Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Yayımlar / Bildiriler

BİTLİS ÜZERİNE BİR KONUŞMA

 

Bu benim şehrinize ilk gelişim, sanırım bu kadar geç kalışımın iki nedeni var. Bunlardan biri nedense yolumun Bitlis’e düşmemesi diğeri ise sizin bende şehrinizi tanıtma ve onu ziyaret etme isteği yaratamamış olmanız. Üstelik bu şehirde hala bir misafiri ağırlayacak yeterli kalitede otel yok. Zaman zaman bu ülke insanının misafirperverliğinden söz edilir, acaba bu söz ne kadar doğru, günümüzde şehirlerimizi ziyaret edenleri evlerimizde misafir etmek söz konusu olamaz. Misafirlerimiz, şehrimizi görmeye gelen insanlar için, oteller, moteller, lokantalar yapmak ve onları çağdaş insanların gereksinmelerini karşılayacak şekilde donatmamız gerekir. Bazı şehirlerimize bakınca niçin bu şehirlerde otel yok, acaba bu insanlar tanımadıkları, yabancı oldukları insanların şehirlerine gelmelerini istemiyorlar mı diye düşünürüm.

 

Günümüzde sermayenin yalnızca para olmadığını anlamamız gerekiyor; örneğin bilgi nakit sermayeden çok daha önemli bir yatırım aracıdır. Aynı şekilde ülke insanları olarak pek farkında değiliz ama, yüzyıllardır süren bir birikim sonucu oluşan korunması gerekli kültür varlıkları da bir sermayedir. Hatta eğer akıllıca kullanmayı bilirseniz ve onu tanıtmayı becerebilirseniz nakit paradan çok daha değerli bir sermaye.. Çünkü günümüz dünyasında onun alıcısı hazırdır; günümüz insanı gezmeyi, görmeyi, öğrenmeyi, yemeyi, içmeyi giderek daha fazla arzulamakta. Fert başına düşen milli gelir arttıkça insan çevresine daha fazla merak duymayı ve onu tanımayı arzulamaktadır.

 

Bunun için gereken; malik olduğumuz gerek somut, gerekse soyut degerlerimizi tanımak ve onları çağdaş bir şekilde insanların beğenisine sunmaktır. Ülkemiz malik olduğu kültürel değerler ile gerek kendi insanımız, gerekse yabancı turistler için merak uyandıran, gezilmesi ve görülmesi gereken büyük bir coğrafyadır. Ancak bunun için yapmamız gereken en önemli iş, önce mevcut sermayemizi cazip hale getirmek ve gezilecek bölgeye rahat ulaşım ile olmazsa olmaz çağdaş konaklama ve yeme içme tesislerini yaşama geçirmektir.

 

Kendimi bildim bileli ülkemizin Turizm Bakanları, önümüzdeki yıl turizmin patlayacağını ve ülkemizdeki gerek iç gerekse dış turist sayısının kat be kat artacağından bahis eder. Ancak hiç bir iş eğer siz ona emek vermez, onun için gereken çalışmaları yapmazsanız büyümez ve gelişmez. Eğer bir sermayeyi gereken şekilde değerlendiremez, ona gereken özeni göstermez, yeteri kadar çalışmazsanız o iş batar, siz de iflas edersiniz.

 

Ne yazık ki yüzyıllar boyu toplumumuza büyük bir rehavet çökmüş; örneğin XVII. yüzyılda Bitlis’i ziyaret eden Evliya Çelebi anılarında bu şehirde yapılan kitap mezatından söz eder. Bu mezatta satılan çok değerli bir Şehname’nin başından geçenleri eğlenceli bir dille anlatır. Sanırım bugün Bitlis’te bir kitap mezatı yapmak söz konusu bile değildir, mezatı bir yana bırakalım acaba bugün Bitlis’te üviversite girişi için satılan sınav kitapları dışında kitap satan kaç kitapçı var.

 

Bir günlük şehir gezim sırasında çok güzel ve değerli yapılar olduğunu gördüm, ama bunların hemen hepsi çok hor kullanılmış ve sanki yok olmaları gereken, ama bize inat varlıklarını sürdüren yapılar olarak kabul edilmiş. Bu yapılar ve onların hikayeleri gerçekte bizim sermayemiz, bu sermayeyi akıllıca kullanıp onun üzerinden abad olmak varken, beceriksizliğimizden ve büyük oranda bürokrasinin koruma anlayışından dolayı onları yok farz etmeyi hüner saymışız.
Artık daha akıllı olma zamanı geldi de geçiyor bile. Yüzyılların bize taşıdığı bu birikimi yok etme yerine, onu değerlendirme ve onun vasıtası ile toplumumuzu zenginleştirmenin yollarını aramak mecburiyetindeyiz. Gördüğüm kadarı ile ona malik olanları veya içinde yaşayanları memnun etse de bu şehirde doğru dürüst, çağdaş anlamda mimari diyebileceğim ve onu görmekten, onun çevresinde dolaşmaktan ve içinde yaşamaktan mutlu olacağım hiç bir yapı yok. Fotoğrafını çektiğim ve gelecekte benim için faydalı olacağına inandığım, görmekten mutlu olduğum tüm yapılar geçmişten bize miras kalan yapılar.

 

Cumhuriyetin kurucuları belki de çektikleri sıkıntlardan dolayı yeni Türkiye’nin şehirleri müze şehirler olmayacak, bizim şehirlerimiz modern şehirler olacak diye işe başlamıştır. Ne yazık ki bu düşünce ve imar planları yüzyıllar boyu oluşan sermayemizi farkına varmadan, hovardaca tüketmemize yol açmıştır. Elbette bu tükenmede sözde aydınlarımızın da büyük katkısı var. Genel olarak bizler korunması gerekli kültür varlıkları insanımız refah ve mutluluğu için onarmayı, onu çağdaş bir şekilde kullanmayı sağlamak yerine, onu insanımızın tecavüzünden korumaya çalışmışızdır. Özellikle Ankara bürokrasisinden kaynaklanan ve hala büyük oranda varlığını sürdüren bu çarpık düşünceye göre, bizim insanımız hiç bir şey bilmez, onun istek ve arzuları her şeyi yakıp yıkmak ve yok etmektir. Buna karşı ülkenin aydınları korunması gerekli yapılara sahip çıkmalıdır.

 

İnsanı ve onun yaşam sevincini görmezden gelen, zenginleşmeye mani olan hiç bir şeyin sonsuza kadar kanun gücü, polis veya jandarma zoru ile korunmasıyla varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Çeşitli yerlerde çok kere söylemişimdir, ama şimdi sizin huzurlarınızda da bir kere daha dile getirmek istiyorum. Lütfen beni can kulağı ile dinleyin ne demek istediğimi ve nerede yanlış yaptığımızı daha iyi anlayacaksınız. Koruma sözcüğünü isim, fiil, sıfat veya bir başka şekilde kullanırsanız sizi dinleyen insanlar ne demek istediğinizi anlayabilirler. Ancak özellikle de devlet adına ve yüksek sesle, hatta nerede ise bağırarak, bir emir anlamında KORUMA derseniz ve geriye dönüp yahu neler oluyor, niçin geçmişinizi muhafaza etmekte bu kadar zorlanıyoruz, niçin bu yapılar tahrip oluyor demememiz gerekir. Çünkü zaten KORUMA diye emir veriyorsunuz, sonra da niçin korunmuyor diye hayret ediyorsunuz. Bu konularla uğraşan sevgili meslektaşlarıma, devlet erkanına, konu hakkında söz sahibi olanlara konuya bir de bu yönü ile bakmalarını tavsiye ederim.

 

Kişisel olarak şikayetten, başkalarını eleştirmekten hoşlanmam, onun için bundan sonra ne yapabiliriz ona bakalım. Prof. Oluş Arık 1970 tarihinde sanırım Doçentlik tezi olarak “Bitlis’te bulunan camii, mescid, türbe, medrese, zaviye ve hamamlar ile şehir dışındaki iki hanı inceler. Bitlis merkez ve yakın çevresinde 36 adet korunması gerekli anıtsal yapı bulunmaktadır ve türbe ve ibadethaneler dışında hemen hepsi çok haraptır. Bu çalışmada konut yapılarına yer vermez, gerçekte ise evler çok daha önemlidir. Çünkü bahis konusu anıtsal yapıları yaratan onları bizlere hediye eden toplumu oluşturan insanların yaşadığı yapılar acaba nasıldır, bu önemli miras hangi kültürel ortamın ürünüdür bilinmesi gerekir. Çünkü günün birinde size sorarlar, doğru bu bölgede bazı anıtsal yapılar var ama, bunlar bu bölgede bir dönem hüküm süren yöneticilerin yaptırdığı anıtsal yapılardır, aslında bölgenin nüfus yapısında onlar azınlıktır, devlet gücünü ellerinde tuttukları için bu yapılar ortaya çıktı denebilir. Bu nedenle en az anıtsal yapılar kadar önemli olan sivil mimarlik örneklerini ve bu yaşamı oluşturan soyut kültürel mirası da korumak mecburiyetindeyiz. Bu kültürü oluşturan insanlar nasıl yaşarlardı, ne yer, ne giyerlerdi, günlük hayatları nasıl geçerdi? Kültürel ortamı nasıldı? O dönemin ticari hayatı, edebiyatı, müziği eğlencelerini bilmek gerekir ki, kendimize yeni bir yol seçelim ve bu yolda geleceğe doğru yürüyebilelim.

 

Gelecek ancak geçmişini yeteri kadar inceleyip, geleceği onun üzerine inşa edeceklerin olacaktır. Şimdi şehrinizde yeni bir üniversite açılıyor, üniversitenin temel amacı eğitimdir, dikkat ederseniz eğitim dedim, öğretim değil. Eğitim ancak geçmişi tanımakla, araştırmak ve geçmişin ayak izlerine erişmekle başarılı olur.

 

Günümüzde global bir dünyada, hemen her şeyin üç beş dakika içinde bize ulaştığı yeni bir çağda yaşıyoruz. Büyük bir kültürel şok ile karşı karşıyayız, eğer kendimizi tanımaz, geçmişimizi bilmez isek, bu giderek karmaşıklaşan dünya içinde yok oluruz. Gelecek kuşakların refah ve mutluluğu için çok daha fazla çalışmak ve araştırmak mecburiyetindeyiz. Belki bunun için yeterince kaynağımız yok, pek çok araştırmacı, akademisyen araştırma yapmak için ciddi sıkıntılar çekiyor. Ancak unutmamamız gerekir ki bizler sıkıntı çekmez isek, gelecek kuşaklar çok daha fazla sıkıntı çekeceklerdir. Unutmayalım ki, sanayi devrimi sırasında günümüzün gelişmiş toplumlarını oluşturan insanların çektikleri sıkıntılar ve yaptıkları fedakarlıklar göz yaşartacak kadar acıdır.

 

Tüm olumsuzluklara karşı, Bitlis’in merkez bölgesi yenilenebilir, 2006 yılında mevcut prosedür ile bir şeyler yapmanın çok zor olduğunu tespit eden hükümet, 5366 sayılı Yenileme Kanunu ile bazı kolaylıklar sağlamıştır. Üniversitenin de katkısıyla Bitlis Merkez bölgesi için bu kanun uygulanabilir, bunun için gereken çalışmalara acilen başlanması gerekir, çünkü kısa süre içinde üniversitenin oluşturduğu dinamik, Bitlis’in ekonomik düzeyine önemli katkılar yapacak ve bölgenin zenginleşmesine sağlayacaktır. Bu dinamik yeni yapılar yapılmasına, bazı yapıların ise büyük oranda yenilenmesine yol açacaktır, bu karşı koyulması nerede ise imkansız dalga gelmeden, merkez bölgenin projelendirilmesi tamamlanmalı ve bu projelendirme kim olursa olsun ve kim isterse istesin değişmez ve değiştirilemez hüküm ve öneriler içermelidir. Bu karar ancak ve ancak toplumun özgür idaresi ile seçtiği Belediye Başkanın ve Belediye Meclisi tarafından alınır ve uygulanırsa başarılı olur. Merkezi otoritenin emredici buyrukları ile bu işe kalkışmayın çünkü hemen hepsinde olduğu gibi emredici buyruklar ile başlayan işlerin sonu hepimiz için hüsranla bitmektedir.

 

Toplumun çoğunluğunu oluşturan insanların mutabakatı olmadan yapılan işler kısa süre içinde içinden çıkılmaz hale gelmekte ve emredici buyruklar sonuçsuz kalmaktadır. Devlet ve yerel yönetimler polis ve jandarmacılık oynamak, cezalandırıcı işlemler ile sonuç almakta güçlük çekmekte ve şehirlerimizdeki geçmişin izleri, yani yüzyılların oluşturduğu sermaye yok olmaktadır. Artık bu kolaycı yöntemin tersini denemeli, insanları kazanarak, onların fikrini alarak, onları ikna ederek sermayenin değerlendirilmesini birlikte yapmak gibi başlangıçta zor olan, bugüne kadar alıştığımızın aksine farklı bir yolu izleyerek, herkesi işe katarak bir şeyler yapmanın mutluluğunu birlikte yaşamak gerekir.

 

Şehrinizi kısa süre için ziyaret eden bir insan olarak, elbette Bitlis İnsanının modern yaşamın imkanlarından alabildiğine faydalanmasını isterim.

 

Elbette Bitlis’te de yeni yollar, yeni mahalleler, yeni yapılar yapılacaktır. Ancak tüm bu yapı faaliyetleri eski kültürün yok edilmesi anlamına gelmemelidir. Var olan sermayeniz hiç bir zaman için dünyanın beğenisi sağlayacak, ona örnek olacak yeni bir Bitlis yaratmak için yeterli değildir ve belki de hiç bir zaman yeterli olmayacaktır. Ancak inanıyorum ki Bitlis insanının binyıllardır oluşturduğu bu kültürel birikime sahip çıkıp onu yüceltebilir ve dünyanın beğenisine sunabilir. Bunun için tek yapılacak iş, mevcut Bitlis içinde büyümemek ve onu atalarımızdan bize kalan bir miras kabul edip, şehrimizin en değerli hazinesi olarak yenileyerek muhafaza etmektir. Yenilenen bu şehir hem gezilip görülerek, hem de ticaret yolu ile büyük ekonomik güç sağlayacaktır. Birbirine benzer, dünyanın neresinde olduğu anlaşılmaz bir şehir yerine, bize has, bizim örf ve adetlerimizi yaşayan bir şehrin insanı olmamız aynı zamanda giderek karmaşıklaşan ve kimlik sıkıntısı çeken insanlık içinde farklı bir konumda olmamızı da sağlayacaktır.

 

Bu konuşmamı sonsuza kadar sürdürmem mümkün, sakın size akıl verdiğimi, size nasıl yaşayacağınız konusunda ne yapacağınızı söylediğimi sanmayın, ben ülkemiz insanının uzun zamandır yürüdüğü bu çıkmaz sokağı artık terk etmesini, çok daha geniş caddelerde geleceğe doğru yürümesi için üstüme düşeni yapmaya çalışıyorum, uzun bir dönemdir elime fırsat geçtikçe benzeri konuşmalarla insanımıza farklı bakış açıları da olabileceğini anlatmaya çalışıyorum, ne kadar başarılı oldum, düşündüklerim ve yapmaya çalıştıklarım ne kadar doğru sonuçlar verecek bunu zman gösterecek, ama inanıyorum ki gelecek hepimiz için çok daha mutlu ve aydınlık olacaktır.