Bir İnsan Biriktirdim...
BİR İNSAN BİRİKTİRDİM
Vatan Kitap, 106, 15 Aralık 2012, s. 16 - 17.
Urfa’nın Bozova ilçesine bağlı bir köyde doğup, Nizip’de okuyan 1987 yılında imam-hatip olarak Mersin’in Atlılar Sadiye köyünde göreve başlayan, on yılı aşkın süre sonra ÖSYM sınavlarına girip İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne kayıt yaptıran, 2003’de mezun olan ve 1998 yılından beri Çengelköy Abdullah Hamdullah Paşa - Çınaraltı Camii imamlığı yapan Davut Özgül “Bir İnsan Biriktirdim” adıyla bize yaşam serüvenini anlatıyor.
Çok çocuklu yoksul bir ailenin üçüncü çocuğu olmak ve kendisini çevreleyen olumsuz koşulları yenmek için sonu gelmez bir çaba ile didinmek. Davut Hoca içten duygularla ve yalın bir dille hayatı anlatmaya çalışıyor. Yanlızca kendi hayatını değil, hepimizin yaşamakta olduğu hayatın farklı bir yorumunu... Çocukluktan başlayarak kaybedilen kardeşler, okumanın, merakın ve dost bildiklerimizin başımıza açtığı işler. İnsan olmanın getirdiği zaaflar ve kimseye anlatamadığımız özellerimiz. Kendisinin de dile getirdiği gibi küçük bir mahalle camii imamının bu denli renkli bir hayatının olabileceğini kim düşünebilir.
Davut Hoca, gençlik yıllarında kimden öğrendiğini bilmediği söylediği “Yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim, öfkem yapamadıklarıma” sözünü hayat felsefesi yapmış bir insan. “Bir İnsan Biriktirmek” ne güzel bir söz, hepimiz yaşadığımız süre içinde, içimizde bir insan biriktiririz, bizi insan yapanda bu biriktirdiklerimizdir, ancak çok az kişi biriktirdiği insanı bu kadar açık yüreklilikle hepimize açabilir.
Prof, Dr. Kemal Beydilli 2001 yılında yayımladığı “Osmanlı Döneminde İmamlar ve Bir İmamın Günlüğü” isimli kitabında; Osmanlı şehir örgütlenmesi içinde mahallenin özel konumu, mahalle imamlığını önemli bir vazife olarak öne çıkartmıştır” demektedir. Osmanlı örgütlenmesi içinde önemeli görevler üstlenen imamlar, dini görevlerinin yanı sıra mahalle içinde dini kabuller çerçevesinde, gelenek ve görenekler doğrultusunda devletin koyduğu kuralları uygulayan, mahalleyi oluşturan fertlerin bir anlamda toplumsal hayatını düzenleyen insandır. Mahalle ölçeğinde imam söyledikleri ve davranışları ile öncü ve örnek olması gereken bir liderdir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren haberleşme olanaklarının artması, yazılı medyanın güçlenmesi imamın göreceli olarak bir toplum liderinden çok, dini görevlerin yerine getirilmesinde önderlik eden bir kişi haline gelmesine yol açar. Daha önceleri mahalle imamlığından başlayarak, ilmiye sınıfının en üst rütbesi olan şeyhülislamlığı kadar uzanan yol artık kapanmaya başlamıştır. Bundan böyle bir imamın varacağı en yüksek bürokratik kademe müftülük veya bilemediniz Diyanet İşleri’nde bir görevdir.
Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte, din ve devlet işlerinin kesin sınırlarla birbirinden ayrıldığı dönemde, bir imamın kendisini yetiştirmesi, hemen her konuda okuyup, araştırma yaparak bilgi birikmi sağlaması artık gerek duyulmaz bir uğraş haline gelir. Bilgi sahibi olarak geleceğini oluşturmak imkanı giderek kısıtlanan imamlar da, dünyevi konulardan çok uhrevi konulara ağırlık vermeye başlarlar. Büyüyen ve giderek kalabaklıklaşan şehirlerimizde mahalle yaşantısının yok olması, imamların bulundukları mahallelerdeki liderlik konumlarını yitirmelerine, dini görevleri yöneten ve her hangi bir mahalle mensubu olmaktan öteye gitmeyen bir düzeye gerilemelerine yol açar. Zamanla toplum içindeki liderlik konumlarını yitiren günümüz imamlarının görevlerinin yanı sıra merak ve heyecan duydukları farklı konularda bilgi birikimi sağlamak ve yaşamlarını zenginleştirmek istemeleri doğaldır. Bir insan biriktirdim de görevinin yanı sıra gerek kültürel, gerek sosyal, gerekse ekonomik alanda söz sahibi olmak isteyen, bu konularda içinde bulunduğu topluma liderlik yapmak amacını taşıyan bir imamın yaşamını zenginleştirmek için yaptığı veya yapmak zorunda kaldığı uğraşları izlemekteyiz.
Bir imamın da herşeyden önce insan olduğunu ve yaşadığı süre içinde, hemen hepimizin taşıdığı gelecek kaygusunu taşıdığını, yaşamını daha iyi şartlar içinde devam ettirmek için yaptığı ticari faaliyetlerin getirdiği sonuçları görmekteyiz. Yaşam hepimiz için renkli bir serüvendir. Elimizden geldiği kadar onu zenginleştirmeye ve renklendirmeye çalışırız. Hayatı geçirmek mecburiyetinde olduğumuz bir sınav, çekilmesi zor bir sürgün olarak görmek yerine, onu Tanrının bize bahşettiği bir armağan olarak görmek gerekir.
Davut Hoca, son birkaç yıldır hasta, akciğer kanseri tedavisi görüyor. Ama yine de hayatı sevecen bir şekilde kucaklayıp, onun getirdiği günleri dolu dolu yaşamaya devam ediyor. Kara gözleri, giderek beyazlaşan siyah saçları, sert görünüşlü yüzünün ardında sevgi dolu bir yürek taşıdığını bilirim. Dilerim, Allah ona bir an önce şifa versin ve bize aktardığı renkli hayatına daha uzun süreler devam etsin.
Hayatın giderek artan telaşı içinde farkına varamadığımız insanların ne denli renkli hayatlarının olabileceğini merak edenlere Davut Özgül’ün “Bir İnsan Biriktirdim” kitabını okumalarını ve kendi yaşamlarının da en az onunki kadar renkli olduğunu ama ne yazık ki günlük hay huy içinde bunun farkına çok azımızın vardığını düşünmelerini isterim...