Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

İÇİMİZDE GEZİNEN SESSİZLİK

 

Cenevre’de doğan, Jean Jacques Rousseau (1712-1778) doğumdan hemen sonra annesini kaybeder. 10 yaşında iken bu kez babası tarafından terk edilerek, zengin akrabalarının insafına bırakılır. 16 yaşında Cenevre’den kaçarak Sardunya ve Fransa’da yaşamaya başlar. Bu dönem içinde kendi kendini eğitmeye çalışır. Madam de Warens ile tanışması hayatında bir dönüm noktası olur ve onun sayesinde bilgisini genişletir. Uygarlık eleştirisi, doğaya dönüş önerileriyle dikkat çeker. Monarşiye karşı halk iradesinin üstünlüğünü savunan yazılarıyla Fransız Devrimi’ni ve özellikle Jakobenleri büyük oranda etkiler.

 

Farklıyım

... Gördüklerimin hiçbiri gibi yaratılmadım ben. Var olan hiç kimseye benzer yaratılmadığıma inanma cüretini gösteriyorum. Daha iyisi değilsem bile, ötekilerden farklıyım...

 

Gerçekte hiçbirimiz bir diğerimizle aynı değilizdir, birbirine tıpa tıp benzeyen, bazen birbirinden ayırmakta zorlandığımız aynı yumurta ikizleri bile birbirinin aynı değil. İnsanlığın bir bölümünün birbiriyle aynı olduğu bir dünya bile korkunç bir düşüncedir. Birbirinin kopyası insanlara, insan adı vermekte zorlanacağımız bu gibi canlılara bilim kurgu romanlarında rastlarız. Genelde bir üst insan grubuna hizmet eden bu gibi yaratıklar toplumun en alt sınıfını oluştururlar. Bu tür canlıların gelecek düşüncesi yoktur. Eğer yatacak yer ve yiyecek bir şeyler bulurlarsa mutlu olurlar ve hayata devam ederler. Sanırım bir insan için ne acı bir yaşam, zaman zaman yaratıcılığı az düzeydeki bu tür insanları hatırladıkça ya tüm insanlık böyle olsaydı, şimdi nerelerde olurduk diye düşünürüm.

 

Dalga geçmeyi severim

... Başıboşluğu severim. Kendimi şununla bununla meşgul etmeyi; yüzlerce işe başlayıp bir tekini bile tamamlamamayı, gönlüm nereyi arzu ederse oraya gidip gelmeyi, planlarımı her an değiştirmeyi… Kısacası tüm günü fütursuz ve tutarsızca boşa harcayıp anın geçici heveslerinden başka hiçbir şeyin peşine düşmeden yaşamayı severim...

 

Zaman zaman hepimiz böylesi duygulara kapılırız, çoğunlukla yoğun bir çalışma sonrası her ne kadar böylesi düşünceler kafamıza akın etse de bir süre sonra yine mantık hâkim olur ve çalışmaya başlarız. Sanırım Jean Jacques bu sözü yoğun bir çalışma sonrası söylemiş olmalı? Bu sözleri; bunca düşünce geliştiren, aydınlanma döneminin önde gelen, Fransız Devrimi’nin akıl hocalığını yapan bir insanın özlemi olarak değerlendirmek gerekiyor. Elbette çoğu insan gibi ben de argo tabiriyle dalga geçmeyi severim. Ama ne olursa olsun, başladığım işi bitiririm. Gönlümün istediği yere gidemesem de düşünce olarak giderim. Her zaman yapılacak bir işim vardır ve yapacak işim olduğu sürece mutlu olurum.

 

Çocuk olmak

... Doğa çocuklardan, adam olmadan önce çocuk olmalarını ister… Çocukluğun kendine özgü bir görüşü, düşünüşü ve hissi vardır… Bir çocuğa uygun olan tek ahlâk dersi -hayat boyu uygulanacak en önemli ders- şudur: ‘Asla kimseyi incitme’.

 

Ülkemizin büyük sıkıntılarından biri de sanırım bu deyişte yatıyor. Gerek aile yapımız gerekse eğitim sistemimiz, çoğu insanın çocukluğunu yaşamasına engel oluyor. Çocukluğunu yaşamamış bireyler büyük bir mutsuzluk içine düşüp gerek kendilerine, gerekse hayata karşı acımasız oluyorlar. Mutlu geçen bir çocukluğun ise ademin insan olmasında önemli bir yeri var. Bu tür çocukluk geçirenler daha uyumlu, kin ve nefret duygusu taşımayan, rekabete açık insanlar oluyor. Tersi ise hayata kızgın, çevresindeki insanları görmezden gelen, bütün beklentilerinin karşılanmasını bekleyen insanlar olabiliyor. Hâlbuki bir insan olarak ilk görevimiz her türlü yaratılmışı sevmek olmalıdır.

 

Eğitim ve öğretim

... Çocuklara bilimi öğretmemeliyiz; onlara bilimin tadını vermeliyiz...

 

Sanırım bu deyiş bizim tüm eğitim sistemimizin temelini teşkil etmelidir. Ülkemizde sözde eğitim, adı üstünde Millî Eğitim Bakanlığı’nın görevidir. Adının eğitim olmasına karşın ne yazık ki çok uzun bir süredir, bu bakanlık eğitimle değil öğretimle uğraşmaktadır. Eğitim ile öğretim birbirinden çok farklı iki sözcüktür. Öğretim ile bir şeyler öğretebilirsiniz, ama önemli olan insanı eğitmektir. Öğrendiğini önce kendisini sonrada çevresini eğitmek için kullanmayı beceremeyen, bu konuda hemen hiçbir şey öğrenemeyen bir çocuğun zamanı boşa harcanmaktadır. Uzun yıllar üniversite düzeyinde eğitim vermeye çalışan bir kişi olarak, çoğu lise mezununun neyi bilip bilmediğinin farkında olmadığını görmek her zaman beni üzmüştür. Bizim önümüze gelinceye kadar, anaokulu dahil en az 12-13 yıl öğrenim görmüş gençlerin, çok az eğitildiğini, soru sormayı bilmediğini, çoğunlukla ders kitabı dışında okuma ve araştırma konusunda yetersiz olduğunu gördüm. Bu gençleri hayata hazırlamak çok güç olmakta. Dilimizde bir deyiş vardır; “Ağaç yaşken eğilir.” Çocukluk ve gençliğinde bir şeyler öğretilen ama eğitim konusunda en ufak bir destek görmeyen, yalnızca kendisine verilenle yetinen bir insana hayatının dörtte biri geçtikten sonra, öğrendiklerinin çoğunun yanlış olduğunu, yeniden eğitim görmesi gerektiğini nasıl anlatabilirsiniz.

 

Hayal gücünün önemi

... Gerçeklik dünyasının sınırları vardır; oysa hayal gücünün dünyası sınırsızdır...

 

Yaşam sürem içinde en büyük mücadelem; hayal gücüme sınır koymaya çalışanlara karşı olmuştur. Hayal gücüme sınır koymaya çalışanlara tahammül edemem. Zaman zaman inanmadığım, yanlış olduğunu bildiğim konularda farklı düşünsem de sesimi çıkartmamam konusunda uyarılmışımdır. Ancak ne olursa olsun doğru bildiğim yolda devam etmiş, inanmadığım bir konuda yapılan her tür baskıya direnmişimdir. Çünkü benim kuşağım bu tür bir eğitim aldı. Üstelik ben mimar olmak için okudum, eğer farklı düşünmesem, farklı şeyler yapmak için çalışmasam, mesleğimde nasıl başarılı olabilirim?

 

... Kendi kalbimizde bulabilecekken, mutluluğumuzu neden başkalarının görüşleri üzerine inşa edelim?

 

Jean Jacques Rousseau’nun kitaplarının yanı sıra okumamız ve üzerinde düşünmemiz gereken aforizmaları da var. Sıkıntılı bir süreç geçirdiğimiz şu günlerde eğer vakit bulup okunursa, bizi bir süreliğine rahatlatacağını ve geleceğimiz için faydalı olacağını düşünmekteyim.

 

Jean Jacques Rousseau, İçimizde Gezinen Sessizlik, Çev. Rabia Elif Özcan, İstanbul, 2016.