Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

SADULLAH PAŞA YALISI

 

Çengelköy Körfezi’nin içinde, büyük ıhlamur ağaçları arasında yer alan Sadullah Paşa Yalısı, Boğaziçi’nin en iyi korunmuş, Amcazâde Hüseyin Paşa Divanhanesi’nden sonraki en eski yapısıdır. Bugün varlığını korumakta olan yapı, zaman içinde harap olduğu için yıkılan, selamlık, hamam ve mutfak bölümlerinden arta kalan selamlık binasıdır. Sedad Hakkı Eldem söz konusu yapının XVIII. yüzyıl sonlarında inşa edildiği kanısındadır. Üst kat sofasının oval şekli ve dekorasyon özellikleri binanın en geç III. Selim döneminde yapılmış olabileceğini düşündürmektedir.

 

Paşa’nın tam adı Sadullah Rami’dir. 1838 yılında babasının vali olarak görev yaptığı Erzurum’da doğar. Eğitimini İstanbul’da tamamlar ve 1856 yılında Babıâli Tercüme Odası’na katılıp bürokrasi içinde yükselmeye başlar. 1876’da Mabeyin Başkatibi, aynı yıl Ticaret Nazırı, Mayıs 1877’de Berlin, Mart 1883’de Viyana Büyükelçisi olarak görevlendirilir. Sultan V. Murad’ın kısa süreli saltanatı sırasında Mabeyin Başkatipliği yaptığı için II. Abdülhamid tarafından kuşku duyulan biri olur. Hayatının bundan sonraki bölümünü bir nevi sürgün olarak yurt dışında geçirecek ve hiçbir şekilde İstanbul’a dönmesine izin verilmeyecektir. Uzun süren bu hasrete dayanamayan Sadullah Paşa, Viyana Büyükelçiliği görevini yaparken 18 Ocak 1891 günü yaşamına son verir.

 

Sadullah Paşa’nın doğum tarihi göz önüne alındığında söz konusu yapıyı inşa ettirmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. XVIII. yüzyılın sonlarına doğru yapıldığını ileri sürdüğümüz bu yalıyı kim yaptırmış olabilir? H. 1195/1781 tarihli Bostancıbaşı Defteri’nde söz konusu bölgede İstanbul Gümrükçüsü Halil Ağa ve Hamza Paşa yeğeni Za’im Mehmed Ağa’nın yalıları bulunmaktadır. H. 1217/1802-03 tarihli defterde aynı bölgede Sadrazam Yusuf Paşa yalısının olduğu kayıtlıdır. H.1230/1814-15 tarihli defterde ise kıyı boyunca Yusuf Paşazade Molla Efendi, Kethüda Kalemi mensuplarından Raşid Efendi ve Yusuf Paşa’nın hanımı Hacı Hanım (Hanife Hatun) yalısının bulunduğunu görmekteyiz. Koca Yusuf Paşa adıyla tanınan Yusuf Paşa 24 Ocak 1786 ile 4 Mayıs 1792 tarihleri arasında iki kez sadrazamlık yapar. Muhtemelen Sultan I. Abdülhamid döneminde, ilk sadrazamlığı sırasında bugünkü yapıyı inşa ettirmiş olmalıdır.

 

Bazı kaynaklar yalının selamlık binasının Sultan Abdülaziz döneminde inşa edildiğini ileri sürerlerse de bu büyüklük ve nitelikteki bir yapının ayrı bir selamlık dairesi olması gerekir ki, 1814-15 tarihli Bostancıbaşı Defteri’ndeki üç ayrı yapının bir bütünün parçaları olduğu anlaşılmaktadır. Günümüzde bahçe büyüklüğü dört bin metrekare olan yalının daha önceleri çeşitli parsellere ayrıldığı da bilinmektedir.

 

Zaman içinde yıpranan ve çeşitli ek ve eklemeler ile gerek plan özelliği gerekse cephe düzenine olumsuz müdahalelerin yapıldığı yapıda 1949 yılında Turgut Cansever radikal bir yenileme yapar. Zaman içinde yapının Beylerbeyi yönüne ilave edilen oda kaldırılır diğer yöndeki bozulmalar yenilenir. Sedad Hakkı Eldem yalının bugünkü görünüşünün büyük oranda bu yenileme sonrası oluştuğunu söylemektedir. Yaklaşık yetmiş yıl önce yapılan bu düzenleme ile zaman içinde yapılan ekler kaldırılarak yapının bir bütün haline gelmesi sağlanır. Esas olan da budur, Boğaziçi’nde hem plan özelliği hem de gerek dekorasyon gerekse kalemişi süslemeleriyle en iyi korunmuş ve korunmakta olan yapı olmasını bu radikal müdahaleye borçludur. Bu yenileme sonrası yapı Esin Ailesi tarafından tekrar kullanılmaya başlanır ve günümüze bakımlı bir şekilde ulaşır. Günümüzde bürokratik muhafazakarlık nedeniyle yapılması mümkün olmayan böylesi bir müdahale yapının ömrünü uzatmış ve geleceğe ulaşmasına destek olmuştur.

 

Yalının zemin katı, merkezde yer alan dört köşesi kırk beş derece pahlı, dikdörtgen sofanın, uzun aksında üst kata çıkan merdivenler, kısa aksının kara ve deniz yönünde birer eyvan, dört köşesinde birer oda ile bu odaların yanında yer alan birer küçük odadan oluşmaktadır. Esas yaşam katı yalının üst katıdır. Üst katın en görkemli mekânı oval planlı orta sofasıdır. Üstü basık bir kubbe ile örtülü bu ana mekânın her iki yanında merdivenler, deniz ve kara yönünde ise eyvanlar yer alır. Zemin katın tekrarı niteliğinde olan köşelerde yer alan dört oda, deniz ve bahçeye doğru ahşap konsollar üzerinde uzatılmıştır.

 

Yalının en önemli özelliği kalem işlerinde yer alan günümüze ulaşamayan yapı görüntüleridir. Üst kat güneydoğu odasının içindeki nişte görülen Top Kapısı sahilsarayı, güneybatı odasının içindeki nişte görülen Üsküdar Şerefâbâd Kasrı görüntüleri, söz konusu yapılar için çok önemli belgelerdir. Üst katın diğer iki odasındaki görüntüler Boğaziçi’ne ait tanımlanamayan yapılara aittir. Güneybatı odasında bulunan nişin üst bölümünde ise bazı yazlık yapılarının görüntüleri bulunmaktadır. Zemin katın tavanlarının geometrik düzenine karşın, üst kat odalarının yer yer kalem işi ile süslenmiş görüntüleri bir dönemin konut kültürünü yansıtması açısından çok önemlidir.

 

Üst kat sofasının bir çadır örtüsünü andıran tavan düzeni ve kalem işi süslemeleri gerçekten muhteşemdir. Sofaya açılan kapıların ahşap oyma, varak ile zenginleştirilmiş üst başlıkları incelikli bir zevkin günümüze ulaşan az sayıdaki örneklerinden biridir.

 

Devletin dolaylı olarak mülkiyeti altında olan Bebek Kavafyan Konağı ve Anadoluhisar Amcazâde Yalısı Divanhanesi’nin içler acısı durumunu hatırladıkça Emel Hanım ile Seyfullah Bey iyi ki bu yalıyı emin ellere teslim etmişler diye onları rahmetle anarım. Dilerim, günümüzde mülkiyeti Tek-Esin Vakfı’na ait olan, nerede ise bir başka örneği bulunmayan bu yalı, İstanbul zevkinin ve yaşam kültürünün eşi bulunmaz bir örneği olarak sonsuza kadar varlığını sürdürür. İstanbul’un mimarisi ve mimari yapıları hakkında çalışma yapan, fikir üreten herkesin, İstanbul insanı ve onun oluşturduğu mekân anlayışını algılayabilmesi için mutlaka bu yapıyı gezmesi ve onun içinde bir süre nefes alması gerekir.

 

Deniz Mazlum (Ed.), Sadullah Paşa ve Yalısı, İstanbul, 2008.