Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

HANNIBAL’İN ANITI BUGÜN LUR MUYDU?

 

Annibal olarak da bilinen Kartacalı komutan Hannibal Barca, Antik Çağ’ın en büyük askerî önderlerinden biri olup MÖ 247-181 tarihleri arasında yaşamıştır. Kartacalı komutan ve devlet adamı Birinci Pön Savaşı kahramanı Hamilkar Barca’nın oğlu olan Hannibal, bir dönem Roma’ya karşı Kartaca kuvvetlerinin komutanlığını yapar. Babası tarafından küçük yaşta İspanya’ya götürülen Hannibal, yaşamı boyunca Roma’ya düşmanlıktan vazgeçmeyeceğine dair ant “Yaşım yettiğince Roma’nın kaderini elimde tutmak için ateş ve çelik kullanacağım!” diyerek ant içer. Babasının ölümü üzerine eniştesi Hasdrubal tarafından görevlendirildiği İspanya’da 26 yaşında başkomutan ilan edilir ve ilk iş olarak İspanya’daki Kartaca hakimiyetini güçlendirmeye çalışır.

 

İtalya’ya doğru

İspanya’da dönemin önemli bir Roma şehri olan Saguntum (Sagunto) şehrine saldırı düzenler, sekiz ay süren Saguntum Kuşatması (MÖ 219-218) sırasında Hannibal’in oldukça ağır yaralanmasına karşın şehir Kartaca’ya teslim olur. Bunun üzerine Roma İkinci Pön Savaşı’nı (MÖ 218-201) başlatır. Hannibal oluşturduğu orduyla Roma ile sınırı teşkil eden Ebro Nehri’ni aşarak Pireneler’e doğru yürüyüşe geçer. Kuzeye doğru yapılan bu yürüyüş sırasında Galya’nın güneyindeki kabilelerle de iş birliği yapan Hannibal, daha sonra Alp Dağları’nı aşarak Po Ovası’na ulaşır. Buradan hareketle İtalya Yarımadası içlerine doğru ilerler ve bir dizi başarılı savaş yapar. MÖ 218 yılında girdiği İtalya’dan yaklaşık on yedi yıl sonra MÖ 201 yılında ayrılır. Kartaca’ya geri döndüğünde Roma’ya karşı tekrar silaha sarılma umudunu yitirmemiştir. Savaşı kötü yönettiği iddialarına karşın, komutanlığını sürdürmenin yanı sıra kent yöneticiliği görevine de getirilir.

 

Anadolu macerası

Bir süre sonra Suriye Kralı III. Antiokhos’u Romalılar’a karşı savaşa kışkırttığı gerekçesiyle ihbar edilince Antiokhos’un Efes’teki sarayına kaçar. Artık kader ağlarını örmüş, buradaki bir dizi başarısız girişim sonrasında bu kez Bergama Kralı II. Eumenes ile savaşmakta olan Prusias’ın yanına sığınır. Sonunda Romalılar Hannibal’in teslim edilmesini sağlayacak bir yol bulurlar, bu kez kaçamayan Hannibal Bitinya’nın Libybba Köyü’nde intihar eder. Hannibal’in kendinden çok üstün Roma ordularını birbiri peşi sıra mağlubiyete uğratması, o güne kadar hiç denenmemiş savaş taktikleri uygulaması daha sonraki dönemlerdeki başarılı komutanların hemen hepsinin ilgisini çeker ve bu taktikler üzerinde çalışmalar yaparlar. İstiklal Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk’ün de benzer taktikler uyguladığından ve her zaman Hannibal’i takdirle andığından söz edilir.

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün arzusu

1980 yılı sonlarına doğru dönemin Kültür Bakanı Cihad Baban, o sırada İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürü olan rahmetli Hüsrev Tayla’yı arayarak, Atatürk’ün yüzüncü doğum yılı kutlamaları içinde bir vasiyetinin yerine getirilmek istendiğini söyler. Atatürk 1934 yılında askerî dehasına hayran olduğu Hannibal’in mezarının bulunmasını arzu eder, ancak yapılan araştırmalara karşın herhangi bir bulguya erişilmez. 1980 yılında “Muhtemelen burası olmalı” denilen bir alan düzenlenerek Hannibal adına buraya anıt yapılması kararlaştırılır. Bakan talimat vermiştir ama, yapılacak iş için herhangi bir ödenek yoktur. Sanırım Kasım ayı sonlarıydı, Hüsrev Tayla ve İlhan Öztürk’le beraber anıt için kararlaştırılan bu alanı görmeye gittik. Düz bir alanda sade bir anıt yapılması uygun görüldü. O sırada İstanbul-Ankara otoban çalışmaları devam ediyordu. Yol yapımı sırasında ortaya çıkan büyük kayalardan birinin kullanılmasına karar verildi. Ama bu kaya (ağırlığını göz kararıyla on-on beş ton gibi hesapladığımız kayanın daha sonra yirmi beş ton olduğu ortaya çıktı) anıt alanına kadar nasıl taşınacaktı? 1975 yılında sevgili hocam Nurhan Atasoy’un organizasyonu ile Budapeşte’deki Türk Sanatları Kongresi’ne katılmıştık. Kiraladığımız otobüs ile yirmi beş gün boyunca Yugoslavya, Avusturya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan’ı gezmiş, geceleri seyahat etmiş, gündüzleri uğradığımız şehirleri dolaşmıştık. Otobüsün şoförü Cemal isimli bir beyefendiydi. Yaklaşık otuz kişiden oluşan kafilenin her tür kaprisini çeken, geceler boyu otobüs kullanan Cemal Bey’i her zaman takdir ile anmışımdır.

 

Cemal Bey’in dostluğu olmasaydı?

Bizler kaya ile uğraşır, bunu nasıl taşıtırız diye düşünürken, birden yanımızda Cemal Bey peyda oldu, “Nasılsınız?” diyerek hatırımızı sordu ve sonrasında “Hayrola, size ne lazım?” dedi. Bu kayayı nakletmek istediğimizi ama herhangi bir ücret ödeyecek halde olmadığımızı söyledik. “Hiç üzülmeyin ben yol şantiyesinde görevliyim, hafta sonu naklederiz” dedi. Sanki bir rüya görür gibiydik. Allahın dağında, doğru dürüst yol olmayan bir yerde, karşımıza çıkan Cemal Bey her şeyi hallederiz diyordu. Hafta sonu tekrar buluştuk; büyük bir vinç getiren Cemal Bey ve arkadaşları, zorlukla da olsa kayayı tıra yüklediler, bir süre sonra anıtın dikileceği yere ulaştık. Bin bir zahmetle kayayı düzenleme yapılacak alanın tam ortasına yerleştirdik. Daha sonra İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nden heykeltıraş Nejat Özatay, Hannibal’in eski portrelerinden esinlenerek kayanın bir yüzüne alçak kabartmasını işledi. Alan düzenlemesi için küçük bir ödenek oluşturuldu ve 24 Temmuz 1981 günü Cihad Baban’ın katıldığı bir tören ile anıtın açılışı yapıldı. Daha sonra hemen yakınında inşa edilen Anadolu Lisesi’ne “Annibal Lisesi” adı verildi. Günümüzde Gebze’de Tübitak arazisi içinde yer alan Hannibal Anıtı’nın öyküsü işte böyle. Eğer Cevat Bey ve yirmi beş gün süren bir seyahat sırasında oluşturduğumuz dostluk olmasaydı bugün bu anıt olur muydu? Karar sizlerin...

 

Bazı şeyler tesadüfe bağlı!

Bizim güzel ülkemizde bazı şeylerin yapılması tümüyle tesadüflere bağlıdır. Giderek sayıları azalmakta olan bir grup insan ne yapar ne eder, olmazı olur hale getirir. Sonrasında onlardan bir teşekkür bile sakınılır, sanki her şey kendi kendine olmuştur. Üstelik zaman zaman da soruşturmaya tabi tutulurlar, “Nasıl olurda herhangi bir ödeme yapılmadan böylesi işler yapılabilmekte?” diye. Benzer bir olay 1993 yılında “Çağlar Boyu Anadolu’da Kadın-Anadolu Kadınının 9000 Yılı” uluslararası sergi düzenlenmesi sırasında da başıma geldi, 12 Kasım 2022 tarihli yazımda sizlerle bu maceramı paylaşmıştım.

 

“Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız."

Hannibal