Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

HÜNER ÜZERİNE

 

“İnsaflı insanın gözü gördüğü şeyi cam parçası olsa da inci sayar, hünerli insanın gözü ayıptan pak olur. Hünersizlere gelince onların ayıplamasından korkulmaz, usturanın ağzı ne kadar keskin olsa da kılı keser ama ortadan yaramaz.”

Ahmed Karahisarî (1468-1566)

 

Ziyaroğullarından (928-1077) Emir Keykâvus’un oğlu Geylanşah’a H. 475/1082 tarihinde yazmış olduğu Kabusnâme’nin 6. Bap’ı, “Hüner Artırmak Güher Artırmaktan Yeğ İdiğin Beyan Eder”dir. Hüner sözlüklerde; “Bir işte gösterilen ustalık, beceriklilik, mahâret. Bir işi iyi bilmekten, iyi yapabilmekten gelen üstün hal, mârifet, bilgi ustalık ve mahâret istenen sanat” olarak açıklanmaktadır. Güher ise, “Mücevher, inci, değer, kıymet, cevher” anlamına gelmektedir. Bu bölümdeki açıklamasıyla Emir Keykâvus, “Bir insanın hüner sahibi olması, zengin olmasından daha iyidir” demekte ve bunu şu sözleriyle açıklamaktadır;

 

“Ey oğul bilmiş ol ki, hüner güherden yeğdir. Güher artırmak için çalışma, hüner artırmak için çalış. Zira hünersiz kişinin hiç kimseye faydası olmadığı gibi kendine dahi faydası olmaz.”

 

Tamir gerekli mi?

Zaman zaman bazı şeyleri tamir ettirmem gerekiyor. Nerede ise tamirci kalmamış gibi tamir edilmesini istediğim her şey için anında, “Yenisi ile değiştirelim!” karşılığını alıyorum. “Ben de bilirim yenisi ile değiştirmeyi ama benim isteğim tamir edilmesi yıllardır kullanırım, küçük bir tamirle de yıllar boyu kullanmaya devam ederim!” dediğimde, başvurduğum hemen herkes “Uzaydan mı geldin?” dercesine yüzüme bakıyor. Bir müddet bakıştıktan sonra isteğimden vazgeçiyorum. Geçen günlerde yıllardır kullandığım dolmakalemim mürekkep akıtmaya başladı, sanırım bayat mürekkep kullandığım için bazı kanalları tıkanmış olmalı. “Kim onarır?” diye araştırdığımda kalem konusunda engin bilgi sahibi dostum Mehmet Çelik, “İstanbul’da iki kişi var. Biri artık düzenli çalışmıyor, diğeri size yardımcı olur” dedi. Nüfusu yirmi milyona varan, Orta Doğu’nun merkezi İstanbul’da bir tane kalem tamircisi kalmış! Hemen herkes sahip olduğu pek çok şeyin değerini artık bilmiyor, kısa bir süre kullanıp atıyor, çok az insanın aklına tamir ettirip kullanmak geliyor. Hoş gelse de ortalıkta tamirci kalmamış ki, kime tamir ettirsin de kullansın!

 

Belgeseller

Zaman zaman belgesel kanallarını izlerim, özellikle İngiliz toplumuna hayranım, çoğu yaşını başını almış, emekli olmuş insan evinin bir odasında veya bahçesinin bir köşesindeki küçük kulübesinde çalışmaya devam ediyor. Sıcak demirciler, marangozlar, varak işi yapanlar, eski model arabaları rektifiye edenler, cam işi yapanlar… Gıpta ile seyrediyor ve üzülüyorum, bizim ülkemizde herkes şikayetçi, hemen herkes “Güher” peşinde, kimsenin “Hüner” sahibi olmak için bir çabası da, merakı da yok. Fırsat bulduğumda konuştuğum, hüner sahibi birkaç eski tanıdığım, mesleklerinin devamı için umutsuzlar. Kimsenin çırak olmaya, mesleğin inceliklerini öğrenip, elini eğitmek için çalışmaya talip olmadığını, yanlarında çalışacak genç insan bulmaktan ümidi kestiklerini söylüyorlar.

 

Bunca üniversite gerekli mi?

Ülkemizin hemen her şehrinde bir üniversite açtık, elli yedisi, yani dörtte biri İstanbul’da olmak üzere ülkemizde iki yüz dokuz üniversite, Kıbrıs’ta ise çoğunluğu Türkiye’den giden öğrencilerin okuduğu yirmi beş üniversite var. Toplam 234 üniversitemiz bulunuyor. Meslek mensubu bir kişi olarak merak edip araştırdım, acaba bu okullarda eğitim ve öğretim elemanı olarak çalışanların kaçta kaçı uygulama düzeyinde bilgi sahibi? Sanırım başta Tıp ve Dişçilik fakülteleri olmak üzere az sayıdaki fakültenin öğretim kadroları içinde mesleğini uygulama düzeyinde de sürdüren çok az kişi var. Bu taktirde hünerimizi nasıl artıracağız? Bir mimar olarak iş yaptıracak yetişmiş eleman, usta bulmakta oldukça zorlanıyorum. Kendilerine bir detayı tarif ettiğim çoğu kişi, “Hoca sen merak etme, ben yaparım!” diyor. Sinirleniyorum, “Bak arkadaş ben merak ederim, eğer merak etmesem bu mesleği yapamam, merak benim vazgeçilmez bir tutkum. Şimdi sen bana merak etme diyorsun, bu işler merak etmeden olmaz. Sen bana ne anladığını anlat ki, ben senin bu işi yapıp yapamayacağını anlayayım!” dediğimde, karşımdakinin yüzü asılıyor. Örneğin “Sizin istediğiniz silmenin bıçağı bende yok, yeni bıçak yaptırmak zor, elimde benzeri var onu kullanırım!” diyor. Gel de merak etme, usta diye karşıma gelen kişi benim istediğimi değil, kendi bildiğini yapmanın peşinde.

 

Teorik hocalar

Zaman zaman düşünüyorum, yüzme hocalarının yüzme bilmediği, şoför eğitmenlerinin ehliyetinin olmadığı, aşçı geçinenlerin yemek pişirmeyi beceremediği bir toplumun geleceği ne olabilir? Yüzlerce yıl evvel Emir Keykâvus yerine tahta geçecek oğlu Geylanşah’a “Güher biriktirme, hüner biriktir!” diyor. Elbette bir sebebi var ki, öğüt olarak söylemiş.

 

Organları değiştirmek zordur!

Bir insanın elini eğitmesi, aklını eğitmesinden daha güçtür. Yüz yıllar boyu tarım sektöründe bedenen çalışmış bir toplumdan, kolay kolay bir piyanist, bir keman virtüözü çıkmaz, çıkamaz, çünkü kuşaklar boyu tarım sektöründe çalışan insanların el kasları farklı oluşur, parmakları kalınlaşır. Koparmaya, sıkmaya eğitilmiş, dolma parmaklı elle ne doğru dürüst piyano ne de keman çalınır. Bu konuda ne kadar teorik eğitim verilirse verilsin, organlar verilen eğitime uygun davranmayı önler. Hiç mi çalamaz? Elbette çalışmasına bağlı olarak elinden geleni yapacaktır, ama anatomisini değiştirmek en az iki üç kuşağa mal olacaktır.

 

Herkesin emir buyurmaya meraklı, teorisyen olduğu, kendini fiilen iş yapmakla yükümlü saymadığı bir ortamda, nasıl üretim yapabiliriz? Kültürümüzde bu sıkıntıyı açıklayan bir de atasözü bulunmakta; “Sen ağa, ben ağa bu ineği kim sağa!”

 

“Sadece söylediklerinin doğru olmasına değil, konuştuğun kimsenin bu doğruya katlanabilecek olmasına da dikkat et.”

Seneca