İstanbul'un Su Yolları...
İSTANBUL'UN SU YOLLARI
Milliyet Gazetesi, 23 Kasım 2014, s. 24.
Türkler fethettikleri şehirlerde öncelikle su işlerini düzenlemişler, şehre su getirmişler, çok sayıda çeşme inşa etmişlerdir. İstanbul ve çevresinde Roma döneminde Yerebatan ve Binbirdirek sarnıçlarının yanı sıra bazıları hâlâ tespit edilemeyen çok sayıda kapalı sarnıç bulunmaktadır...
Tüm diğer canlılar gibi insanda varlığını suya borçludur. Her ne kadar günümüzde farkında olmasak da, bizim kültürümüzde suyun yeri büyüktür. İslam inancı doğrultusunda insanlarımız durgun değil, akar suyu tercih ederler. Bu nedenle Türkler fethettikleri şehirlerde öncelikle su işlerini düzenlemişler, şehre su getirmişler, çok sayıda Çeşme inşa etmişlerdir. Su yolları, su kemerleri, su terazileri, çeşmeler, sebiller, kar kuyuları, hamamlar, köprüler su ile ilgili yapılar olarak bilinir. Geçmişte hemen her şehirde çeşmelerden akan kullanma suyunun yanı sıra, özellikle evlerde sakalar tarafından getirilen içme suları kullanılmıştır.
İstanbul ve çevresinde Roma döneminde Yerebatan ve Binbirdirek sarnıçlarının yanısıra bazıları hâlâ tespit edilemeyen çok sayıda kapalı sarnıç bulunmaktadır. 5. yüzyılda bu sarnıçlara ilaveten günümüzde Vefa Stadı olarak kullanılan Aetius su deposu, Sultan Selim’deki Aspar/Çukurbostan ve Altımermer (Hagios Makios) ile günümüze ulaşmayan Modestiaca açık sarnıçları inşa edilir. Gerek şehrin akar su ihtiyacını karşılamak gerekse bu depoları doldurmak içinse Mazulkemer, Kara Kemer, Turunçluk Kemer ve Valens/Bozdoğan Kemeri inşa edilir.
BAYEZİD SU YOLLARI
Fetih sonrası şehrin artan nüfusuna cevap vermek için Roma su yollarına ilaveten Halkalı Suları denilen ve Halkalı civarındaki kaynaklardan toplanan sular, çeşitli noktalara inşa edilen kemer ve yeraltı kanalları vasıtasıyla şehre getirilir. Hızla artan nüfus sonrası var olan ve yeni getirilen sular ile kuyular kısa süre sonra yetersiz kalır. Fatih, Turunçlu, Mahmutpaşa, Şadırvan sularına ek yeni kaynaklara ihtiyaç duyulur. Bu nedenle Bayezid su yolları adı ile 19. yüzyılın ortalarına kadar şehre hizmet veren ve 63 noktaya su taşıyan yeni bir şebeke daha inşa edilir. Daha sonra Kanuni Sultan Süleyman döneminde şehrin artan su ihtiyacına cevap vermek üzere Mimar Sinan tarafından günümüz Belgrad Ormanı çevresindeki sularını toplayan Kırkçeşme Tesisleri inşa edilir. Çeşitli kaynaklardan toplanan bu sular Uzun Kemer, Kovuk Kemer, Mağlova Kemeri ve Güzelce Kemer gibi anıtsal yapılar ve çok sayıda küçük kemer ve kubbeler vasıtasıyla şehre getirilir. Bu konuda günümüze kadar sözü edilen bir de rivayet vardır. Kanuni Sultan Süleyman; Mimar Sinan’a şehre su getirmesi için talimat verince, dönemin sadrazamı Rüstem Paşa bu emrin sakıncalı olduğunu ileri sürer. “Sultanım eğer şehre su getirilirse nüfus artar, yeniden su getirmek icap eder, su gelir nüfus artar, bu bir çare değildir.” Ancak, sadrazamın bu itirazı dikkate alınmaz ve şehre su getirilir.
CERRAHPAŞA SU YOLLARI
Kanuni döneminde Mimar Sinan vasıtasıyla inşa edilen su tesislerinin yanı sıra kızı Mihrimah Sultan tarafından kendi adıyla anılan Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii, dönemin ünlü şeyhülislamı Ebussuud Efendi tarafından şehrin muhtelif noktalarındaki hayratlarına, Cerrahpaşa civarındaki on çeşmeye su ulaştıran Cerrahpaşa su yolları da 16. yüzyıl içinde yapılan önemli çalışmalardır. Şehrin nüfusu hızla artmakta ve bu kaynaklardan getirilen sular özellikle yeni yapılan külliyeler için gerekli suyun temin edilmesini zorlaştırmaktadır. Sultan I. Ahmed (1603-1617) tarafından inşa ettirilen Sultanahmed Camii de yapılışı sırasında “zaten ahali su sıkıntısı çekmekte, bu yapıya nereden su bulacaksınız” itirazlarına hedef olur. Bunun üzerine günümüz Topçular semtindeki kaynaklardan toplanan sular şehre getirilir ve Edirnekapı civarında daha önce inşa edilmiş olan Beylik suyollarına katılarak, Sultanahmed Camii, Fazlıpaşa ve Ayasofya mahallelerine su akıtılır.
SARAYÇEŞME SULARI
Sultan IV. Murad da (1623-1640) şehre su getiren padişahlar arasında yer alır. Sarayçeşme suları adıyla anılan bu suyolu, 1930’lu yıllarda bile varlığını sürdürmektedir. Sultan I. Mahmud (1730-1754) ise Fatih döneminden beri şehre su taşıyan Beylik su yollarını yenileyerek, uzun yıllardır süren ihmalleri bir ölçüde önlemeye çalışır.
Aynı dönemde Hekimoğlu Ali Paşa, Kasımağa gibi dönemin önde gelen kişileri tarafından gerek kendi yaptırdıkları camilere gerekse bazı mahallelere su getirdikleri bilinmektedir. 1754’de padişah olan Sultan III. Osman (1754-1757) abisi döneminde 1748 yılında inşaatına başlanan fakat kendi tarafından tamamlandığı için bir anlamda adı verilen Nuruosmaniye Camii ve medresesi için Nuruosmaniye veya Ayvalıdere adıyla anılan su yollarını yaptırır. Bundan böyleİstanbul suriçi için neredeyse günümüze kadar süren su sıkıntısı başlayacaktır.
Giderek artan ve su sıkıntısı çeken İstanbullular artan bir hızla surdışına, özeliklede Üsküdar ve Boğaziçi’ne doğru yeni yerleşme alanları oluşturacaklardır. Sayıları giderek azalan, kitabeleri tahrip olan mahalle çeşmeleri ve hamamların şehir içindeki konumları üzerinde yapılacak detaylı araştırmalar İstanbul suriçindeki yerleşim büyümeleri hakkında bize bilgi verecektir. Ne yazık ki elle tutulur, gözle görülür belgeler yerine çoğunlukla oturduğumuz yerde yaptığımız çalışmalar ile yetinmeye çalışıyoruz. Efsane ve hikâyeler, sözlü aktarım bizi gerçekleri araştırmaktan, yeni bilgilere ulaşmaktan alıkoyuyor.
YÜZYILLAR BOYUNCA SU SIKINTISI ÇEKEN BİR ŞEHİR
İstanbul başlangıcı çok eskilere dayanan ve 1950’li yıllara kadar şehre hizmet veren bir su şebekesine sahipti. 1950’li yılların getirdiği serbestlik ortamı sonucu oluşan hızlı iç göç giderek İstanbul’un bir megakent haline gelmesine yol açtı.
Geçmişte yaşanan sıkıntıları tekrar yaşamamak için pek çok tedbir alındığını, Istranca Ormanları’nın yanı sıra Melen ve hatta Sakarya gibi akarsu kaynaklarından şehre su getirildiğini görmekteyiz. Elbette gelecek için yapılmış ve yapılmakta olan çalışmalarda vardır. Ancak tüm bu çabalara karşın artık kullanılan suyu da arıtarak yeniden değerlendirme çalışmalarına başlamamız gerekiyor. Örneğin yeni yapılan binalarda, mutfak ve lavabo suları ile tuvalet sifonu ve çamaşır yıkama makinesi gibi çok su tüketen sistemleri birbirinden ayıracak ikili bir temiz su sistemine geçip, arıtılan suları buralarda tekrar kullanma imkanı mümkün.
Su yaşamın temel kaynağıdır. Dünyanın toplam değerinin 5.8 katrilyon dolar olarak hesaplandığını ve bu değerin %81’i yani 5.6 katrilyon doların yalnızca suyun değeri olarak hesaplandığını hatırlamamız gerekiyor. Şimdilerde gerek kullandığımız gerekse içtiğimiz suyun içinde ağır metaller bulunduğu konusunda sayıları giderek artan haberlerle karşılaşmaktayız. İçtiğimiz veya kullandığımız suyun içinde 14 madde bulunması gerekirken, çeşitli yollarla karışan 44 madde bulunduğu tespit ediliyor. Yüzyıllar boyunca su sıkıntısı çeken bir şehir olarak çok dikkatli olmamız ve yeni çözüm yolları geliştirmemiz gerekiyor.
Bu yazımızda geçmişte nüfusun yoğun olarak yaşadığı eski İstanbul yani günümüz Fatih ilçesi (Suriçi bölgesi) için getirilen suları konu aldık. Geçmişte şehrin diğer büyükçe yerleşmeleri olan Eyüp, Galata ve Üsküdar için getirilen sular ve inşa edilen su yollarına bir başka yazımızda değineceğiz. Bu vesileyle İstanbul’un su yollarını tanıtmak için yaptığı çalışmalar nedeniyle merhum hocamız Kazım Çeçen’i rahmetle anmak isterim...