Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

AVESTA VE ZERDÜŞT ÜZERİNE

 

Gençlik yıllarımda okuduğum kitaplardan biri de Friedrich Nietzsche’nin “Böyle Buyurdu Zerdüşt” isimli eseriydi. Daha önceki bir yazımda da belirtmeye çalıştığım gibi gerçekte ne söylemek istediğini anlamakta güçlük çekmiştim, daha sonraları aynı kitabı tekrar tekrar okudum ve hayatıma yön veren bazı düşüncelerin gerçekleşmesine faydası dokundu. Daha sonra Voltaire’in “Zadig” isimli hikâyesini okudum ve bunca kişinin ilgisini çeken Zerdüşt kimdir, diye merak ettim ve araştırmaya başladım. Zerdüşt ve onun cemaatini oluşturan Zerdüşiler çoğunlukla Mecusiler diye anılmakta olup, büyük bir kısmı İskender’in Asya seferi sırasında yok edilen “Avesta” isimli kitabın Zerdüşt Peygamber’e vahiy yoluyla tebliğ edildiğine inanan çok eski bir cemaattir.

 

Hac Suresi’nin on yedinci ayetinde “Gerçek şu ki, Yahudi inancına bağlı olanlar ve Sâbîler, Hristiyanlar ve Mecusîler ve bir de Allah’tan başka varlıklara tanrısal nitelikler yakıştıranlar arasındaki hükmü Kıyamet Günü Allah verecektir, çünkü Allah her şeyi hakkıyla bilendir” hükmü bulunmaktadır.

 

Çağımız İslam âlimlerinin en bilgililerinden olan Muhammed Hamidullah, günümüzde mevcut dinlerin en eskisinin Mecusilik olduğu kanaatindedir. Dinler tarihinin en önemli konularından biri olan Mecusîlik (Zerdüştlük), Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık ile ortak inanç kavramlarına sahip olmasıyla dikkat çeker.

 

Batı sanatını anlamak için İncil ve Tevrat

1974 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Estetik ve Sanat Tarihi Kürsüsüne asistan olarak kabul edilmem sonrası Ord. Prof. Dr. Mazhar Şevket İpşiroğlu ile lisans derslerine girmeye başladım. Kısa bir süre sonra hoca bana Kuran-ı Kerim’i okuyup okumadığımı sordu. Okuduğumu, zaman zaman da okumaya devam ettiğimi belirttim. Bunun üzerine İncil ve Tevrat’ı okuyup okumadığımı sordu. İki kitabı da merak ettiğimi, kitaplığımda olduklarını ama tam anlamıyla okuduğumu söylememin mümkün olmadığını söyledim. “Onları da ciddi olarak okumalısın, çünkü eğer İncil ve Tevrat okumamış isen Batı resmi ve sanatını anlamakta güçlük çeker, hatta anlayamazsın.” dedi. O yaz zamanımın büyük bir bölümünü bu iki kitabı okumaya ayırdım. Üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen o okumaların faydasını görmeye devam ediyorum, çoğu insanın hurafe olarak değerlendirdiği konuların gerçeğine ulaşmak için faydalanıyorum.

 

Bir süre sonra semavi kitaplar olarak değerlendirilen bu üç kitabın yanı sıra onlardan evvel nazil olduğuna inanılan bir başka kitap daha olduğu öğrendim. “Avesta” adıyla tanınan bu kitabı oldukça güç şartlarla edindim ve okudum. Avesta, MÖ. 1500-1000 yıları arasında yaşamış olan Ari Peygamberi Zerdüşt’ün kutsal kitabının adıdır. Sözcük anlamı “temel, açıklayıcı bilgi” olan bu metinlerin on iki bin öküz derisi üzerine yazıldığı, Büyük İskender’in Doğu seferi sırasında yapılan savaşlar ve sonrası yapılan yağmalar nedeniyle büyük bir bölümünün kayıp olduğu düşünülmektedir. Avesta’nın bir bölümü bu savaşlardan kaçıp Hindistan’a göç eden Zerdüşt Cemaati tarafından korunduğu ve XVII. yüzyılda Fransız asıllı Anguetil-Dupperon tarafından Fransızcaya tercüme edildiği bilinmektedir.

 

Avesta’nın öğüdü

Daha sonra Zerdüşt dini, Sasaniler tarafından devlet dini olarak kabul edilmiş ve İran’ın İslâmı kabulüne kadar geniş bir alanda etkinliğini sürdürmüştür. Avesta üç bölümden oluşmaktadır; Yasna, Vispered, Vendidad ve daha sonraları Zerdüşt din adamları tarafından eklenen “Övgü Duaları veya Övgü Şarkıları” anlamına gelen Yast’lar… Avesta üç satırlık bir öğüt ile başlar. “Hum’ata, Hak’hata ve Hve’sta. Düşünce iyi düşünülsün! Söz iyi söylensin! İş iyi yapılsın!” Sanırım insanlığın var oluşundan bu yana aklı başında hemen herkesin bu öğüte uyması beklenmiş olup, ne yazık ki bunca yıldır bu öğüte yeteri kadar uyulmuş değildir.

 

Zerdüşt ölümden sonra “Yalancı insanın ruhunun attığı ilk adımın ‘Kötü Düşünce’nin olduğu yere, ikinci adımının ‘Kötü Söz’ün olduğu yere, üçüncü adımının ise ‘Kötü İş’lerin bulunduğu yere doğru olacağını ve bunu takiben sonsuz karanlığın içine karışacağını,” söyler.

 

Zerdüşt inancının önde gelen dört kuralı vardır. “İyi dinin taraftarlarının uymak zorunda oldukları görevlerin birincisi; değerli olan insana karşı mert olunmalı. İkincisi; inanmış insanın davranışları da dindar ve bilgece olmalıdır. Üçüncüsü; herkese karşı açık kalpli ve doğru olmalı, dördüncüsü ise sahteliği kendinden uzak tutmalıdır.”

 

Tanrı Ahura Mazda şöyle seslenir: Ey Zerdüşt! Eğer temiz ve kutsanmış olup, temizler arasına katılmak istiyorsan şu iki görevi yerine getirmelisin. Birinci görevin; var olmanın manevi hazzını, fani dünyanın maddiyatının önünde tutup, maneviyata daha çok değer vereceksin. İkinci görevin ise, her insana gerçeği söyleyip bana karşıda dindarca davranacaksın; bu demektir ki, kendin için beğenmediğin hiçbir şeyi başkasına da layık görmeyeceksin.

 

Yaşamım boyunca uymayı vazgeçilmez bir kural olarak benimsediğim bir düşünceyi Avesta’da bulmak beni her zaman etkilemiştir.

 

İki şeytan: Geciktirmek ve Sonra

“Sana verdiğim büyüklüğün bir gereği olarak ey Zerdüşt, sana bir öğüt veriyorum; bugün kendi elin ve ruhunla yapabilecek olduğun iyi işi yarına bırakma! Henüz genç yaşta olmanın gururuna kapılıp sonrada yapabilirim, diye düşünme. Bugünün görevini yarına ertelememek için çaba göstermek gerekir. Kötü Ahriman bu işler için iki şeytan görevlendirmiştir. Birincisinin adı, 'Geciktirmek', ikincisin adı ise 'Sonra'dır. Her iki şeytan da insanın görevlerinin, ölümünden sonraya kalması için tüm güçleri ile çalışırlar. Bir görev veya iş söz konusu olduğunda Geciktirme adlı şeytan şöyle der; ‘Nasıl olsa uzun yaşayacaksın, o halde acelen ne bu iş bir başka zamanda da yapılabilir’. Sonra adındaki şeytan ise şöyle söyler; ‘Bırak bunu şimdi, sonra da yapılabilir!”

 

Bütün semavi kitaplarda üzerine basa basa tekrarlanan bu öğütlerin Avesta öncesi de var olduğunu, daha sonra Fars kültürünün yaygın olduğu bölgelerde ortaya çıkan “Enderzname”, “Nasihatname” türü öğüt kitaplarının önemli bir bölümünü oluşturduğunu unutmamak gerekir. Yapılmakta olan eğitimin temel amacı da bu değil midir? Bir insanın kendine yapılmamasını istediği bir işi başkasına yapmaması, hatta yapmayı düşünmemesi ve bugünün işini yarına bırakmamak… Özellikle kendine emanet bir işi geciktirmemek, insanları sonra diye başından savmamak... Buna karşın son zamanlarda özellikle kamu görevlileri arasında giderek işleri zamana yaymak, çoğunlukla karar vermenin sonraya bırakıldığı bir yaşam kültürünün yaygınlaştığını görmek beni gerçekten üzüyor. Bazı kişilerin binlerce yıldır süren çabalarına rağmen insanlığın hâlâ öğüt almaya ihtiyacı olduğunu, düzeltmesi gereken pek çok kötü alışkanlığından bir an önce kurtulması gerektiği düşünmekteyim.

 

“Her kişi münasip olduğuna meyleder.”

İbn Kayyim