Bir Kitap Hikâyesi...
BİR KİTAP HİKÂYESİ
Milliyet Gazetesi, 26 Aralık 2021, s. 10.
Kitap ve onu oluşturan yazı gerçek bir mucizedir. İçeriği ne olursa olsun, elimize aldığımız ve okuduğumuz her tür yazı bize iyi, kötü bir bilgi ulaştırmaktadır. Bin yıllar boyunca karşılıklı konuşamadığımız insanlara ulaşmamızı sağlayan tek şey yazıdır. Başlangıçta kayıt tutmak için ortaya çıkan bu buluş, zaman içinde insanın düşüncelerinin yaygınlaşması, uzak çevresi ile irtibat kurması ve giderek hayallerini anlatması için kullanılmış. Kitaplar bizim ufkumuzu açar, düşünme kapasitemizi geliştirir, yeni fikirlerle karşılaşır, onları geliştirmemize yardımcı olur. Uzun bir süre önce Bitlis’e gittim, şehirde kitapçı yoktu veya ben bulamadım, bazı kırtasiyecilerde satılan kitapların çoğunluğu ise lise veya üniversiteye hazırlık için basılan test kitaplarıydı. Aklıma dört yüz yıla yakın bir süre önce Bitlis’te geçmiş bir olay geldi, kitabın önemini anlatan bu hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim.
1655 yılı yaz aylarında Melek Ahmed Paşa’ya refakati sırasında Bitlis’te bulunan Evliya Çelebi bu şehirde şahit olduğu bir kitap hikâyesini renkli bir dille anlatır;
“Bir mürai yobaz ve sübyancı yani mahbup-dostların Kadızâdeli fırkasından geçinen namert. Fesatçı, üç kağıtçı, faiz yiyici, sahtekâr, hak yiyici, aşağılık, müstamel, anasının hatası rezil bir herif, fazla kazanırım diye açık artırmada satılan sanat eseri bir Şehnâme’yi 1.600 kuruşa satın alarak üzerine kaydettirdikten sonra çadırına gider.
Çadırına vardığında resimleri seyrederken,
‘Resim haramdır”’ diye bütün sayfalarında olan bazı sanat eseri resimlerin gözlerini çıkarır gibi o nergislerin gözlerini etrak bıçağıyla oyarken her yaprağına delik delmiş, bazı resimleri bıçağıyla boğazladım sanarak boğazlarından çizmiş, bazı güzel kadın ve erkek resimlerinin yüzlerini ve elbiselerini ağzındaki pis balgamı ve tükürüğüyle pisletmiştir. Böyle çok değerli bir kitabın her yaprağını üstad bir ayda meydana getirememişken bir anda ağzının salyasıyla berbat etmiştir.
Ertesi gün kitabın parasını ve kendi tellâliye ücretini almak üzere adamı arayan tellâl kitabın halini görünce beyninden vurulmuşa dönüp; “Yetişin bre ümmet-i Muhammed! Bu Şehnâme’yi görün, bu zalim neylemiş!” diye feryat eder. Tellâl bu işin kavga ile halledilemeyeceğini görüp, paşaya şikâyette bulunur.
“İmdat ve feryat ey yiğit vezir!” der.
“Sultanım, şu Şehnâme’yi Hakkari Beyi kethüdası Cülomerik kaleli Han Murad Bey, 1.400 kuruşa müzayede de satın almışken Tireli Hacı Mustafa 1.600 kuruşa alıp götürdü. Üç gece kitap kendinde kaldı. Meğer herif Kadızâdeli imiş. ‘Resim haramdır’ diye bütün resimlerin gözlerini delmiş, bıçağıyla boğazladım deyip her resmi pabuç süngeri ile silerek bu çok değerli Şehnâme’nin 50 meclis resimlerini kirletip kitabı değersiz hale getirmiş, bundan başka benim tellaliyeme gadretti.” diyerek Şehnâme’yi paşanın huzuruna bırakır. Melek Ahmed Paşa Şehnâme’yi görünce derin bir ah çekip divanda bulunanlara gösterir.
Bu arada tellâl; “Sultanım aman benim tellâllığıma gadr olmasın” diye seslenir.
“Bre sorumsuz, kaygısız kasavetsiz tellâl! Senin tellâllığına haksızlık etmemiş, devlet malına ihanet etmiş. Tez o Tireli Hacı’yı getirsinler deyince kitabı pisleten herifi çeke çeke sürüyerek sürükleyerek sille, tokat, yumruk ve tekme vurup zavallıyı keten gibi döverek huzuruna getirdiler.”
‘Bre adam niçün bu kitabı böyle ettin?’ deyince, herif:
‘O Kitap mıdır, papaz yazısıdır. Neyh-i münker (kötülüğü engelledim) edip eyi bozdum’ der.
‘Senin nehy-i münker etmek haddin değil, amma ben hükümet icra edeyim ki müzayede de 1.600 kuruşa çıkmış kitabı bozmayı sana göstereyim. Alın şunu aşağı’ diyerek kapıkulu yeniçeriye teslim eder.”
Bu emir üzerine yeniçeri “bismillah” deyince acımasız cellatlar herife aman vermeyip yetmiş değnek vururlar. Bitlis kadısı da 1.600 kuruşun adamdan alınmasına karar verince parayı devlet için tahsil ederler. Dağılmış, perişan olmuş Şehnâme’yi suçlu adamın eline verip, ordudan atarlar.
Tireli Hacı, “Resim haramdır, diyen şeyhimizin Allah belasını versin” diye şeyhine beddua ederek Diyarbekir’e doğru yola düzülür.
Satır aralarında okuduğunuz gibi XVII. yüz yılın ortalarında resimli bir kitap, muhtemelen de benzer tüm kitaplar aynı zamanda devlet malı sayılmaktadır. Günümüzde çoğunlukla kitaba verilen değeri gördükçe aklıma bu olay gelir.
Dikkatinizi çekmek istediğim önemli bir diğer husus ise, Tireli Hacı’nın ‘nehy-i münker’ eyledim sözüne, kısa bir süre önce sadrazamlık yapmış olan dönemin üst düzey devlet görevlisi Melek Ahmed Paşa’nın verdiği cevaptır.
“Senin nehy-i münker etmek haddin değil, amma ben hükümet icra edeyim”
Günümüzde bazı kişilerin kendini, çoğu şeyi “neyh-i münker etmeye” yetkili gördüğü bir dönem yaşamaktayız. Sanırım bazı yetkililerin de icrayı hükümet etme görevleri olduğunu hatırlamaları gerekiyor...
Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Haz. Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı, İstanbul, 2010, 4. Kitap, 1. Cilt, s. 341-343.