Günah Keçisi...
GÜNAH KEÇİSİ
Milliyet Gazetesi, 6 Ağustos 2023, s. 4.
“Günah keçisi”; bütün kusur ve hataların üstüne yüklendiği kişileri belirtmek için kullanılan bir tabirdir. Günah keçisi kavramına çeşitli toplumlarda değişik zaman dilimlerinde rastlanır.
Eski Ahit’teki “Kefaret Günü” ayinlerinde, Musevi toplumunun günahlarının simgesel olarak bir erkek keçiye yüklendiği, kura ile seçilen keçinin “Azazel” isimli kötü ruhu yatıştırmak ve Yahudi kavimini günahlarından arındırmak için Kudüs yakınlarındaki bir uçurumdan aşağıya atıldığı söylenir.
Erken dönem Grek mitolojisinde de keçi ayaklı bir tanrı vardır. Çobanların ve sürülerin tanrısı olarak bilinen bu kişi üst yarısı insan, alt yarısı ise keçi şeklinde tasvir edilir. “Pan” adı verilen bu tanrı kültü bütün Yunanistan’a yayılmış hatta Grek dünyasının dışına taşmıştır. Diğer ulusların mitolojisinde keçi yer almakta mıdır? Doğrusu bilmiyorum.
Tevrat’ta
Gelelim “Günah Keçisi”ne. Tevrat’ın Levililer bölümünün 5. Bap’ın da keçi ile ilgili bir açıklama bulunmaktadır;
“Eğer bir kişi suça karışıp, şahit olarak yemin teklif edildiğini işittiği zaman, gördüğünü ve bildiğini haber vermezse, o zaman yapılan haksızlığı üstlenir…
Biri hangi konuda olursa olsun, kötülük ya da iyilik yapmak için, düşünmeden ve ne yaptığını bilmeden yemin ederse, bunu anladığı an suçlu sayılacaktır.
Kişi bu suçlardan birini işlediği zaman, günahını itiraf etmeli. Günahının bedeli olarak Rab’be bir suç sunucu getirmelidir. Bu sunu küçükbaş hayvanlardan olmalı. Dişi bir kuzu ya da keçi olabilir. Kâhin kişinin günahını bağışlatacaktır.”
“Sonra Harun, ellerini keçinin başına koyar ve İsrail oğullarının tüm suçlarını, isyanlarını ve günahlarını itiraf eder. Böylece tüm günahları keçinin başına yükledikten sonra hayvanı çöle yollar…” Keçi, İsrail oğullarının tüm suçlarını ıssız bir yere taşıyacaktır.
Tevrat’ta yer alan bu hükümler muhtemelen daha önceki dönemlerde var olan bir inancın devamıdır. Gerek İncil’de gerekse Kur’an-ı Kerim’de suç işleyen, yalan yere yemin ederek bir başkasının hakkını yok sayan kişiler için herhangi bir kişinin affetme yetkisi yoktur.
Köyün delisi
Günümüzde bir inanç olarak varlığını sürdürmeyen “Günah keçisi” sözcüğü, tabir olarak varlığını sürdürmektedir. Zaman zaman bazı toplumlarda gerçeği söyleyen insanlar, başkalarının menfaatlerine halel getirdikleri için “Günah keçisi” olarak ilan edilirler. Herkesin bildiği fakat söylemeye veya açığa çıkartmaya cesaret edemediği gerçekler, elbette günün birinde gün yüzüne çıkacaktır. Geçmiş dönemlerde yaptığım gezilerde Anadolu köylerinde böylesi olaylarla karşılaştığımda, bu anlatıları yapan kişilere, “Köyün delisi” dendiğine çok şahit oldum. Akıllı, uslu sanılan veya öyle kabul edilen kişilerin söyleyeceği bazı sözler büyük bir karmaşa çıkmasına yol açabilirdi, ama köyün delisi söylediğinde daha toleransla karşılanıp kabul ediliyordu. Çünkü söylediği gerçekti ve herkes bunu biliyor ve dile getirememenin sıkıntısını çekiyordu, gerçek açığa çıkınca herkes rahatlayıp, “Eni sonu bir deli, ne söylediğine aldırma!” deyip, söylenen sözün üzerinde fazlaca durulmuyor, unutulması tercih ediliyordu.
Köyün delisi, günah keçisi oluyor, söylediklerinden dolayı çoğu zaman alaya alınıyor, dayak yiyor, tartaklanıyor ve yaptığı açıklama onun üzerinde kalıyordu. Antik çağların günah keçileri artık köyün delisi olmuştu. Ancak önemli olan gerçek, köy benzeri küçük yerleşmelerde ortaya çıkan bu gibi çözümler, toplu yaşamın geliştiği şehirlerde mümkün değildir. Çocukluğumda şehirle organik bağları olmayan Boğaziçi köylerinde bu gibi insanlar olduğunu hatırlıyorum. Çok zaman önce ortadan kayboldular, çünkü özellikle de gazete ve sosyal medyanın giderek yaygınlaştığı günümüzde onlara ihtiyaç duyulmuyor, artık onların yaptığı işi sosyal medya üstleniyor.
Yeni keçiler
Günah keçisi üzerine bir yazı yazma düşüncem 6 Şubat 2023 günü meydana gelen deprem sonrası oluştu, ancak sıcağı sıcağına doğru olmayacağını düşündüm. Gerçekleri örtmek isteyen kişiler rahatsız olur, zaten gergin olan toplum düşüncelerimi başka türlü değerlendirebilirdi. Deprem sonrası hemen yapıların müteahhitleri toplandı ve hapse atıldı. Çünkü bir günah keçisi gerekiyordu. Müteahhitler besili (zengin) kişiler olarak düşünüldüğü için toplumda oluşan reaksiyonu telafi etmenin en iyi yoluydu. Dilimizde “Vur abalıya” diye bir deyim vardır. Elbette abalının da bu işte günahı vardı ama, o günahın herkesten çok olduğuna inanmıyorum. Onların kabahati; “Zenginliğin utanç verici bir suç olduğu” toplumun ferdi olmaktan öte bir suç değildi.
Çoğu yazımda da belirttiğim gibi, ahlak anlayışımız çok alt seviyelere inmiş durumda. Eğer bir kişi toplumda gerek bilgi gerekse ekonomik olarak zengin görülüyorsa mutlaka bir ahlaksızlık yapmış olmasından kuşku duyuyoruz. Bir fırsat doğarsa ahlak dışı işler yapmayı hüner sayıyoruz. O nedenle de bir başkasının farklılaşması bizi rahatsız ediyor, bunun doğru yollardan başarıldığını düşünmek yerine, mutlaka bir ahlaksız eylem sonucu olduğuna inanmayı tercih ediyoruz.
Ahlaksızlık hakkında
Geçen günlerde katıldığım küçük bir toplantıdaki katılımcılardan biri, hemen hepimizin tanıdığı bazı kişileri ve dolaylı yoldan pek çoğumuzu ahlaksızlıkla suçladı. “Beyefendi bizde ve belirttiğiniz kişilerde bugüne kadar ahlak dışı olarak adlandırılacak bir davranışa rastlamadım ama nedense insanlar kendilerinde olan ahlaksızlığın başkalarında da olduğunu sanırlar” diyerek müdahale ettim. Yanımda oturan dostum “Çok ağır söz söyledin” dedi. “Kendini o kadar sütten çıkmış ak kaşık olarak görüyor ki, anlamadı!” dedim. Yarım saate yakın bir süre sonra “Sözünüzü iade ediyorum” dedi. Ben de, “Neyi iade ediyorsunuz? Biz de iade edilecek bir durum yok ki!” dedim ve konuşmamız burada sonlandı.
İnsan belki gerçekleştirmediği ama eline fırsat geçince gerçekleştirmekte hiç de geri kalmayacağı bazı davranışların farkındadır ve kendi gözünde kendini aklamak için her zaman bir günah keçisi yaratmaya eğimlidir. Günah keçisine yüklenen bu ahlaksızlıklar ve günahlar onu rahatlatır, suçluluk duygusundan kurtulmasına vesile olur.
Dikkatli olalım, artık günah keçilerini değil, bazı kişileri uçurumdan atmaktayız. Onların hayatını çekilmez hâle getirmek bizi gerçeklere ulaşmak yerine, gerçeklerin üzerini örtmek gibi hatalı ve çözüm içermeyen bir yola sürüklüyor. Önemli olan gerçektir, gerçekleri görelim ki gelecek için çözümler üretebilelim.
“Gerçeği, sadece gerçeği söyleyeceğime namus ve şerefim üzerine yemin ederim”
Ne zaman ki bu sözleri kişisel hayatımızın temel kavramı hâline getiririz, o zaman toplum olarak daha rahat, güvenli, sevgi ve saygı dolu bir yaşama kavuşuruz...