Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

SABIR ÜZERİNE

 

Hemen her kelime gibi “Sabır Üzerine” bir yazı yazmayı düşündüğümde önce sözlüklere bakma ihtiyacı duydum, anlaşılan sabrın sınırı yokmuş, sabır başımıza gelen veya gelecek olan hemen her şeye tahammül etmeyi gerektiren bir davranışmış. Sabır kelimesi sözlüklerde; “Katlanılması zor olan haksızlık, sıkıntı, acı, hastalık, yoksulluk, felâket vb. durumlar karşısında umutsuzluğa kapılmayıp şikâyet etmeden, sızlanmadan dayanma, tahammül gösterme; olacak, gelecek veya gerçekleşecek bir şeyi telâş göstermeden, telâşa kapılmadan bekleme, acelecilik etmeme; ruha ve bedene zarar veren şeylerden uzak durma, nefsin aşırı istek ve arzularına karşı koyma” olarak açıklanıyor.

 

Küçükken verilen eğitim

Sanırım bunca tarif geçmişte yaşayan insanlar için geçerli, günümüzde hemen hiç kimsenin neredeyse sabrı kalmamış gibi! Küçük bir çocukken annem bana, söylenen her söze anında cevap vermemem gerektiğini öğretti. Bazı söz ve davranışlara üzerinden yirmi dört saat geçmeden cevap vermemek gerektiğini öğrendim. Günümüzde bilmem bu öğüdü hatırlayan kaldı mı? Çok da uzun olmayan bir süre önce hayatımıza “Twitter” gibi bir sosyal paylaşım sitesi girdi. Girdi ve de kıyamet kopmaya başladı. İnsanlar dedikoduya ne kadar da meraklıymış doğrusu büyük bir şaşkınlık yaşıyorum. Sözde mütedeyyin insanların çoğaldığı bir toplum olduk! Mütedeyyin insanların sabırlı, hemen her söze karışmayan, ağzından çıkan söze hâkim olması beklenirken; ortalıkta hiçbir şekilde tasvip etmeyeceğimiz sözler uçuşur oldu. Çocuklukta aldığım eğitim gereğince, her söze anında cevap vermekten kaçınırım. Ortada dolaşan haberlere bakınca, biri bir şey söylediğinde, daha ne söylendiğini okumaya fırsat olmadan cevap verildiğini görmekteyim.

 

Cevap vermek hüner değil!

Tam anlamadığımız, anlayamadığımız sözlere cevap vermek hüner değildir! Bence “Zevzeklik” olarak tanımlanması daha doğrudur. Merak ediyorum, “İnsanlık kısa süre içinde nasıl oldu da bu kadar zevzek bir hâle geldi?” Büyük bir olasılıkla eğitim sistemindeki bozulmalar ve eğitimin kalitesi üzerinde yeteri kadar hassas olmadığımız, olamadığımız için başımıza bunlar geliyor. Bilir bilmez herkes konuşuyor, abuk sabuk konuşmalar pirim yapıp, bazı insanlar ikon haline geliyor. İnsanlığın hiçbir kutsala inanmayan topluluk haline gelmesine yol açan bir aracı, hiçbir sakınca görmeden, marifetmiş gibi kullanıyoruz. Gençliğimde sık sık duyduğum bir deyim vardı; “Ağır ol, molla desinler!”. Anlaşılan artık hiç kimsenin molla unvanı ile anılmak gibi bir isteği yok. Zaten molla olmanın da tadı kaçmış durumda!

 

Twitter ve zevzeklik!

Sosyal medya bu tür davranışları bütün gücüyle destekliyor. Çünkü her atılan tweet, organizasyonu yapan firmanın değerini, kârlılığını artırıyor. Başlangıçta 140 karakter ile sınırlandırılan bu haberleşme alanı, şimdilerde sınırlama sayısını iki misli artırarak 280 karaktere çıkartılmış durumda, yakın bir zamanda karakter sınırlandırılmasının tümüyle kaldırılacağı söyleniyor. Yüz kırk karakter, yaklaşık bir buçuk satırlık bir veya iki cümledir. İnsanın düşüncelerini bu kadar kısa bir cümlede ifade etmesi, ancak çok özlü bir şey söylediği zaman mümkün olabilir. Böylesi acele, aceleden de öte bir yazışma sırasında nasıl olur da anlamlı bir söz söylenebilir? Belki arada birkaç akılda kalıcı söz üretilebilir ama, çoğunlukla yazılanlar dedikodu, suçlama, karalama gibi zevzeklikten öteye gidemez.

 

Her zaman gündemde kal!

Yüz yıllar önce Kâtip Çelebi, “Muhalefet et meşhur olursun” der. Sanırım günümüzde meşhur olmak için ne olursa olsun gündemde kalmak gerekiyor. İncir çekirdeğini doldurmayan paylaşımlar, dedikodu, abuk sabuk sözler gündem olmayı, gündemde kalmayı sağlıyor. Çoğu kişinin enerjisi bu kabil işler için tükeniyor, insanlığın gelişimine, ilerlemesine hiçbir faydası olmayan bu işler günlerimizi tüketiyor. Geriye bakıp bunca zamandır, “Ben ne yaptım?” diye düşününce, hiç şey yapmadığımızı, bir daha ele geçirilmesi mümkün olmayan zamanı hovardaca israf ettiğimizi fark ediyoruz.

 

Popüler kültür

Fiilen dahil olmadığımız, olamadığımız bir sanal dünyada yer almak, insanların ilgisini çeken bir fenomen olmak için bunca çaba, zaman israfı neden? Popüler kültür bunu mu gerektiriyor? Yoksa var olduğumuzu ispat için mi bunları yapıyoruz? Hayatın hızla akışına katılmak için gösterilen çaba, düşünmek için ayırmamız gereken zamanı tüketiyor. Bu akıma kapılan herkes bir süre sonra ya aynı şeyleri düşünüyor ya da tam tersini! Toplum giderek iki ayrı kampa bölünmeye başlıyor. Ama her iki kampta da yer alanların bir şey düşünmesi mümkün olmuyor. Yüz yıllar önce bir başka bilge Mevlânâ Celâleddîn Rumi; “Herkes aynı şeyi düşünüyorsa kimse bir şey düşünmüyordur” demiş. Gerçekten içinde bulunduğumuz zaman diliminde kimsenin bir şeyler düşünmeye vakti yok. Düşünen ve düşünceleri doğrultusunda üretim yapmak için çabalayan bir avuç insan ise toplumun gözünde, “Geçmişten kalmış dinozor” olarak değerlendiriliyor. Yapmaya çalıştıkları atılımlar, yeni düşünceler ve bu düşüncelerin oluşturduğu uygulama istekleri görmezden geliniyor. Yeni dünya düzeni sonsuz özgürlük adı altında düşünceyi öldürmek, onu yok etmek, herkesin bir koyun sürüsü gibi, günlük olaylar içinde kalmasını arzuluyor. Geleceğin köle adayları büyük bir çaba ile bu grubun içinde söz sahibi olmak için birbirleriyle yarışıyorlar. Bill Gates çocuklarına on dört yaşına gelinceye kadar cep telefonu almadıklarını açıklamış, küçük yaşta verilen eğitim kalıcıdır, kolay kolay değişmez. Çocukken, böylesi bir eğitim alanlar telefonun ve bilgisayarın bir araç olduğunu, onu hayatı kolaylaştırmak, zamandan tasarruf etmek için kullanmak gerektiğini öğrenirler. Zaman tüketmek için kullanılmaları söz konusu olmaz, olmamalıdır.

 

“Günler gelip geçmekteler, kuşlar gibi uçmaktalar.”

Aziz Mahmûd Hüdâyi