminde rastlanmaz. Tursun Bey, Barbaro, Ducas, Francis, Kritovulos [Tursun Bey; 1977 Barbaro 1976; Ducas 1956; Francis 1993; Kritovulos 2005], gibi fethin tanıkları bu konuda herhangi bir bilgi vermezler. Çok daha sonraları Müneccimbaşı Tarihi’nde Fatih’in Haliç’e indirdiği gemileri Okmeydanı’nda yaptırdığından bahsedilmektedir [Müneccimbaşı Tarihsiz; I, 259]. Ancak pek çok araştırmacı bu fikre katılmaz. Buna rağmen, fetih sırasında Okmeydanı veya yakın çevresinde önemli bir ordugâh kurulduğu ve artçı birliklerin buraya yerleştirldiği düşünülmektedir.

Fetih sonrasında Akşemsettin’in önderliğinde yapılan büyük zafer bayramlaşmasının Okmeydanı’nda yapıldığı ileri sürülür [Ayverdi 1973; III, 480]. Bazı kaynaklar ise fetih sonrası ganimetlerin burada kurulan bir ordugâhta dağıtıldığından söz etmektedir. Bu sebeblerle Fatih’in bu bölgede bir mescid inşa ettirdiği söylenirse de, bugüne kadar bu yapıya ait herhangi bir ize rastlanmamıştır [İşli 2004; I, 255]. Matrakçı Nasuh’un 1537 tarihli İstanbul plânında bu bölgede bir yapı görülür, ancak yapı mescidden ziyade sivil bir yapı izlenimi vermektedir. Fatih Sultan Mehmed’e ait vakfiyede Okmeydanı / Meydan-ı Tîr veya Dergâhı Tîrendâzân kelimeleri geçmemektedir. Okmeydanı’nın daha sonraları Sultan II. Bayezıd tarafından babasının vakfı adına tescil ettirildiği bilinmektedir [Uzunçarşılı 1984; I, 332; Ayverdi 1973; III, 480].

Fatih dönemi sonrası, özellikle II. Bayezıd döneminde, İstanbul’un hızla Türkleştirldiği ve pek çok İslâmi tarikatın şehre getirildiği bilinir. Bu çabaları nedeniyle II. Bayezıd’ın bazı kaynaklarda Bayezıd-ı Veli adı ile de anıldığını görüyoruz. Okmeydanı Tekkesi de bu faaliyetlere paralel olarak II. Bayezıd tarafından muhtemelen XV.yüzyılın sonlarına doğru veya XVI. yüzyıl başlarında inşa ettirilmiş olmalıdır [Ayvansarâyî 2001; 413]. Bazı kaynaklar II. Bayezıd dönemi başlarında bu meydanda Sorkun [Sivrikoz] Çardağı adı ile anılan üstü örtülü bir mekan bulunduğunu ve Bosna Valisi Vezir İskender Paşa’nın bu yapıyı yıktırdığını, daha sonra ise yaptığı bu işten üzüntüye kapılarak, burada bir mescid ile tekke binası yaptırdığını ileri sürerler [Matrakçı 1537; 8b-9a]. Kasr-ı Hümâyûn veya Şeyh Odası, mescid, mutfak, ambar gibi yapılardan teşekkül eden bu yapı Matrakçı Nasuh’un minyatüründe gördüğümüz binadır. Günümüze ulaşan kuyu bileziği Matrakçı’nın bu noktadaki gözlemlerini yansıtmakta ne denli gerçekçi davrandığını da göstermektedir [Kuran 1986; Meriç 1965]. Sultan II. Bayezıd döneminde yaptırılan bu bir anlamda spor tesisinin ya da mescidin 1518’de yaptırılan bir de minaresi olduğundan söz edilirse de, Matrakçı’nın çiziminde böyle bir minare görülmez. Bazı kaynaklar bu yapıların bir bölümünün Mimar Sinan tarafından inşa edildiğini söylerse de, Sinan’ın yapı listelerinde böyle bir faaliyete rastlanmaz [Ayverdi 1973; III, 480; Ayvansârayî 2001; 413].

Zaman içinde harap olan bu yapıları H. 1034 / 1624-1625 yılında Gürcü Mehmed Paşa onartmış ve mescide bir minber ekleyerek, bu bölgeyi ordu kışlağı haline dönüştürmüştür [Surnâme 1720]. Sultan III. Ahmed döneminde tekrar yenilenen bu yapılar 1720 tarihli Surname-i Vehbi albümünde görülmektedir [İşli 2004; I, 260; Pakalın 1983; 722], son olarak H. 1184 / 1770-1771 tarihinde Ebubekir Ağa tarafından bir minare ilave edilir. Anlaşılan XVIII. yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar benzeri pek çok mahalle mescidi gibi, Okçular Tekkesi Mescidi’nin de minaresi yoktur. Okçular Tekkesi H. 1234 / 1818-1819 tarihinde Sultan II. Mahmud tarafından bir kez daha esaslı olarak onarılır. Bu döneme ait bir çizim Carl Gustaf Lövemheim’ın 1820 tarihli albümünde karşımıza çıkmaktadır. Etrafı yüksekçe bir duvarla çevrili dikdörtgen şeklindeki geniş bir avlunun önünde iki katlı ve iki bölümlü bir yapı, muhtemelen tekke binası ve şeyh odası seçilmektedir. Geride tek şerefeli, ince, uzun kurşun külâhlı bir minare görülür. Kuzey’e doğru Avlu duvarının hemen arkasında tek katlı bir yapı yer almaktadır. Avlu’nun biri şeyh odasının altında, diğerleri daha sağa doğru olmak üzere üç girişi vardır. Yapı çevresi tamamen boştur ve Kuzeye doğru yer alan büyük servi ağacının altında bazı mezar taşları seçilmektedir. Bu mezarların Kukacı Dede ve önemli okçulara ait olduğu ileri sürülür [Genim 1976; 147-155; Genim 1978; 339-345; Tiryaki 2004; I, 415-420]. Söz konusu çizim yapıların karakteri ve minarenin orjinal kurşun külâhı hakkında fikir vermektedir. Çünkü daha sonraki tarihlerde çekilen her üç fotoğrafta da minare ampir üslûpta taş külâhlı olarak görülmektedir. Anlaşılan 1890’lı yıllarda İstanbul’daki pek çok cami ve mescitte rastladığımız bu külâh değiştirme işlemi Okçular Tekkesi mescidinde de uygulanmıştır.

Şeyh Odası ve diğer yapıların kısmen görüldüğü tek fotoğraf Mimar Hikmet [Koyunoğlu] imzalı karedir. Bu fotoğraf ile Löwenheim’ın çizimi arasında önemli benzerlikler vardır. Ancak, giriş kapısının üzerindeki açıklığın Löwenheim’da iki renkli taştan bir kemer olmasına karşın, bu fotoğrafta geniş söveli ve düz atkılı olarak oluşturduğu seçilmektedir. 1930 tarihli bir diğer fotoğrafta ise, avlunun Güneydoğu ucunda yer alan diğer bir taş yapı görülmektedir. Bu fotoğrafın çekildiği tarihte Şeyh Odası ve eklentileri yanmış veya yıkılmış olmalıdır ki, yapının arkasından Şeyh Odası’nın altındaki kağır su haznesi [tonoz] görülmektedir. İnce zarif kurşun külâh’ın yerine yapılan ampir üslûbunda taş külah bu karede de yer almaktadır.

Okçular Tekkesi’nin Keramet ve Metin Niğar tarafından yapılmış üç boyutlu bir restitüsyon denemesi de mevcuttur. Ancak bu denemedeki Şeyh Odası ile Mimar Hikmet imzalı fotoğraf arasında önemli farklar gözlenmektedir. Bu nedenle eldeki belgeler ışığında yeni bir denemenin hazırlanmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz.

1950’li yıllardan başlayarak Okmeydanı ve yakın çevresi yoğun bir işgal yaşamış, hızla gecekondu yağmasına uğramıştır. Bu gecekondulaşma döneminde özellikle tekkenin günümüze ulaşan kâğir bölümlerinin sökülerek gecekondu yapımında kullanıldığı bilinmektedir. 2005 yılı içinde tekke ve çevresi gecekondulardan temizlenmiş ve bir bölüm alan koruma altına alınmıştır. Yazılı ve çizgili belgeler ışığında yapılacak kazılarla bulunacak yapı kalıntıları tespit edilerek, Okmeydanı Tekkesi’nin yeniden yapımına ve İstanbul’un bu önemli spor alanının tekrar hayata kavuşması için gereken çalışmalara bir an önce başlaması gerekmektedir. Bu çalışmalar sırasında tekkenin hemen yakınında bulunan, sofasının bir bölümü moloz ile kapalı, merdiven korkulukları ve giriş bölümü ile kitabesi kayıp olmuş olan Okmeydanı Namazgâhı’nın da onarılması ve yeniden toplumumuza kazandırılması gerekmektedir.

Okmeydanı görüldüğü gibi 500 yılı aşkın önemli bir spor alanıdır. Bugün tekkenin yanı sıra çevreninde düzenlenmesi açısından bu bölgeye önemli bir fonksiyon yüklemek gerekecektir. Geçmişini anımsatır şekilde ülkemize 500 yılı aşkın bir süredir var olan bir spor alanını yeniden kazandırmak, hemen yakın çevresine modern bir ok poligonu inşa etmek, tekkeyi ok ve okçuluk müzesi olarak düzenlemek için araştırmalar yapmak üzerinde çalışılması gereken bir konudur.

KAYNAKÇA

Ateş 1974
İbrahim Ateş [Haz], Ok Meydanı ve Okçuluk Tarihi, İstanbul, 1974.

Ayvansarâyî 2001
Ayvansarâyî Hüseyin Efendi, Ali Sâtı’ Efendi/Süleymân Besim Efendi [Haz . Ahmet Nezih Galitekin], Hadikatü’l- Cevâmi, İstanbul Câmileri ve Diğer Dînî –Sivil Mi’mâri Yapılar, İstanbul, 2001.

Ayverdi 1973
Ekrem Hakkı Ayverdi, Osmanlı Mi’mârisinde Fâtih Devri 855-886 [1451-1481], III, İstanbul, 1973.

Barbaro 1976
Nicolo Barbaro [Çev. Şemseddin T. Diler], Konstantiniyye Muhâsarası Ruznâmesi, İstanbul, 1976.

Ducas 1956
Ducas [Çev. VL. Mirmiroğlu], Bizans Tarihi, İstanbul, 1956.

Francis 1993
Francis [Çev. Kriton Dinçmen], Şehir Düştü, İstanbul, 1993.

Gaznevî 1676
Gaznevî Albümü, İÜK. T. 5461, v. 25b.

Genim 1976
M. Sinan Genim, “Mihraplı ve Minberli Namazgâhlara Bir Örnek”, Sanat Tarihi Yıllığı, 6, İstanbul,1976, s. 147-155.

Genim 1978
M. Sinan Genim, “Mihraplı ve Minberli Namazgâhlar”, Fifth International Congress of Turkish Art, Budapest, 1978, s. 339-345.

İşli 1994
H. Necdet İşli, “Okçular Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VI, İstanbul, 1994, s. 124.

İşli 2004
H. Necdet İşli, “Okmeydanı”, Geçmişten Günümüze Beyoğlu, İstanbul, 2004, s. 253-281.

Kritovulos
Kritovulos [çev. Karolidi Efendi], İstanbul’un Fethi, İstanbul, 2005.

Kunter 1938
Halim Baki Kunter, Eski Türk Sporları, İstanbul, 1938.

Kuran 1986
Abdullah Kuran, Mimar Sinan, İstanbul, 1986.

Matrakçı 1537
Matrakçı Nasuh, Mecmua-i Menazil, İ.Ü. Kitaplığı, T. 5954.

Meriç 1965
Rıfkı Melül Meriç, Mimar Sinan Hayatı, Eseri, Ankara, 1965.

Münemcimbaşı
Münemcimbaşi Ahmed Dede [çev. İsmail Erünsal], Münemcimbaşı, Tarihsiz.

Pakalın 1983
Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1983, 3 Cilt.

Pervititch Jacques
Pervititch, Sigorta Haritalarında İstanbul, İstanbul, Tarihsiz.

Surnâme 1720
Levnî, Surn âme-i Vehbî, Topkapı Sarayı Müzesi Kitaplığı, A 3593.

Tanman 2004
M. Baha Tanman, “Tekkeler”, Geçmişten Günümüze Beyoğlu, İstanbul, 2005, s. 361-388.

Tiryaki 2004
Yavuz Tiryaki, “Namazgâhlar”, Geçmişten Günümüze Beyoğlu, İstanbul, 2004, s. 415-420.

Tursun Bey
1977 Tursun Bey [haz. Mertol Tulum], Târîh-i Ebü’l-feth, İstanbul, 1977.

Uzunçarşılı 1984
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatında Kapıkulu Ocakları, I, Ankara, 1984.