Değişen Dünya Üzerine...
DEĞİŞEN DÜNYA ÜZERİNE
Milliyet Gazetesi, 24 Nisan 2022, s. 7.
Birinci Dünya ülkeleri aydınlanma çağından sonra yakaladıkları yükseliş ivmesini sanayi devrimiyle noktalamışlardır. Bu değişim 3. Dünya ülkeleriyle aralarında 1/10 oranında Gayri Safi Milli Hasıla oluşmasına neden olur. Aradaki bu fark da I. Dünya ülkelerinde yaşayanları büyük bir refaha kavuşturur. Fakat sadece zengin olmak, yaşamı güvence altına almaya yetmez. Başkalarının zenginliğinizde gözünün olmaması için malik olduklarınızın bir bölümünü onlarla paylaşmanız gerekir. 3. Dünya ülkeleri coğrafi yapıları ve içe kapalı kültürleri nedeniyle aydınlanma ve sanayi devrimlerini gerçekleştirememiş olabilirler. Ancak bu durum, onların daha iyi bir yaşamı haketmediği anlamına gelmez. Bilakis I. Dünya ülkelerinin daha zengin ve mutlu yaşaması için 3. Dünya ülkelerini kalkındırmaları ve onların dünya gelirinden daha çok pay almalarını sağlamaları gerekmektedir. Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyeleri ile Çin, Kuzey Kore 2. Dünya ülkeleri, bağlantısızlar adı altında toplanan bir grup ülke, (Hindistan, Yugoslavya, Mısır, Cezayir, Güney Afrika, vd.) ise 3. Dünya ülkeleri olarak nitelendirilirdi. Zaman içinde, bu ülkelerin bazıları, içinde bulundukları olumsuz durumdan kurtuldular, bir bölümünün refah düzeyi yükseldi ve cazip hale geldikleri için yoğun bir göç talebiyle karşı karşıya kalıyorlar.
Sanayi devrimi sonrası
Günümüzde Sanayi Devrimi sonrasını yaşamaktayız. İçinde yaşadığımız günler küreselleşme ve bilgi çağıdır. Buna bir anlamda çözülme çağı da denilmekte. Bir çözülme, farklılıklarımızı bağımsız olarak hayata geçirme dönemi yaşamaktayız. XX. yüzyılın başında dünyada 60 devlet vardır. Şimdi ise büyüklü küçüklü, birbirinden farklı ve çoğu istikrarsız 236 devlet var. Ayrıca devlet olma çabası içinde olan toplumların sayısı da hızla artmakta. Küreselleşmenin ahenk ve bütünleşme yarattığı söylenebilir. Ama bu birkaç güçlü ve başarılı ülke için geçerlidir. Bunun dışında kalan ülkelerde küreselleşme hızlı değişim fırtınaları yaratıyor. Şiddetli çatışmalar ortaya çıkıyor. Ekonomik gelişme sağlanamadığı için fakirlik artıyor. Dilerim ki zaman içinde bu küçük ve fakir ülkeler de kendi iç dinamiklerini gözden geçirip küreselleşmeye ayak uydurarak daha güçlü birlikler oluşturabilsinler. Buna karşın bu atılımı yapamayan ülkeler, giderek daha zorba bir yönetimin kontrolü altına girecekler ve çağdaş yaşam beklentilerini büyük oranda ertelemek durumunda kalacaklardır.
Dünyayı kim yönetiyor?
Dünyayı politikacılar yönetiyormuş gibi görünür, oysa dünyayı ve politikayı, teknolojiler, evrensel ekonomideki değişimler yönlendirir. Bu değişime ayak uyduran, bol miktarda popülist söylemler kullanan politikacılar hakimiyetlerini sürdürmeye devam ediyorlarsa da bu yöntemin sür git devam etmesinin mümkün olmadığı görülecektir. Modern teknolojiler hızla gelişip değişiyor, üretim hızla artmakta. Durmadan artan ve hızlanarak daha da artacak olan modern teknolojik ürünleri pazarlayabilmek için sekiz milyarlık dünya nüfusunun yoksul kalmış kesimlerini de zenginleştirmek gerekmekte. Bu yoksul kesimin büyükçe bir bölümünü Müslümanlar oluşturmaktadır. Müslüman topluluklarında, İslâm profilli demokratik, özgürlükçü, zengin ve çağdaş bir model oluşturulması gerekmektedir. Bu konuda zaman içinde gerekli atılımları yapmış olan Türkiye örnek ve öncü olabilir.
Yeni iş arayışları
Bu arada I. Dünya ülkelerinin teknik kadrolarına yeni iş alanları açması gerektiği de unutulmamalıdır. Avrupalı bir mimarın giderek nüfusu azalan Avrupa’da yapacak fazla bir işi yoktur. Buna karşılık yoksul 3. Dünya ülkelerinde yapılacak pek çok iş bulunmaktadır. Yeni iş potansiyelinin büyümesi için bu ülkelerin zenginleşmesi gerekir. Gerekli destekler verilerek yoksul dünya yerinde zenginleştirilmez ise I. Dünya ülkelerine düşmanca yaklaşımlar ve giderek artan göçler ortaya çıkacaktır. Günümüzdeki gelişmeler kısa vadeli düşünen politikacıların iradesini aşan yeni gerçekler oluşturmaktadır.
Çatışma sorunu
XXI. yüzyılın geleceğini oluşturacak düzen güçleriyle, düzensizlik güçleri, önümüzdeki yıllarda çarpışmak üzere çoktan yerlerini aldılar. Henüz “daha iyi bir düzen” kurulamadı ve bu ikilem XXI. yüzyılın en büyük dramı olacaktır. Bu ikilemin sorunlarını 2010’lu yıllarda yaşamaya başladık ve izleyen yıllarda da giderek büyüyen bir şekilde yaşayacağız. Gelecek yıllarda hızlı değişimin yarattığı fırtınalara çok dikkat etmemiz gerekecek. Ülkemiz bu dinamikler karşısında hem bütünlüğünü korumak hem de küreselleşmekten daha fazla pay alarak ekonomisini hızla geliştirmek zorundadır. Günümüz beklentilerine göre düşünce yapısı, bu yapıya uygun hukuk, demokrasi, insan hakları oluşturmamız gerekiyor. Bütün bunların yanı sıra bir an önce ülkemizin hak ettiği düzeye ulaşması için yapılması gereken şeyin öncelikle bürokrasiyi azaltmak olduğunu düşünüyorum. Halkı terbiye etmeye çalışmak onu bildiği gibi yönetmekten çok, milletin hizmetlisi olması gereken bürokratlar uzun yıllar boyu elde ettikleri üstünlüklerini kaybetmemek, halkın efendisi olmaktan, halkın hizmetlisi olmayı bir seviye kaybı olarak gördükleri için her türlü reform ve ileri düşünceye bir şekilde karşı çıkmaya devam etmektedirler. Ne zaman ki bürokratik düzenin ayrıcalıklarını yok ederiz, o zaman hepimizin sabırsızlıkla beklediği reformları uygulama aşamasına taşıyabiliriz.
Bu da geçer Ya Hû!
“... Sonuçtan dolayı insanı yermek veya övmek, toplamdan dolayı rakamları övmek ya da yermek gibi olur. Geçecek şey geçer, esecek rüzgâr eser. Ebedi huzur bu rüzgârlardan müteessir olmaz. Yaşananların üstünde gerçek ve adalet, fırtınaların üstündeki yıldızlı gökler gibi sürüp gider.”
Victor Hugo
Bizim kültürümüz; Victor Hugo’nun sözlerini yüzyıllar önce çok daha kısaca ifade etmiş.
Bu da geçer Ya Hû!
Dilimiz argosunda bu kelimenin bir eki oluşmuştur, “Geçer, geçer de deler geçer”. Zaman çok hızlı ilerliyor, gelişmiş ülkeler ile az gelişmiş ülkeler arasındaki gerek teknoloji gerekse kültür farkı hızla açılıyor. Aynı gezegenin üzerinde yaşayan ve aynı türün farklı eğitim almış, bu nedenle de farklı düşünen bireyleri arasındaki gerilim bir süre sonra insan türünün yok oluşuna neden olabilir.
Gecikmiş bir yazı
Bu yazıyı 2021 yılı sonlarına doğru yazmıştım, ancak yayınlanması gecikti, bu arada Şubat 2022’nin sonlarına doğru Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi başladı, çoğu zaman konuşmalarımda belirttiğim gibi günümüzde ülkelerin coğrafi olarak büyümek için var olan sınırları zorlaması gerek kısa gerekse uzun vadede büyük problemlere ve yıkımlara neden olmakta ve istenen sonucu almayı güçleştirmektedir. Bunun yerine kültürel büyümenin tercih edilmesi çok daha başarılı olmaktadır. Zor kullanmak, arzulanan sonuca ulaşmayı güçleştiriyor, bunun yerine daha farklı yöntemler denemek lazım. Ancak, insanlığın binlerce yıllık hafızasında yer eden kaba güç kullanmak öncelikli bir davranıştır. Görülen odur ki toplumların ve yöneticilerinin, insanlığın geleceği açısından bu zor kullanma alışkanlıklarından kurtulması gerekiyor...