Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

ÖĞÜT ÜZERİNE

 

Öğüt verecek insana değil, örnek olacak insana ihtiyaç var.

Fetva veren çok olur ama takvayla yaşayan az bulunur.

Mevlânâ Celâeddîn Rûmî

 

Yedi yüz yılı aşkın süre önce Mevlânâ Celâeddîn Rûmî (1207-1273) öğüt veren kişiler yerine örnek olacak kişilere gerek olduğunu söylemekte. Üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen hâlen aynı sıkıntının devam etmekte olduğunu görmek insanı üzüyor. İnsanlığın bunca yıldır aldığı yola rağmen hâlâ aynı sıkıntıları çekmesi yüz yıllardır bir şeyleri yanlış yaptığımızı gösteriyor. Anlaşılan aradan geçen yüz yıllara rağmen hâlâ öğüt vermenin hüner olduğunu sanmaktayız. Hâlbuki davranışlarımızla örnek olmak öğüt vermekten çok daha önemlidir. Gerek bize gerekse topluma öğüt veren çoğu kişinin, üstelik bunların büyük bir bölümü topluma önderlik eden kişilerdir, söyledikleriyle davranışları birbirini tutmamakta.

 

Hocanın yaptığını yapma

Dilimize yerleşmiş önemli bir söz var; “Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma.” Hiç böyle bir şey olabilir mi? Özellikle küçük yaştaki insanlar, kendilerine söylenenden ziyade yaptıklarımıza dikkat eder ve ondan etkilenirler. Ambrose Bierce “Şeytanın Sözlüğü” adlı kitabında öğüt için; “Piyasadaki en küçük bozuk para” demekte. Gerçekte de öğüt en kolay verilen şeydir, buna karşın verilen öğüdü dinlemek ise en zor iş. Kolay verilen şeyin bir değeri olmuyor. Onun yerine bize öğüt verenler tarafından sakınca duyulmadan yapılan bazı işler ilgimizi daha çok çekmekte, örnek olarak alınmakta.

 

Özellikle küçük çocuklar kendilerine yapılmaması öğütlenen işlerin ve davranışların, büyükler tarafından hiçbir sakınca duyulmaksızın kolayca yapıldığını görünce, şaşkınlığa düşüp aynı şeyleri yapmayı alışkanlık haline getiriyorlar. Eğitimin temel amacı insanların iyi alışkanlıklar elde etmesidir. İyi alışkanlıklar sadece söylenenleri yapmakla elde edilmez, toplumda yaygın olarak bulunan temel alışkanlıklar, söylenen sözlerden çok daha etkin bir şekilde hayatımıza yön verir.

 

Mitoloji’de öğüt

İlkçağda öğüdün yöneticiler için ne kadar gerekli, vazgeçilmez bir şey olduğunu Francis Bacon bir örnekle açıklar. Tanrı Zeus ilk evliliğini öğüdün simgesi olan Metis ile yapar. Böylelikle bir tanrının bile öğüde ne kadar ihtiyacı olduğunun belirtildiğini söyler. Hikâyeye göre Metis, Zeus ile evlendikten sonra ondan gebe kalır, ama Zeus onu çocuğunu doğurmadan önce yer; bunun üzerine gebelik ona geçer, Athena bütün donanımı ile Zeus’un kafasından doğar.

 

Bu hikâyeyle anlatılmak istenen, yönetimi elde tutmanın gizlerini, yöneticilerin çevrelerinde nasıl öğüt almaları gerektiğini göstermektedir. Sorunlar öncelikle yöneticinin danışmanlarına iletilmeli, onlar problemler üzerinde çalışmalı, tasarlanan çözüm onların çevresinde olgunlaştırılmalı, uygulamaya hazır hale gelince yöneticiye aktarılmalıdır. Yönetici hiçbir zaman uygulama işini danışmanlarına bırakmamalı, sanki onların hiçbir katkısı yokmuş, her şeyi kendi oluşturup olgunlaştırmış gibi işe koyulmalıdır.

 

Öğüt almanın veya almamanın sakıncaları

Geçmişte bu konu üzerinde düşünenler, öğüt almanın üç sakıncası olacağını söylemektedirler. Öğüt alınması düşünülen işler için yapılan konuşmalar sırasında hemen her şeyin konuşulması nedeniyle gizli saklı bir şeylerin kalmaması, ikincisi yöneticilerin kendilerini öğüt almakla küçük düşmüş, otoriteleri zedelenmiş olarak düşünmeleri, üçüncüsü ise verilen öğüdün içten olmamasıdır. Akıllıca davranıldığında bu üç sakıncanın da ortadan kaldırılması mümkündür. Öncellikle öğüt alınacak kişi veya kişilerin güvenilir ve ağzı sıkı kişiler olmasına dikkat edilmeli. Gizli tutulması gereken şeylerin farkında olmayan, çok konuşmaya meraklı kişilere öğüt almak veya onların düşüncelerini öğrenmek için başvuruda bulunulmamalıdır. Hiç kimse öğüt almakla veya öğüt almak için teşebbüse geçmekle küçük düşmüş olmaz ve otoritesi zedelenmez. Çünkü bir anlamda meşveret (danışma) diyebileceğimiz öğüt alma isteği, gerçek ve doğruyu bulmak için en kısa yoldur.

 

Elbette öğüt alınacak kişinin güvenilir olması, olaylara vakıf ve çözüm üretmeye dönük bilgi sahibi olması gerekir. İnsanın her önüne gelenden öğüt istemesi, onu bir nevi dilenci haline dönüştürür. Hemen her konuda hiçbir fikri olmayan, hayatına yön verecek fikirlerden yoksun kişinin, ne kadar öğüt alırsa alsın hayatında olumlu bir değişiklik olması mümkün değildir.

 

Genel olarak öğüt kişilerin birebir yaptığı konuşmalar sırasında verilir veya alınırsa etkili olur. Çok kişinin katıldığı toplantılarda öğütten çok, danışma yapılabilir, ancak bu da çoğunlukla farklı bir görüşün dile getirilmesine mâni olmaktadır. Çoğunluğun oluşturduğu fikre karşı bir söylemi dile getirmek kolay değildir. “Sürüden ayrılanı kurt kapar” sözü sanırım böylesi toplantılar içinde geçerlidir. Farklı şeyler düşünen ve bunu dile getiren insanlar diğerleri tarafından yadırganır “ben niye düşünemedim de o düşündü” hissinin doğurduğu reaksiyon bazı kişileri doğru bildiklerini söylemekten alıkoyar.

 

Hemen herkesin yaptığı işte öğüt almaya, geçmişe ait deneyimlerden faydalanmaya ihtiyacı vardır. Benim öğüte ihtiyacım yok diye düşünen insanlar ise gelişime kapalı kalırlar. Bir süre sonra yaptıkları her işin doğru, her kararın düzgün olduğunu düşünmeye başlarlar. Artık kimse de ona öğüt verecek mesafede değildir. Böyle insanlar çok büyük bir kalabalıkla çevrili olmalarına rağmen yalnız kalırlar. Yalnızlık ise bir son olup, insanda bıkkınlık, hemen her şeye karşı duyarsızlık yaratır, mutluluğumuzu ve yaşam enerjimizi yok eder.