Site Tasarım: Savaş Çekiç Uygulama: İkipixel

Bu sitede bulunan resimler ve dökümanlar M. Sinan Genim'e aittir ve izinsiz kullanılamazlar. Ancak gerekli izin alındıktan sonra ve kaynak gösterilmek kaydıyla kullanılabilir.

Projeler / Yapılar

Theodosius Takı Yeniden Yapım Projesi Teklifi

Mimar Dr. M. Sinan Genim / Belma Barış Kurtel
Yardımcılar Özgen Esen / Zeynep Çelebi
İşveren İstanbul Valiliği’ne Hediye
Proje Yılı 2005

Theodosius Takı Yeniden Yapım Projesi Teklifi
Theodosius Takı Yeniden Yapım Projesi Teklifi

İstanbul’un yerleşim tarihinin ne kadar eskiye gittiği konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Ancak kesin olarak bildiğimiz Megaralı kolonistlerden çok önce, İstanbul yarımadasının iskân edilmiş olduğudur. İskân merkezlerinden biri de hakkında yeteri kadar bilgiye sahip olamadığımız Lygos kentidir. Erken dönemin Lygos kenti, milâttan önce 660’ta Megaralı kolonistlerin şehre egemen olmasıyla Byzantion adını alır. 800 yılı aşkın bir süre şehir devleti olarak varlığını sürdüren Byzantion milâttan sonra 196’da İmparator Septimus Severus [193-211] tarafından fethedilerek Roma topraklarına katılır. Septimus Severus şehri kendisine karşı uzun süre direnmesi sebebiyle yıktırır ve Marmara Ereğlisi’ne [Perinthos] bağlar. Ancak gerek jeopolitik gerekse coğrafî konumu sebebiyle kısa süre sonra şehrin onarılması, yeni yapılarla donatılmasına karar verir. Bu dönemde şehrin adı Antonia [Antoninia] olarak değiştirilir.

Septimus’un emriyle yaptırılan ve şehrin yerleşim alanını 100-110 hektar kadar genişleten surlar Eminönü ile Ahırkapı arasına yapılır. Septimus döneminde başlanan imar çalışmaları İmparator Caracalla [211-217] tarafından da sürdürülür. 258-269 yılları arasında bütün Ege bölgesini tehdit eden Gotlar ve Herulianlar Antonia’ya [Byzantion] saldırır ve zarar verirler. IV. yüzyılın başlarında Maximinus ile Licinius [312], Licinius ile Constantinus [324] arasındaki savaşlar ve şehrin uğradığı kuşatmalar sebebiyle İstanbul büyük hasar görür. Constantinus 324’te şehir surlarının yeniden inşasına başlar, aynı yıl şehre kendi başarılarını hatırlatması amacıyla Constantinopolis adını verir.

324’ten başlayarak Constantinus ile Roma’nın pagan üst tabakası arasındaki görüş farklılıkları giderek büyür ve İstanbul 328’de Roma İmparatorluğu’nun yeni yönetim merkezi olarak ilân edilir. Takriben Cibali ile Samatya arasında yeniden yapımına başlanan surlar şehrin üçüncü defa büyütülmesini sağlar. Bu dönemde iki önemli meydan Augusteion [Ayasofya] ve Forum Constantinus [Çemberlitaş] inşa edilir. Ayrıca mevcut yapıların [Hippodrom ve Zeuksippos hamamları] yanı sıra Senato, Milion, Praetorium, Capitol gibi pek çok anıtsal resmî dairenin yapımı tamamlanır.

11 Mayıs 330’da görkemli bir törenle Roma’yı en ince ayrıntılarına kadar örnek alan şehrin açılışı kutlanır ve adı Nea Roma olarak belirlenir. Daha sonraları Constantinus’un halefleri tarafından devam ettirilen uzun süreli inşaat döneminde, İmparator Valentinianus [368-373] tarafından yaptırılan Valens Su Kemeri, V. yüzyılın başında yapımları tamamlanan Forum Tauri [Beyazıt Meydanı, 380-393] Forum Bovis [Aksaray Meydanı] ve Forum Arcadii [402-421] şehrin genel görünümünü simgeleyen düzenlemeler olarak günümüze kadar varlıklarını sürdürürler.

380-393 tarihleri arasında Mese [Divanyolu] caddesi üzerinde yapılan Forum Tauri [Theodosisus]şehrin önceki dönemlerinde nekropol [mezarlık] olarak kullanılan bölgesidir. Valentinianus döneminde 372-373 yıllarında büyük bir anıtsal çeşmenin yapıldığı bu alandaki yapılaşmayı I. Theodosius [379-395] başlatır. Roma’daki Forum Trajani ile pek çok ortak özellik gösteren bu alanda üç nefli bir yapı olan Basilica Theodasiana’nın yanı sıra I. Theodosius’un atlı bir heykelinin bulunduğu, bir onur sütunu bulunmaktadır. Bu sütunun batısında üzerinde imparatorun Batı Roma İmparatoru olan oğlu Honorius’un, doğusunda ise diğer oğlu Doğu Roma İmparatoru Arcadius’un heykelinin bulunduğu iki sütun daha vardır. Hiç şüphesiz Forum Tauri’nin en önemli yapısı, İstanbul’un Roma döneminden kalma sayısız yapı arasında boyutlarını ve genel görünümünü saptayabildiğimiz nâdir eserlerinden olan Theodosius Takı’dır [Tetrapilon].

Yapılan restitüsyon denemesine göre 34 metre uzunluğunda, 7 metre genişliğinde, orta açıklığı geniş, yan açıklıkları dar, her açıklığın dörder sütunla taşındığı bu zafer takı, Mese caddesi üzerinde yer almaktadır. Caddenin ana geçişinin sağlandığı orta açıklık 7 metre genişliğinde olup, kilit taşı 18 metre yüksekliktedir. Dar geçitler ise 3,80 metre genişliğinde olup, kilit taşları ise 9,50 metre yüksekliktedir.

Genel olarak bütün görmezden gelme çabalarına rağmen, Forum Tauri İstanbul’un uzunca bir dönem Roma İmparatorluğu’nun merkezi olduğunu gösteren anıtlarla süslenmiştir. Sembolik olarak İmparator I. Theodosius’un oğulları Honorius ve Arcadius Batı ve Doğu Roma imparatorluklarının yöneticileridir. Ancak her iki imparatorun üstünde babaları I. Theodosius Roma imparatoru olarak bütün yetkileri elinde tutmakta ve Roma’dan değil İstanbul’dan imparatorluğu yönetmektedir. Üstelik Batı değil, birinciler arasında I. Doğu Roma imparatoru olan Arcadius’tur. Çünkü kısa süre sonra bütün Roma’nın imparatoru olacaktır [395-408].

Uzun bir dönem sonra ilk olarak 1927’de İngiliz arkeologları tarafından tespit edilen Tetrapilon’a ait kalıntılar, 1957-1958 yılları arasında yapılan yol çalışmaları sırasında Simkeşhane’nin ön kısmının yıkılması sonucu tekrar gün ışığına çıkarılır. Uzun süren kazı çalışmaları sonucu büyük zafer takının temelleri ve çeşitli sütun parçaları, başlıklar, kornişler, kaset parçaları korunmaya alınır.

Benzerlerine Roma, Verona, Nimes, Atina, Selânik gibi Avrupa şehirlerinde rastladığımız [bu arada Antalya’da bulunan Hadrianus Zafer Takı’nı unutmamak gerekir] bu zafer takları, aynı zamanda Roma İmparatorluğu’nun görkemini yansıtmaktadır. Daha sonraki yüzyıllarda pek çok imparator ve kral Roma’nın bu görkemli yapılarını taklit ederek benzeri zafer takları yaparlar. Avrupa Birliği’ne katılmak için büyük uğraş verilen bu dönemde, gerçekten ülkemizin binlerce yıldır Avrupa toplumu içinde yer aldığını, gerek Roma gerekse Osmanlı Devleti dönemlerinde yüzyıllar boyu bu kıtanın kaderini tayin ettiğimizi, hatta bir dönem kıtanın başkentliğini yaptığımızı somut olarak belirleyen ve yapım faaliyeti sırasında bütün dünyanın ilgisini çekecek böylesi bir anıtın, Beyazıt Meydanı’nın uygun bir yerine yeniden kurulması, hem kültür hem mimarlık hem de halkla ilişkiler açısından inanılması güç büyüklükte bir fayda doğuracaktır.

Bu zafer takının yapılması önerisini yüzyıllar öncesinden günümüze seslenen bir bilgenin sözleriyle pekiştirmek isteriz. İbn Haldûn Mukaddime adlı eserinde şöyle demekte: "Bize Eskiçağlardan kalan yapıları, devletlerin yok etmekten âciz olduklarını görüyoruz. Halbuki yıkmak yeni baştan yapmaktan kolaydır. Çünkü yıkmak, yokluktan ibaret olan aslına dönmektir... Ey müminlerin emîri! Yıktırma, eskisi gibi, bulduğun halde bırak ki, bu eserleri görenler, senin atalarının bu gibi muhteşem âbideleri yapan ulusların elinden devletlerini çekip almak kudretinde olduğunu görsünler."

Resim Galerisi