Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Köşe Yazıları

HALILARIN DİLİ OLSAYDI...

 

“Halı dokumasını bilmeyen kadına yemek yasaktır.”

Eski Türk Atasözü

 

Çoğunlukla yere, bazı durumlarda sedir ve kerevet üzerine, bizim kültürümüzde az rastlanmakla birlikte duvara asılmak üzere yün veya ipekten dokunmuş kısa tüylü yaygılara halı denir. Halının kökeni konusunda çok sayıda iddia olsa da yapılan kazılar sonucu ilk halı örneklerine göçebe Türklerin yaşadığı Orta Asya steplerinde rastlanmıştır. Geçmişi günümüzden üç bin beş yüz yıl önceye giden bu örneklerin en bilineni Moğolistan’da Selenga Nehri kıyısında bulunan Noin-Ula Kurganı’ndan çıkartılan dokuma parçasıdır. Bu halı parçasında bir insan yüzü resmedilmiş olup tipik bir Türk karakterini yansıttığı anlaşılmaktadır.

 

28 Kasım 2021 günkü yazımın konusu “Türk Masalları” idi. Elsa Sophia von Kamphoevener, “Kervansaray Ateşlerinin Başında” isimli kitabında, “Erkeklerin belleklerinde masallar ve hikâyeler, kadınların belleklerinde ise işledikleri motifler bulunmaktadır. Erkeklerin sözle anlatılarını, kadınlar ürettikleri halı, kilim ve işlemelerle söze hacet kalmaksızın yüz yıllar boyunca kullandıkları motiflerle anlatmaya çalışmaktalar” demektedir. Bu açıklama sonrası kadınların kendini ifade şekli olan halılar üzerinde düşünmeye başladım. Tam da o günlerde yeni yayınlanmış olan “Erken Dönem Türk Halısı” adlı kitap elime geçti. Bu kitabın başlığının altında bir de oldukça iddialı alt başlık vardı; “21. Yüzyıl Sanatının Müjdecisi”.

 

Bir mimarın halı ile oluşan bağları

Kitabın yazarı Avusturya doğumlu, İngiliz ve Amerikan vatandaşı Christopher Wolfgang John Alexander beş kıtada yüzden fazla binanın tasarımcısı bir mimar. Aynı zamanda büyük bir halı koleksiyoncusu. Kitaptaki resimlerin çoğu onun koleksiyonunda bulunan halılara ait olup “Bir binada olduğu gibi, bir halıda da organizasyonun güzelliği ifadesini nihayetinde his ve renkte bulur. Tasvir ettiğim geometrik mikro organizasyon, doğrudan halılarda bulduğumuz parlak renge yol açar. Bizi ruha götüren, halının yoğun ‘varlık’ karakterine sahip olmasını sağlayan başarısıdır. Halıyla karşılaştığımızda bize kendi yaşamımızı hissettiren şey bu renktir” demekte. (s. 13-14)

 

Zaman zaman sanatın, özelde mimarlığın dar boğaza girdiği, yeni formlar alışılmışın dışında farklı sunumlar yapmakta sıkıntı çekildiği görülür. Alexander, bu konuda halılar ile kurduğu bağı ise şöyle ifade eder; “Yaşamımı insanların kendilerini evinde hissedebileceği binalar için formlar bulmaya çalışarak geçirdim. İşimin ana bölümü olarak, gerçek binaların yapımında daha derine nüfuz etmeyi gerekli gördüm. Sadece bariz yapısal bölüm değil, aynı zamanda binanın yapıldığı ince ayarlı dokuya. Öğelerine, döşemelerine, tavanlarına, duvar desenlerine, döşem detaylarına özetle, binanın mikroskobik düzeyde yapılma şekline.” (s. 11)

 

“Bir sanatçı olarak amacım, umudum, yapı alanında bu nitelikte eserler yapmaktır. Binalarda ulaşmaya çalıştığım şey, mikro yapı ve rengin bu birleşimi, ışığın geometrik bütünlük yoluyla genel olarak yaratımıdır.” (s. 17)

 

Türk halısı

Alexander, “Bir yapı ustası olarak onlardan çok şeyler öğrenme arzumdan ötürü yıllar önce halı toplamaya başladım…” diyor. Toplamaya başladığı halıların büyük bir kısmını Türk halıları oluşturuyor. Dünyanın farklı bölgelerinden satın aldığı halılar da belirgin bir şekilde “Türki” karaktere sahip olanlardır. Bu seçiminin peşin bir hüküm sonucu olmadığını, aradığı birliğin veya ruhsal derinliğin çoğuna Türk halılarının sahip olduğunu anlatıyor. Türk halıları onun için birer geometri harikasıdır. Halıların geometrik yapısı böylesi bir renk yoğunluğunun üretilmesine imkân sağlamaktadır. En güzel ve parlak renklere sahip olan halılar çoğu zaman en muazzam parlaklığa ve yoğunluğa sahiptirler.

 

İnsanın evrimi

İnsanlık 5.000.000 yıldır evrilmeye çalışmaktadır. Halının varlığı ise muhtemelen 5.000 yılı geçmez, yani insanlığın var oluşunun binde birlik bölümünde ortaya çıkan bir ürün, bunca süredir biriktirdiğimiz ve bir şekilde ifade etmeye çalıştığımız duygularımızın bir göstergesi niteliğindedir. İnsanlık özellikle de kadınlarımız coşkulu yaşamlarını, gelecek beklentilerini binlerce yıllık geçmişlerine ait birikimlerini halılarda ifade etmeye çalışırlar.

 

İnsan meramını bir şekilde ifade etme imkânına sahiptir, bunun ille de bir söz olarak ifade edilmesi gerekmez, özellikle dış dünya ile irtibatları az olan toplumlarda düşünceleri ifade edecek farklı yollar geliştirilmiştir. Bizim kültürümüzde de halı bu ifade tarzının bir başka yoludur. Genç kızlar evlenme isteklerini, gelinler çocuk beklentilerini ördükleri halı ile ifade ederler. Günümüzde yalnızca desen ve renk açısından değerlendirilmeye çalışılan halıların, bir de dili olsaydı kim bilir bize neler neler anlatırlardı?

 

Geçmiş geride kaldı

Bir dönem hepimizin evinde bulunan halıları çocukluğumuzdan beri seyreder, ne ifade etmeye çalıştığını anlamadan onun üzerinde oyunlar oynardık, son dönemlerde hemen herkes dıştan gelen enformasyonlara o kadar açık hâle geldi ki kendini ifade için başka bir yol denemesine lüzum kalmadı. Boya imalatı o kadar gelişti ki artık kimse kendi yöresinin bitki ve malzemesinden boya yapmak ve böylelikle o güne kadar görülmemiş renkler elde etmek için çalışmıyor. Hemen hemen hiç kimse kendini ve düşüncelerini ifade etmek için halı dokumuyor. Hazır ve alışılmış motifler, beğeni toplayan şemalar halı dokumasına egemen oldu. Artık halı bir şey söylemek, düşünceleri ifade etmek yerine satışından gelir beklenen bir ürün hâline geldi. Bu nedenle eski halıların içerdiği anlatıdan yoksunlar ve bize anlatacak bir hikâyeleri de ne yazık ki yok gibi…

 

“Evlerinde bir ipekten halı var,

Şeker yemiş dudağında balı var.”

 

Cristopher Alexander, Erken Dönem Türk Halısı, Çev. Özgüç Orhan, İstanbul, 2021.

 

Elsa Sophia von Kamphoevener, Kervansaray Ateşlerinin Başında, Çev. Mustafa Tüzel, İstanbul, 2020.