İyonya Okulu ve Pythagoras...
İYONYA OKULU VE PYTHAGORAS
Milliyet Gazetesi, 28 Ağustos 2021, s. 2.
Felsefe tarihinin okul veya düşünce geleneğini oluşturan İyonyalı filozoflar, Thales (MÖ. 623/545), Anaksimandros (MÖ. 610/546) ve Anaksimenes (MÖ. 585/525)’dir. Milet doğumlu olan bu düşünürler henüz Helen anakarasında felsefenin adı bilinmezken, Anadolu’nun batı bölümünde bir felsefe geleneği oluşturmayı başarırlar. Nasıl olur da Anadolu kökenli bu insanlar Helen felsefesinin başlangıcı olarak kabul edilirler doğrusu anlamak zordur. Her üç düşünür de yazılarını Helence yazarlar, çünkü bölgede sesli harflerin yer aldığı tek alfabe Helen alfabesidir. Felsefe gibi karmaşık bir bilimin kendini ifade etmesi için sesli harflere ihtiyacı vardır. Günümüzde olduğu gibi kendini ifade için İngilizceyi kullanan her kişinin İngiliz sayılamayacağı gibi Anadolu’nun binlerce yıllık kültür birikimi sonucu ortaya çıkan bu düşünce akımını da Helen kültürü içinde değerlendirmek ne derece doğrudur?
Niçin Atina’ya değil
Milet şehrinin hemen karşı sahilinde yer alan Samos adasında doğan Pythagoras (Pisagor), (MÖ. 580-500) ilk üç düşünürün yaşadığı dönemde yaşamını sürdürür. On sekiz yaşında adayı terk ederek Milet’te Thales’in yanında eğitim gören Pythagoras, daha sonra öğrenimine Sidon’da devam eder. Fenikeli filozoflardan Moskhos’un soyundan gelen din adamları ve kutsal gizemleri yorumlamada usta keşişlerle bir arada bulunur. Sidon’dan Mısır’a gider, yirmi iki yıl bu ülkede yaşar. Solon’a (MÖ. 639-559) “Mısırlılarla karşılaştırınca, onların yanında Yunanlar hep çocuk” diye ders veren rahiplerle bir arada olur. Astronomi ve geometri üzerine çalışmalarda bulunur. Bu sırada Mısır’ı işgal eden Pers askerleri tarafından esir alınarak Babil’e götürülür. Babil’de Magoslar’dan eğitim alır ve onların sayesinde aritmetik, müzik ve bilimin diğer dallarında henüz Helenlerin bilmediği bilgileri edinir. Geri dönüşünde, Samos’ta sürmekte olan tiranlık yönetiminden kaçarak güney İtalya’ya, Kroton (günümüz Crotone) şehrine yerleşir. Burada da dikkat edilecek bir nokta, niçin Helen anakarasına değil de İtalya’ya göç eder? Eğer o dönemde Helen anakarasında felsefe konusunda gelişmiş bir ortam bulunsaydı, muhtemelen İtalya’ya değil, Atina veya ona yakın bir şehre yerleşmeyi düşünürdü.
Dinsel ve mistik eğilimler
Pythagoras’ın öğretilerini öğrencilerinkinden ayırt etmek zordur. Yazıları günümüze ulaşmamış, öğrencileri ve daha sonra kendisini takip edenler öğretilerini hep ona yaptıkları göndermeler ile desteklemişlerdir. Önemli bir matematikçi olan ve Pythagoras teoremi gibi buluşlarının daha sonra kendisini takip edenler tarafından geliştirildiği düşünülmektedir.
Pythagoras okulu yarı dinsel yarı mistik bir felsefe okuludur. Kendisi hakkındaki bilginin azlığı ve söz konusu okulun içe kapalı yapısı yüzünden, “Pythagorasçılığın” tarihsel gelişimi de kesin olarak bilinmemektedir.
Bilgi herkese verilmeli midir?
Pythagoras verilen öğretimin boşa gitmemesi, öğrenciler tarafından doğru anlaşılması ve hayata geçirilmesi gereğine inandığı için, herkesi bilgi sahibi etmek için uğraşmanın gereksiz olduğunu düşünür. Bu nedenle anlaşılması kolay olmayan bilgileri, yüksek bir algılama ve değerlendirme yeteneği olmayan, düşük kapasitedeki kişilere aktarmanın ne kişinin kendisine ne de bulunduğu topluma bir fayda sağlamayacağına inandığı için, öğrencilerini algı düzeylerine göre sınıflandırmış ve herkese hak ettiği kadar bilgi verilmesinin daha eşitlik sağlayacağını düşünmüştür.
Gerçek bir Pythagoras öğrencisi hem zihinsel hem de ruhsal anlamda katı kuralları olan bir yaşamı kabul etmeyi göze almalıdır. Seçtiği öğrenciler önce bir salonda toplanır ve keten bir perde ile ayrılmış özel bir bölmede oturan Pythagoras’ı dinlerlerdi. Özel bölmede yalnızca herkese açıklanmayan özel bilgileri edinenler (esoterici), dışarıda ise onun sesini işitip temel bilgiler edinen (exoterici) öğrenciler bulunurdu. İçte bulunanlara has öğrenciler, diğerlerine ise dinleyiciler denilmektedir.
Susmayı öğrenmek
Her öğrenci için susmayı öğrenmek yaşamın ilk dersidir. Pythagoras’ın öğrenci kabulü sırasındaki ilk şartı susacağına dair yemin etmesidir.
Genel olarak öğrenilenler; “Nedir?”, “En temel olan nedir?”, “Ne yapmak ya da ne yapmamak gerekir?” gibi temel soruların yanıtlarını aramaktır.
“Ateşi bıçakla karıştırmayın, çünkü bu şekilde güçlülerin öfkesini ve kibrini kabartmış olursunuz. Tartının üstüne basma, çünkü adaleti ve eşitliği çiğnemiş olursun”. Üzerinden iki bin beş yüz yılı aşkın zaman geçse de, bu sözler geçerliliğini korumaktadır. Sertleşen ortamlarda sertliği artıracak sözler söylemek ne derece doğrudur, karşılıklı sertleşmek yerine, susarak cevap vermek daha anlamlı olmaz mı? Uzun süreli bir suskunluk ve susarak karşılık vermek rakip olduğunu sandığımız insanları nasıl etkileyecektir? Susmanın bir fazilet, bir üstünlük olduğunun farkına varmak gerekmez mi? Büyüklerimizin bir dönem yaptığım yaramazlıkları susarak izlediğini ve bu suskunluk karşısında ezildiğimi hatırlıyorum. Zamanında bilgece yapılan bir suskunluk karşımızdaki insanın büyüklüğümüzü kabulüne yol açar. Sanki yaramaz bir çocuğun hareketlerini izler gibi bizi izleyen ve suskunluğunu muhafaza eden bir insanın oluşturduğu ağır ortam dayanılmaz bir hale gelebilir.
Sanırım ülkemiz insanının geçmiş dönem bilgelerinin yaşamını ve oluşturmaya çalıştıkları felsefeyi öğrenmek için çalışması gerekiyor. Elbette Pythagoras’ın belirttiği gibi herkesin aynı bilgiyi alması ve onu yorumlaması düşünülemez ama gerçek bilgiyi alacak, onu yorumlayacak ve hayatını düzenlemek için kullanacak çok sayıda insana sahibiz. Eksik olan toplumu bu konuda eğitecek insan sayımızın azlığı. Ne yazık ki bu konuyu görmezden gelip, herkese aynı eğitimi vermeye çalışıyoruz, bu da gerçekten eğitim görmeye layık insanlarımızın yeterli eğitimi almalarını zorlaştırıyor...