Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE

 

“Özgürlük” sözlüklerde, “Özgür olma durumu, bir kısıtlamaya ve şarta bağlı olmama, serbestlik, başka bir gücün baskısı altında bulunmama, hürriyet” olarak açıklanıyor. Özgürlük ile hürriyeti birbiriyle karıştırmamak gerekir. Hür olmak başka bir şey, özgür olmak başka bir şeydir. “Hürriyet” ise sözlüklerde, “Hür olma durumu, köle ve esir olmama, yasa ve toplum kuralları dışında kendinden üstün bir kuvvetin boyundurluğu altında bulunmama hali” olarak açıklanmakta.

 

Hayal gücü

Ambrose Bierce özgürlüğü; “Tahakkümün sayısız yönteminden sadece birkaçı konusunda otoritenin baskısından muaf olma durumu. Her ulusun bir tek kendi ülkesinde olduğunu sandığı siyasi durum. Serbesti. Özgürlükle serbestlik arasındaki fark tam olarak bilinmiyor; doğa bilimciler ikisinin de yaşayan örneğini bulabilmiş değil” olarak biraz da alaycı bir üslupla açıklıyor. Ambrose Bierce hürriyet için de; “Hayal gücünün sahip olduğu en değerli varlıklardan biri” derken,

 

“Ayaklanan halk hararetle ve nefes nefese,
‘Ya hürriyet ya ölüm!’ diye gürledi sarayın önünde,
‘Ölüm işinizi görecekse’ dedi kral, ‘tahtta kalayım;
Bir şikâyetiniz olmayacağına kalıbımı basarım.”

Martha Braymance yukarıdaki dize ile bu konuya nokta koyar.

 

Ne kadar özgürüz?

Gerçekte, özgürlük adı altında hiçbir zaman olmayacak bir şeyi mi talep etmekteyiz? Bir insan nasıl olur da tam anlamıyla özgür olabilir? Bir başkasının özgürlük alanına dokunduğumuz zaman zaten özgürlüğümüz bitmekte, o halde nasıl sınırsız özgürlük talep edebiliyoruz? Özgürlük talep ederken acaba istediğimiz, her şeyi yapabilmeyi, her sözü söyleyebilmeyi mi kastediyoruz? Peki böyle bir isteğin karşılanması ne derece mümkün? Ahlak, içinde yaşadığımız toplumun oluşturduğu birlikte yaşama kuralları, kanunlar ve özgürlük... Bence özgürlük alanımız son derece kısıtlı. Birlikte yaşadığımız müddetçe de kısıtlı kalmaya devam edecek. Ahlak kurallarını esnetmenin, kendi ahlak anlayışımızı genel bir ahlak anlayışı haline getirmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Evrensel ahlak kuralları esnetilmeye müsait kurallar değildir. Eğer toplumda böyle bir anlayış yaygınlaşırsa, herkesin kendi ahlak kuralları çerçevesinde hareket etmesi gibi büyük bir kargaşa ortaya çıkar ki bu da birlikte yaşamın sonu olur. O halde birlikte yaşama kuralları esnetilebilir mi? Bu kurallar esnetilmeye müsait kurallardır. Köy yaşantısındaki birlikte yaşama kuralları ile şehir yaşantısındaki birlikte yaşama kuralları farklılıklar gösterir. Yaşadığımız köy ve kasaba kişisel yaşantımıza, tercihlerimize fazlaca müdahale ediyorsa, bu kuralların daha esnek uygulandığı başka bir yere yerleşmek ve hayatımızı orada devam ettirmek bizim tercihimiz olabilir.

 

Sanırım özgürlüğümüzü sınırlayan en büyük etken, kanunlardır. Bu nedenle kanunların yaşayanların kişisel özgürlüğüne müdahale edecek sınırları aşmamasına dikkat etmek gerekiyor. Bazı ülkeler uygulamada değil ama hazırlanışında daha makul kanunlar yapma düzeyine erişmiştir. Bence bu tür bir kabulün temelinde kanun yapıcıların farklılıkları göz önüne alma kabiliyetinin gelişmiş olması da önemli rol oynamakta. Bin yıllardır oluşan ahlak kuralları temel alınarak hazırlanan kanunlar, “Ben veya biz yaptık oldu!” anlayışından daha farklı bir toplumun ortaya çıkmasını sağlıyor.

 

İktidarı eleştirme

Bence sahip olmak istediğimiz tek özgürlük, o da mevcut kanun ve kabul edilmiş kurallar çerçevesinde iktidarı eleştirme özgürlüğüdür. Buna ne derece tam bir özgürlük demek mümkündür? Özgürlük kavramının bazı ülkeler tarafından istismar edildiği de bir gerçektir. Son yıllarda Amerika’nın başı çektiği sözde özgürlük hareketlerinin bazı ülkelerin büyük bir kan gölüne dönüşmesine yol açtığını hep birlikte gördük ve görmekteyiz. Bu ülkelerde yaşayan bazı kişilerin talep ettiği özgürlük istekleri sonrası, “Biz ne yaptık ta ülkemiz bu kaosun içine düştü?” diye kendilerini sorguladıklarını düşünüyorum.

 

Özgürlük ütopik bir kavramdır. Hiçbir zaman tam bir özgürlük elde etmek veya tam bir özgürlük içinde yaşamak mümkün değildir. Zaman zaman bu konudaki taleplerimizin gitgide arttığını istediğimiz her şeyi yapma, her sözü söyleme hakkımız olduğuna inandığımızı görüyor ve hayret ediyorum. Bu gibi isteklerde bulunanlar herkesin böyle bir hakka kavuşmasının getireceği karmaşayı nasıl olur da göremezler?

 

Dikkatli olmak lazım

Eğer özgürlüğü kimliğimizi, inancımızı, düşüncelerimizi dilediğimiz gibi ifade etme olarak anlıyorsak elbette bu elde edilmesi gereken bir haktır. Ancak yine de dikkatli olmak lazım, açıkladığımız kimliğimiz yakın çevremizi rahatsız edecek bazı sakıncalar taşıyorsa, onu ifade etmemiz bazı insanları tedirgin edecekse, önce yaşadığımız toplumun açıklayacağımız kimliğe hoşgörü ile bakacağı bir düzeye gelmesi için çaba sarf etmemiz gerekir. İnancımızı açıklamak ise daha yumuşak bir reaksiyon görecektir, elbette yine yaşadığımız bölgenin bu konuda bazı hassasiyetleri olduğunu da göz önüne almak gerekir. Düşüncelerimizi ifade sorununa gelince, çok daha dikkatli olmak gerekiyor. Seneca bir yazısında; “Sadece söylediklerinin doğru olmasına değil, konuştuğun kimsenin bu doğruya katlanabilecek olmasına da dikkat et” demektedir. İki bin yıl önce yapılmış çok doğru bir uyarı. Düşüncelerimizi ifade ederken, bunları duyan insanların onları ne derece kabule hazır olduğunu da dikkate almamız gerekir. Özgürlük büyük ölçüde ülkenin eğitim düzeyiyle ilgilidir. Binlerce yıldır cahil insanlar korkarlar. Onların alışkanlıklarını değiştirecek, mecbur olduklarından daha fazla çalışma yapacakları hemen her şeye nerede ise doğuştan gelme, içgüdüsel bir karşı çıkma refleksleri vardır. Bazı kişiler ise değişim ve gelişimi mevcut statülerine zarar verecek eylemler olarak görürler.

 

Ne kadar özgür olabiliriz?

Bütün bu oluşum içinde ne derece özgür olabiliriz? Sanırım cismimizi değil, ruhumuzu özgür kılmak daha tercih edilmesi gereken bir yoldur. Özgürlük sınırlarımızın genişlemesi için aynı isteği duyan, ancak genişleyen sınırların yalnız bizim için değil karşımızdaki insanlar için de genişlediğini kabul edenlerin çoğalması gerekiyor. Bu arada unutmamamız gerekir ki, genişleyen özgürlük sınırlarımız toplum içindeki davranışlarımızı daha da sınırlayacaktır.

 

Antropoloji biliminde sık sık tekrarlanan bir tespit var. Dar alanlarda, özellikle de İngiltere ve Japonya gibi yüksek nüfus oranının dar bir alana sıkıştığı ülkelerde ahlak ve toplumsal adap kuralları çok daha sert ve insanlar, bu kuralların kişiler tarafından görmezden gelinmesini kabul edemiyorlar. Çünkü zaten dar olan özgürlük sınırlarının kabul edilemez davranışlarla karşı karşıya kalarak daha da daraltılmasına çok sert reaksiyon gösteriyorlar.

 

“Bir milletin kültürü arttıkça, bireysel özgürlüğünün sahası genişler. Mesela ilkel bir insanla, medeni bir insanın özgürlük ihtiyaçları aynı değildir. İnsan cemiyetleri medenileştikçe; her türlü şekilde, birbirinden ayrı ve müstakil bireysel özgürlükler meydana çıkar.”

Mustafa Kemal Atatürk