Her Geziden Öğreneceklerimiz Var...
HER GEZİDEN ÖĞRENECEKLERİMİZ VAR...
CANCÚN VE XCARET
Milliyet Gazetesi, 9 Eylül 2023, s. 2.
Bir grup arkadaşla, 2011 yılında rahmetli Necmettin Bitlisli’nin düzenlediği organizasyonla Meksika’ya gittik. Önce başkent Meksiko City’yi dolaştık. Anıtsal yapılar, Frida Kahlo Müzesi ve Chapultepec’de (telaffuz tarzını duyunca aklıma Çapultepe gelmişti) bulunan Ulusal Antropoloji Müzesi’ni (El Museo Nacional de Antropologia) ziyaret ettik. Ulusal Antropoloji Müzesi mimar Pedro Ramírez Vàzques ve Rafael Mijares Alcérra tarafından tasarlanır ve 17 Eylül 1964 günü tamamlanarak ziyarete açılır. 1966 yılında bir dergide yayımlanan fotoğraflarını görünce “Bir gün buraya gidip bu muhteşem yapıyı göreceğim” demiştim. Müzenin beni etkileyen en önemli yapısı, girişteki büyük avlunun üzerini örten dikdörtgen planlı şemsiye / paraguastı. Çoğu zaman güneşli olan şehirde gerçekten etkileyici bir görüntü yaratıyor.
Ulusal Antropoloji Müzesi
Paraguas müzenin büyük avlusunun tam ortasında yer alan 52 x 84 metre boyutlarında, 4.368 metrekarelik bir örtüdür. Örtünün altındaki kolon üç metre çapında ve 10,80 metre yüksekliğindedir. Kolonun çatı ile birleştiği noktada bağlantı kirişlerini görüyoruz, çevresinden su akıyor ve avluyu serinletiyor. Kolonun 33 metre temel derinliği bulunuyor. Bir mimarlık öğrencisi olarak gördüğüm fotoğraf beni çok etkilemişti, ama altında dolaşma imkânı bulduğum zaman bu muhteşem anıtın ne kadar etkileyici olduğunu bir kez daha anladım ve gıpta ettim.
Teotihuacan
Daha sonra Meksiko City’nin 50 kilometre kadar kuzeydoğusunda yer alan Teotihuacan’ı ziyaret ettik. Yerel dilde “Tanrılar kenti” veya “İnsanların Tanrılara dönüştüğü yer” anlamına gelen Teotihuacan, Kolomb öncesi dönemde Meksika’nın orta bölümündeki en önemli ve en büyük şehirmiş. Bölgeye ilk yerleşenlerin MÖ 400’lü yıllarda bu alana geldikleri düşünülmektedir. Kökenleri ve dilleri konusunda henüz bilgi bulunmayan bu topluluğun Meksika, Orta Amerika ve Batı Hint Adaları bölgesinde hüküm sürdükleri anlaşılmaktadır.
Yaklaşık 21 kilometrekarelik bir alana yayılan bölgede konutların yanı sıra büyük meydanlar, tapınaklar ve rahiplerle soylulara ait saraylar bulunuyormuş. Günümüzde 40 metre genişliğinde ve 2,5 kilometre uzunluğundaki bir cadde ile birbirine bağlanan iki tapınak görülmeye değerdir. Kentin kuzey ucundaki “Ay Piramiti” ile güney ucundaki “Quetzalcoatl Tapınağı” büyük yapılar topluluğundan oluşuyor. Doğudaki beş kademeli, “Zigurat” benzeri “Güneş Piramiti” ise 220 x 230 metre boyutlarında olup 66 metre yüksekliğindedir.
Meksiko City eğlenceli bir şehir her tür yeme-içme imkânına sahip, geceleri geç saatlere kadar hareketli bir yaşam sürülüyor. Anıtsal yapıları ve müzeleri dışında gezilecek ve görülecek pek çok yere sahip. Özellikle de Chapultepec’deki park alanı gezilmeye değer.
Bu yazımın esas amacı bir ören yerinin nasıl kullanıma alındığını göstermektir. Onun için Meksiko City anlatımımı burada kesip asıl değinmek istediğim konuya gelelim.
Cancún
Cancún, Yucatan Yarımadası’nın en doğu ucunda yer almakta olup önünde Karayip Denizi bulunmaktadır. Uzun yıllar 100 kadar Mayanın oturduğu, balıkçılık ve toplayıcılıkla geçinen ufak bir köy olan bu yerleşme, 1970 yılında Meksika hükûmetinin özel sektörle birlikte yürüttüğü üç yıllık araştırma sonucu, uluslararası tatil beldesi olmaya uygun görülür. Hemen yakınında inşa edilen uluslararası havaalanı ile kısa süre içinde dünyanın her köşesinden yoğun turist çekmeye başlar. Meksiko City’den iki saati aşkın bir uçak yolculuğu ile ulaştığımız Cancún’da yeni yapılan oteller dışında gezip, görülecek herhangi bir yer yoktu. Cancún’un yaklaşık 100 kilometre güneyinde büyük bir uluslararası eğlence parkı bulunduğunu öğrenmiştik, “Haydi orayı da bir görelim!” dedik.
Xcaret Park
Xcaret Park gerçekten görülmesi gereken bir düzenleme, çok sayıda Maya anıtı bulunan ormanlık bir bölgede büyük emek harcanarak çok güzel bir aktivite merkezi yaratmışlar. Büyük bir otoparkın ucundaki girişte tam yirmi bir adet gişe saymıştım. Giriş 2023 yılında kişi başı 50 ABD Doları olmasına karşılık size giriş dışında herhangi bir şey vermiyorlar. Girişten sonra çok büyük bir alışveriş ve hediyelik eşya satış pavyonu bulunuyor. Burada aynı zamanda yemek yemekte mümkün, bu mağazadan geçmeden içeri giremiyor, bu mağazadan geçmeden dışarı çıkamıyorsunuz. Son zamanlarda pek çok müzenin aynı düzeni oluşturduğunu görmekteyim. Bazı müzelerin gelirinin çok büyük bir bölümünü bu mağazalardaki satışlardan ve yeme-içme ünitelerinden elde ettikleri anlaşılıyor.
Xcaret Park’ın inşa edildiği alanda çok sayıda Maya tapınağı ve farklı amaçlarla kullanılan yapılar olduğunu gördük, pek çoğu restore edilmiş ve geziye açıktı. Bu düzenleme aynı zamanda eski Meksika kültürünün tanıtımı açısından da çok büyük fayda sağlamaktaydı. ABD, Kanada, Kuzey Avrupa ülkelerinden gelen insanlara adeta, “Siz daha taş devrini yaşarken bakın biz neler yapıyorduk!” diye gövde gösterisi yapılıyor.
Xcaret Park geniş plajları olan bir alan, aynı zamanda yerin altından birbiri ile bağlantılı çok sayıda küçük göle sahip, buradaki suyun sıcaklığı ise oldukça düşük, belki on veya on iki derece, havanın çok sıcak olduğunu düşünürseniz, bu küçük göllere girmek insanı canlandırıyor. Bazıları doğal, bazıları ise yapma tünellerden geçerek uzun bir süre yüzebiliyorsunuz. Pek tabii ki ekstra bir ücret ödeyerek, çünkü can yeleği takmadan suya girmenize izin yok, can yeleği de ücret karşılığı veriliyor. Yer yer düzenlenmiş suni ırmaklarda rafting yapabiliyorsunuz, elbette oldukça yüklü bir ücret karşılığı. Bir kuleden oldukça uzak bir kuleye çekilmiş teller üzerinde yolculuk yapma imkânı var, elbette ücretini ödemek şartıyla.
Görebildiğim kadarıyla üç tane en lüks sınıftan çok büyük lokanta vardı. Açık havada klimaların sizi serinlettiği, üstü saz dalları ile örtülü, etrafı açık oldukça şık lokantalar. Fiyatları mı? Astronomik, ama herkes itirazsız ödüyor, çünkü güler yüzlü ve zaman zaman esprili konuşmaların yapıldığı mükemmel bir servis var.
Sonuç
Bu geziyi sizlere “Bakın ben nereleri gezdim, neleri gördüm” demek için anlatmadım. Cancún gibi havası çoğu zaman çok sıcak ve rutubetli olan bir bölgenin turizme kazandırılması için Meksika hükûmetinin özel sektör ile yaptığı iş birliğinin sonuçlarını göstermek istedim. Eğer yeni kurulan şehirde zaman geçireceğiniz anıtsal yapılar stoku bulunmuyorsa, hemen yakın çevrede bulunan korunması gerekli kültür varlıklarını hem geziye hem de ticarete açmak akıllılığını göstermek için yazdım. Girişteki 20’yi aşkın bilet gişesini görünce, “Burayı acaba yılda kaç kişi geziyor?” diye araştırdım, pek cevap alamadım ama en az bir milyon kişinin burayı gezdiğini, alışveriş yaptığını, en azından 50 milyon dolar gişe hasılatı sağladığını anladım. Bu arada sıkı sıkı tembih etmeme rağmen bütün gün çeşitli aktivitelere katılan, yüzen, güzel bir öğle yemeği yiyen dostlarımın çıkıştaki mağazadan elleri kolları dolu bir şekilde ayrıldıklarını gördüm. Katıldıkları aktivitelere, yemek ve alışveriş ettikleri mağazalara en az 200’er dolar ödemişlerdi.
Bizim ülkemiz Meksika’dan çok daha fazla ve çeşitli kültür yapılarına sahip, yemeklerimizin de daha iyi olduğunu düşünüyorum. Peki neyimiz eksik de hâlâ turizm gelirimiz kişi başı 800 doları geçmiyor? Çünkü merkezi bürokrasi hemen her şeyi oluşturmaya, her tür ticari faaliyete yön vermeye çalışıyor. Olmuyor ve bundan böyle bu zihniyet devam ettiği müddetçe de olmayacak. Aklımızı başımıza toplayıp, turizm yelpazemizi genişletmemiz gerekiyor. Bu bir ticaret, bürokrasinin emir ve komuta zinciri içinde büyümesi de mümkün değil. Kırk yılı aşkın süredir artan turizm işletmecilerinin dahil olmadığı bir çözüm üretmek imkânsız, elbette bir denetim mekanizması olması gerekir, ama bu merkezi idare ve özel sektörün iş birliği yapması, gelecek için senaryolar oluşturmasına mâni değildir...
“Haydi, hep birlikte var olan sermayemizi ülkemizin zenginleşmesi için kullanmaya çalışalım!”