Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

SİYASET VE POLİTİKA ÜZERİNE

 

16 Ekim 2021 günlü Milliyet Gazetesi’ndeki “Bernard Lewibs’in Sözleriyle Türkiye”, başlıklı yazımda Prof. Lewis ile yapılan bir söyleşiden bahsetmiştim. Türkiye’deki siyaset ilişkileri üzerine sorulan bir soru üzerine Prof. Lewis şöyle bir değerlendirme yapar.

 

Politika veya Siyaset

Türkçedeki ‘siyaset’ sözcüğünü ele alalım. İngilizcesi “politics”dir. Politics sözcüğü Yunanca “polis”ten geliyor. Polis sözcüğü kent demek. Politis ise yurttaş. Politea, sivil toplum. Demek ki sözcüğün “kent ve yurttaşlık” ilişkisine dayanan bir anlamı var. Siyaset sözcüğü ise Arapça”siyasa”dan gelir. Bu sözcüğün Ortadoğu kökenli anlatımıysa ‘at’tır. Siyasa ise, eylem haliyle at sürmek demektir. Üzerinde yeteri kadar tartışılmasa da anlaşılan Batı kültüründe devleti yönetmek “koyun gütmek, Doğu kültüründe ise atı terbiye etmek, ata binmek olarak düşünülüyor.

 

Bir tarafta kent ve kentliler, öbür tarafta ise at sürenler. Biri “hadari”, diğeri ise “bedevi”. İçin ilginç yanı ise konuşmanın devamı, İngilizcede devlet anlamına gelen “government” sözcüğü, ki nerede ise tüm batı dillerinde, İtalyanca governo, Fransızca gouvernement aynı şekilde kullanılır. Yunanca çoban, koyun güden anlamına gelen bir kelimeden türediği kabul edilmektedir.

 

İyi Çoban İsa

Roma’da bazı katakomplardaki duvar resimlerinde, başının üzerinde bir hale ile Hz. İsa’nın bir koyun sürüsünü gütmekte olduğunu yansıtan resimler vardır. Hz. İsa, sürüsünü dağıtmayan, onu dış etkilere karşı koruyan iyi bir çoban olarak resmedilmiştir. Kendine emanet edilen sürüyü, yani toplumu iyiye, refaha ve mutluğa doğru yönlendiren iyi çoban. Günümüz yöneticilerinin acaba kaçı için böyle bir tarif yapılabilir? Son salgın dönemi de göstermiştir ki, iyi çobanlar artık bir sürüyü değil, tüm sürüleri, yani tüm insanlığı korumak, onu iyiye, doğruya ve mutlu bir yaşama kavuşturmak için çalışmalıdırlar.

 

Batı’da devleti oluşturan yurttaşlar uysal bir sürü halinde görülürken, Doğu’da devleti oluşturan insanlar üzerine binilecek ve binilmek için terbiye edilmesi gereken birer at gibi düşünülmektedir. Elbette kendisine emanet edilen bir sürüyü yöneten çoban ile, her zaman için ne yapacağı meçhul bir ata binen insanlar arasında önemli farklar olacaktır. Bu nedenle uzun bir süredir uğraşmamıza, çeşitli yol ve yöntemler denememize rağmen bir türlü ulaşmayı başaramadığımız çağdaş yaşam seviyesine ulaşmak için, yeni yollar denememiz gerekiyor. Eğer zaptedilmesi güç bir at gibi, bitmez tükenmez isteklerle hep birlikte oluşturmamız gereken devletin karşısına çıkarsak, en ufak bir yol dahi almak mümkün değil.

 

Angela Merkel

Uzun bir süredir politika ve siyaset üzerine bir yazı yazmayı düşünürken 12 Eylül 2021 günlü Milliyet Gazetesi’nde Almanya Başbakanı Angela Merkel’in bir fotoğrafını gördüm. Alman sanatçı Wilhelm Koch, Merkel’in at üzerinde, ellerini önünde birleştirmiş, parmakları tedirgin bir şekilde birbirine değdi değecek gibi heykelini yapmış. Angela Merkel, gem, eğer ve üzengileri olmayan atın sağrısını bacakları ile sıkıştırmış, rahat denilmesi zor, biraz ikircikli bir durumda oturuyor. Sanırım çoğu kişi bu heykelin vermek istediği mesajı algılamakta güçlük çekmektedir. Belki de hayatında hiç ata binmemiş Merkel’i eğersiz bir atın üzerinde otururken gösteren heykelle ne söylenmek istemektedir?

 

Avrupa Birliği’nin itici ve yönlendirici gücü olan Almanya, artık eskiden olduğu gibi koyun sürüsünü yöneten bir devlet değildir. Avrupa Birliğini oluşturan yeni üyelerin beklenti ve arzuları giderek artarken, geçmişin koyun sürüsü artık vahşi bir ata dönüşmektedir. Bundan böyle Avrupa Birliği’ni yönetmek vahşi bir ata binmek gibi değerlendirilecektir. Yüzyıllar boyu birbiri ile savaşmış, farklı inanç ve dünya görüşleri olan, üstelik çoğu zaman merkezi otoriteye karşı çıkmış, onu zayıflatmak için her türlü yolu ve yöntemi denemiş toplumların bir araya gelmesi ve yönetilmesi, eskinin itaatkâr toplumlarını da rahatsız etmektedir. Topluluğun yönetimi giderek zorlaşıyor, insanların beklentileri farklı, artık yalnızca karnının doyması, emniyetli bir yaşam, iyi eğitim imkânları, sağlık problemlerinin büyük ölçüde halledilmiş olması bazı toplumlarda yetersiz kabul ediliyor. Çoğu insan farklı beklentiler içinde ama ne istediğini de net bir şekilde ifade edemiyor.

 

Gelecekte siyaset

Bu beklentilere çoğu ülkenin siyaset erbabı da cevap bulmakta zorlanıyor. Özellikle bizim gibi iki araya, bir dereye sıkışmış ülkelerde geleceğe dönük atılımlar yerine, bir an önce mevcut yönetimlerden kurtulma isteği ağır basıyor. Peki sonrası ne olacak? İşte bu cevaplanması gereken önemli bir soru. İsteklerimiz ve gelecek için beklentilerimiz ne? Daha fazla düşünce özgürlüğü, devletin küçülmesi ve her alanda ne yapılacağını söylemesine mâni olacak düzenlemeler mi? Yoksa yalnızca devlet yönetiminde söz sahibi olmak mı?

 

Gelecek için toplumca yapmamız gerekenler ne? Toplumun hemen tüm kesimlerinin katkısı olmadan ne gibi düzenlemeler yapılabilir? Eskiden olduğu gibi “ben hiçbir şeye katkı yapmam, ne haliniz varsa görün” anlayışı devam mı edecek? Yoksa birileri silah zoru ile yönetimi ele geçirip, bundan böyle bu yasalara uyacaksınız mı diyecek? Aklımızı başımıza toplayıp, hep birlikte çalışıp, özlemini duyduğumuz çağdaş yaşam düzeyine erişmek için mi çalışacağız? Yoksa birileri bu işleri yapsın ben rahatımı bozamam anlayışını devam ettirip, bitmez tükenmez şikâyet ve beklenti ortamının devam etmesine mi katlanacağız?

 

“Bernard Lewis’le İstanbul’da”, COGİTO, Bahar 2003, s. 16.