Bir Dostun Ardından...
AnasayfaMedyaKöşe Yazıları

Bir Dostun Ardından...

KAYDIRIN

< Geri dönün

Coşkun Özgünel, 1942-2024

BİR DOSTUN ARDINDAN

Milliyet Gazetesi, 14 Eylül 2024, s. 2.

28 Ağustos 2024, çarşamba günü sabahı sevgili dostum mimar Fatih Kesgün yanıma geldi, büyük bir üzüntü içinde bana sarıldı, ağlamaklı bir haldeydi. “Ne oldu?” diye sordum. Ağlamaya başladı, neler oluyor diye düşünürken, “Allah size sağlık ve uzun ömür versin” dedi. O an anladım ki bir dostumuzu kaybetmişiz. Merakla kim olduğunu sordum, “Coşkun Hoca’yı kaybettik” dedi. Daha bir hafta önce telefonla konuştuğum bir dostumun kaybı beni derinden etkiledi. Söyleyecek söz bulamadım, geçmişi düşündüm, içimi büyük bir hüzün kapladı.

Sevgili Coşkun Özgünel ile elli yılı aşkın bir süredir dostluğumuz vardır. 1970’li yılların ortalarına doğru Ankara’daki bir toplantıda tanışmıştık, fiziksel olarak biraz da birbirimize benzediğimiz için çoğu insan bizi kardeş sanırdı. Fiziksel benzerliğimizin yanı sıra düşünce birlikteliğimiz kısa süre içinde ayrılmaz bir dostluk oluşturmamızı sağladı. Ben ve yakın arkadaşlarımız ona “Coco” derdik. Tıpkı rahmetli Ümit Serdaroğlu’na “Corc” dediğimiz gibi. Son zamanlarda kendini bırakmıştı, sanırım bu hayata küskünlük, uzun yıllardır yapmakta olduğu kazılardan uzaklaştırılması sonrası oluşmaya başladı ve bu davranışı kabullenmekte sıkıntı çekti.

Bir insanı yok saymak!

Bilgi sahibi insanları bir süre sonra görmezden gelmek, onları sanki hiç var olmamışçasına yok saymak bizim ülkemizin en büyük ayıbı, hatta ayıptan öte kusurudur. Sanırım gelişmiş bir ülke olmanın en büyük özelliklerinden biri de insanlara verilen değerdir. Uzun yıllar boyunca gerek öğretim üyesi olarak gerekse bireysel olarak yaptığı çalışmalar ile ülkemizin ve insanlığın gelişimine katkıda bulunan insanları sanki hiç var olmamışçasına yok saymak ne biçim bir kültür anlayışıdır. Coşkun Hoca’nın gerek meslektaş camiası için gerekse öğrencileri için unutulması mümkün olmayan engin bilgi birikimi ve tecrübesi vardı. Yaşadığı sürece bu birikimden faydalanmak gerekirken, “Sen artık bu işlere karışma, otur oturduğun yerde!” demenin ne anlamı var? Ne yazık ki ülkemizde özellikle Kültür Bakanlığı bürokrasisi insan yeme mekanizması gibi çalışmakta. Belirli yaşa ulaşmış bilim insanlarımıza destek olmak yerine onları adeta yok etme çabasında! İnsan yeme mekanizmasını kuran ve işleten bazı bürokratların aklına hiç gelmez mi ki, emekli olduklarında çevrelerinde kendilerine selam verecek insan bulmaları bile mümkün olmayacaktır!

Dünyanın hemen her ülkesinde bilim insanları yaşadıkları sürece değerlendirilir, onlara görev verilir, yaptıkları araştırmaların, bilgi birikimlerinin ve tecrübelerinin onlarla birlikte kaybolmaması için devletin tüm kurumları seferber edilir. Uyarılarına, yaptıkları eleştirilere dikkat edilir. Bizde ise çoğu bürokrat onları iş görmez, hayata küskün bir insan hâline getirmekten nerede ise zevk alır halde.

Babakale Mezarlığı

Sevgili Coşkun, Çanakkale Babakale Köyü Mezarlığına defnedilmek istemiş, 29 Ağustos günü erkenden yola çıkarak, ikindi namazı sonrası kılınacak cenaze namazına yetiştik. Kimler yoktu ki! Bir dönem başkanlığını yaptığı koruma kurulunun, bazı kararlarıyla yapmak istediği uygulamalara mâni olan hocanın cenazesine çok sayıda belediye başkanı gelmişti. Bir ara öğrenciliğinden beri dostu olan Prof. Dr. Fahri Işık’la yan yana geldik, çok üzüntülüydü. Onu teselli için “Acelesi neydi? Hep birlikte gitmek varken, niçin bizi geride bıraktı?” dedim. “Geçen hafta aradım, zor konuştu!” dedi. Bende geçen günlerde yaptığımız bir konuşma sırasında, “Yatağa mahkûm oldum!” dediğinde, kızgınlıkla, “Kalk o yataktan, hiç olmazsa koltukta otur! Sana hiç yakışmıyor, dağ tepe tırmanan bir insanın yatağa bağlı olmasını kabul etmiyorum!” diye çıkışmıştım. Camide kılınan namazdan sonra mezarlığa gittik ve yamacın en ucuna denize en yakın noktaya onu defnettik, sanırım Türkiye’nin en batısında yapılan mezar onun kabri oldu.

Merak ve heyecan

Kendi ifadesiyle çocuk yaşta gezdiği Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzesi onun arkeoloji mesleğini seçmesindeki en önemli etken olmuş. Daha sonra büyük bir merakla arkeoloji ağırlıklı pul koleksiyonu yapmaya başlamış. Merak ve heyecan onun en önemli özelliğiydi, anlaşılan o ki daha çocuk yaşta bu nitelikleri kazanmış ve ömür boyu sürdürmeye karar vermiş.

Bir yaz beni Kuzey Kıbrıs’ta yaptığı Salamis Kazıları’na çağırdı. Öğrencileri ile birlikte kazı alanını dolaştık, ortaya çıkarılan bir yapı kalıntısı ile ilgili düşüncelerimi öğrenmek istedi. Üzerinde konuştuğumuz yapı suyu arıtmak için kullanılan sarnıçtı, üst örtüsü yok olduğu için havuz gibi görülüyordu. “Bugüne kadar hiç böyle bir yapı ile karşılaşmadık” dedi. İstanbul’a dönünce bu konuda doktora çalışması yapan bir öğrencisine benzer yapılarla ilgili bilgi ve rölöveler gönderdiğimi hatırlıyorum.

Arkeologlar Derneği

Yalnız arkeolog olarak değil, toplumsal hayata katkıda bulunan gerek mesleğinin gerekse kamusal hayatın zenginleşmesi için uğraşan bir insandı. Daha öğrencilik döneminde “Arkeologlar Derneği”nin kurulması için çok uğraştığını bilirim. Daha sonraki yıllarda yaptığı öneriler ve çalışmalar ile Kültür Bakanlığı nezdinde “Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumları” düzenlenmeye başlamıştı. Son zamanlarda en çok üzüldüğü konu çok sayıdaki üniversitede açılan Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümlerinin durumu ve buralardan mezun olan meslektaşlarının iş bulma sorunuydu. Bu bölümlerden mezun olan çoğu genç insan kendi öğrenimleri dışında çeşitli sektörlerde iş aramakta, buldukları iş ile aldıkları eğitimin hiçbir ilgisi olmadığı için çok zor şartlar altında çalışmak mecburiyetinde kalmalarıydı. Bu konuda bir planlama yapılmasını ülkemizin ihtiyaç duyduğu kadar öğrenci yetiştirilmesi gerektiğini hemen her konuşmamızda dile getirirdi.

Tüm öğrencilere vasiyeti

Sevgili Coşkun Hoca’nın yalnızca arkeoloji öğrencilerine değil, tüm öğrencilere önemli bir vasiyeti var; “Bir insanın eğitim aldığı meslek dalında başarılı olması için en az bir yabancı dilde okur, yazar olması, bu dile bilimsel konuşma yapacak kadar hâkim olması çok önemlidir. Eğer bu dile ikinci bir dil daha katabilirseniz yeni ilişkiler kurabilir, farklı bakış açılarından da faydalanabilirsiniz.”

“Eğer klasik arkeoloji bilim dalında eğitim alıyorsanız Eski Yunanca ve Latince öğrenmelisiniz. Prehistorya ve Ön Asya öğreniminde Hititçe, Akadça, Sümerce gibi ölü dilleri öğrenmek gerekir.” der ve bu eğitimleri almaları için öğrencilerini yönlendirirdi.

Apollon Smintheus Kutsal Alanı

Hemen her yaz uzun yıllardır kazı başkanlığını yaptığı Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Gülpınar Apollon Smintheus Kutsal Alanı’nı ziyaret eder, onun heyecanına tanık olmaktan mutlu olurdum. Bir yaz beni ve bir grup dostunu özellikle davet etmişti. O yaz kapı kapı dolaşıp bulduğu ekonomik kaynağı kullanarak büyük oranda basamaklarını tamamladığı tapınağın sütunlarının ilkini dikme şerefini birlikte yaşamamızı istemişti. Sevgili öğrencisi ve günümüzde kazı başkanlığını yapmakta olan Doç. Dr. Davut Kaplan da o gün “Çağ Kebabı” yapacaktı. Hep birlikte Gülpınar’a gittik, bize sunulan Çağ Kebabı’nı afiyetle yedik, birkaç gün Babakale’de kalıp her gün kutsal alanda dolaştık ve bilgi aldık. O sırada bir gazetede sütunları monte etmek için tapınağın toprak dolu olan orta alanına çıkan vinçin görüntüleri yer aldı. Olumlu bir çalışma ortaya çıkmaya başlayınca içimizdeki haset ve kıskançlık duyguları da harekete geçer. Gazetedeki başlık; “Kazı alanında vinç”ti ve kötü bir imaj hâlinde sunuluyordu. Çok üzüldü, zaman zaman kazı alanını da ziyaret eden ve hepimizin yakından tanıdığı bir muhabirin bu spekülatif haberi, hem de yakından tanıdığı Coşkun Hoca’ya “Ne oluyor?” demeden yayınlaması hepimizi çok üzmüştü. “Üzülme! Bu yeni değil ki! Biz nelerle karşılaştık, sen bildiğin gibi yoluna devam et. Haset ve kıskançlık bizim yolumuzda engel değil, altı üstü aşılması gereken bir çukurdur. Bu ve benzeri şeylere cevap vermeye çalışıp sende çukurun içine girme, bırak bazıları orada debelenmeye devam etsinler” demiştim.

Başsağlığı mesajı

Vefatında sonra Kültür Bakanlığı bir başsağlığı mesajı yayınladı; “Türk Arkeolojisinin son 50 yıllık gelişimine önemli katkılar sunan duayen hocamızı kaybettik. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı emelli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Coşkun Özgünel artık yetiştirdiği öğrencileri ve arkeoloji alanında birbirinden kıymetli çalışmalarıyla hatırlanacak.”

Bu kayıp sizin için yeni değil!

Bu açıklamaya bir itirazım var; “Sizler Coşkun Hoca’yı vefatı ile değil, yıllarca emek verdiği kazısından uzaklaştırmakla kaybetmiştiniz, bu kayıp sizin için yeni değil!” Daha önce Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu, Prof. Dr. Hayat Erkanal da kazılarından uzaklaştıktan kısa süre sonra hayata veda etmişlerdi.

Sevgili dostum, bazı kişilerin zannettiği gibi kardeşim Coşkun Özgünel’i kaybetmenin acısını yaşadığım sürece duyacağım. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. İlgili, ilgisiz tüm insanlarımıza bir mesajım var; “Bu tür donanımlı insanlar kolay yetişmiyor, yaşarken onların kıymetini bilelim, öldükten sonra hatırlamak marifet değil!” Coco’dan geriye kalan sevgili eşi Neşe, oğlu Yiğit, torunu Mehmet’in ve sevdiklerinin uzun ve mutlu bir ömür yaşamalarını dilerim. Hepimizin başı sağ olsun…

“Baharlar yazlar geçer sonbahar gelir;
Ömrümün yaprakları dökülür bir bir.”

Ömer Hayyam

Coşkun Özgünel, 1942-2024
Coşkun Özgünel, 1942-2024
Coşkun Özgünel’e 65. Yaş Armağanı
Coşkun Özgünel’e 65. Yaş Armağanı
Apollon Smintheus Kutsal Alanı
Apollon Smintheus Kutsal Alanı
Apollon Smintheus Kutsal Alanı
Apollon Smintheus Kutsal Alanı

Yenilem Proje Danışmanlık Ticaret A.Ş. © 2024. Her Hakkı Saklıdır. Site: İkipixel

TAKİP EDİN