Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Projeler / Yapılar

Beylerbeyi Süren Evi Restorasyonu

Mimari Dr. M. Sinan Genim
Yardımcılar Nesrin Küçükbayrak / Nesrin Taşkın / Belma Barış Kurtel / Özkan Bulgan
İşveren Hatçe ve Faruk Süren
Statik Attila Çaydamlı
Mekanik Sami Bölükbaşıoğlu
Elektrik Erol Çığırgan
İşlev Konut
Proje Yılı 1991
Yapım Yılı 1991-1996
Arsa Alanı 6000 m²
İnşaat Alanı 898.28 m²

Beylerbeyi Süren Evi Restorasyonu
Beylerbeyi Süren Evi Restorasyonu

http://www.arkiv.com.tr/proje/suren-evi-restorasyonu/5551

 

Üsküdar’dan Boğaziçi’ne doğru ikinci iskele Beylerbeyi’dir. İsminin Üçüncü Murad’ın Beylerbeyi Mehmed Paşa’dan geldiği söylenir. Beylerbeyi’nden itibaren Çengelköy’e doğru uzanan sahil yolu “Yalıboyu Caddesi” ismi ile anılmaktadır. Yalıboyu Caddesi’nin hemen başlarında, yolun kara tarafında restore edilen eski bir su haznesi bulunmaktadır. Bu su haznesinin hemen yanındaki geniş kapı -Yalıboyu Caddesi 41 numara- bu yazıda sözünü ettiğimiz XIX. yüzyıldan kalma yapıyı barındıran yaklaşık 6,000 m²’lik alana girişi sağlar.

 

Yol kotunda küçük bir bahçesi olan bu parsel, yüksek bir duvarla yamacın üstünde oluşturulmuş bir dizi set bahçeden oluşmaktadır. Birinci set, hemen hemen giriş bahçesi kadardır. Fakat bunun üzerindeki ikinci set yaklaşık 50 metre derinliğinde olup, üzerinde söz konusu edilen büyük yapı bulunur. Kâgir bir bodrum kat üzerine iki tam, bir çatı katından oluşan köşk, XIX. yüzyılın sonlarına doğru muhtemelen Dr. Miralay Fuat Bey tarafından yaptırılmıştır. Kanaatimizce köşk, Maarif Nazırı Kocayusufpaşaoğlu Hâşim Paşa’nın arsalarından ayrılan bir bölümde inşa edilmiş olmalıdır. Daha sonra bir dönem kızı Talât Hanım ve damadı Prof. Nedim Mazhar Yüzak tarafından kullanılan yapı, 1970’li yıllardan itibaren eskimesi nedeniyle boşaltılmış ve satışa çıkarılmıştır. 1992 yılında Hatçe ve Faruk Süren tarafından satın alınan yapı gerek zaman içinde geçirdiği tadilatlar, gerekse uzun süre bakımsız bırakıldığı için çöküntü halindeydi.

 

Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu 14.1.1978 gün ve 10200 sayı ile korunması gerekli kültür varlıklarına yapılacak müdahalelerin ölçek ve derinliğini belirten bir ilke kararı oluşturur. TAÇ Vakfı Bilim Kurulu tarafından hazırlanan bu karar, Yüksek Kurul’un 11.9.1970 gün ve 5505 sayılı kararı ile gruplandırılan Boğaziçi Kıyı Şeridi’ndeki bir dizi yapıya yapılan müdahalelerin yarattığı karmaşaya çözüm getirmek amacı ile hazırlanmıştır. Daha sonra korunması gerekli kültür varlığı bilincinden yoksun kişilerce alabildiğine dejenere edilen bu ilke kararı giderek yapılara yapılan müdahalelerin ölçek ve derinliğini tayinden, yapıların sınıflandırılmasına dönmüştür [Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek kurulu’nun 5.11.1999 gün ve 660 sayılı İlke Kararı]. Korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının nitelikleri tartışılamaz. Ya Korunması gerekli kültür varlığıdır, tescil edilir ya da değildir, tescile gerek görülmez. Ancak bu yapılara ne şekilde müdahale edileceği, nasıl ve ne gibi yöntemlerle onarılacağı konusunda bazı önerilerde bulunmak gerekir. Çünkü özellikle sivil mimarlık örnekleri içinde yaşanan ve yaşanmaya devam edilecek yapılardır. İnsan yaşamı gün geçtikçe renklenmekte, konfor ihtiyacı artmakta, özellikle büyük ebadlı yapılar için insan beklentileri büyük boyutlara erişmektedir. Elbette korunması gerekli bir kültür varlığının insanoğlunun tüm çağdaş beklentilerine cevap vermesi söz konusu değildir. Ancak, prestijli bir mekân tasarlanarak yapı ve kullanıcı arasında bir uzlaşma sağlanabilir. Zaten koruma kurullarının da varoluş nedeni budur. Koruma kurullarını oluşturan üyeler bilgi birikimleri, deneyimleri ve uzlaşma kültürüne yatkın tutumları ile kullanıcı talepleri ile kültür varlığı arasında ve de en önemlisi kültür varlığının niteliklerini ön planda tutarak bir uzlaşma sağlamakla yükümlüdürler.

 

Bu açıklamayı Süren Evi için yaptım, çünkü Süren Evi GEEAY Kurulu tarafından korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmiş bir yapı idi. Ancak, uzun bir süredir mal sahiplerinin ekonomik sıkıntıları nedeniyle bakımı yapılamamakta ve kimse tarafından satın alınmamaktaydı. Nerede ise yapının yıkılması veya bir şekilde yanması bekleniyordu. Bu aşama yapıyı satın almaları söz konusu olan Süren Ailesi neler yapılabileceğine ilişkin fikrimi sormuştu. “Hemen herşeyi yapabiliriz” demiştim. Yeter ki siz bu yapıyı geleceğe taşımak için karar verin. Biliniz ki çok uğraşırız, çok yoruluruz, her istediğinizi yapmamız mümkün olmayabilir, ama sonuçta mutlu yaşayacağınız ve büyük prestije sahip bir yapıya kavuşursunuz.

 

Onlarla, 1992 yılında başladığımız birliktelik bugün de devam ediyor. 1996 yılında bu yapıya taşındılar ve mutlu bir şekilde on yıla yakın bir zaman orada yaşadılar. Böylesi bir yapıyı geleceğe taşıyan bizlerin dostlukları ise en az o köşk kadar sağlam temeller üzerinde kurulu.

 

Süren Evi korunması gerekli bir kültür varlığının yeniden yapım öyküsüdür. Bu ev çağdaş bir yapım malzemesi olan betonarme ile yeniden yapılmış, geçmişte gerekli olan bazı küçük hacimler kaldırılarak daha büyük odalar elde etmek için kullanılmıştır. Bir dönem yapının ana girişine bitişik olarak inşa edilen tek katlı müştemilat binası bir arka kota taşınmış ve aynı fonksiyonla kullanılmaya devam edilmiştir. Yapının sağ ve sol cephesinde bulunan harem ve selamlık girişleri aynen korunmuş, bu girişleri merdiven holüne bağlayan koridorlar odalara katılmıştır. Zaman içinde yapılan tadilatlar nedeniyle oluşan karmaşa giderilmiş ve plan şeması net bir şekilde okunur hale gelmiştir. Dış cephelerdeki bozulmalar giderilmiş, orijinal görüntü tekrar kazanılmaya çalışılmıştır.

 

Bir mimarın kendi yaptığı bir yapıyı anlatmasının çok zor olduğunu düşünürüm. Çünkü bu öylesi bir faaliyet ki neden, niçin bu kararı aldık, niçin bu sonuca ulaştık, binlerce girdi ve karar. Bence sonuç önemli, yok olmasına çok az kalan bir yapı kurtuldu, onu kullananlar mutlu bir şekilde yaşıyor.

 

Yaklaşık üç ay önce sevgili Prof. Dr. Cevat Erder ile bir söyleşimizde, hocam “restorasyon yapmak için önce iyi mimar olmak gerekir” dedi. Sanırım içinde bulunduğumuz yıllarda bu konuda yapılan tüm spekülasyonların temelinde bu tespit yatıyor. Ülkemizde gerçekten kaç mimar var, evrensel boyutta yapı yapan, çağın yapı kültürünün örneklerini sorgulayan? Bu soruya verilecek cevap ülkemizdeki gerçek restorasyonların sayısını da belirleyecektir.

Resim Galerisi