İzan Üzerine...
İZAN ÜZERİNE
Milliyet Gazetesi, 25 Haziran 2017, s. 14.
Geçen hafta “Ayıp Üzerine” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bir dönem günlük yaşantımızda “ayıp” kadar önemli olan bir diğer kelime ise “izan”dır. Tıpkı ayıp sözcüğünü unuttuğumuz gibi izan kelimesinin de anlamını, izan ile neyin anlatılmak istendiğini unuttuk.
Sözlüklerde anlayış, kavramak, ferâset olarak açıklanan izan sözcüğü dilimize Arapça’dan girer. Hemen anlama, çabuk kavrama, zihin uyanıklığı olarak açıklanmaktadır. Ferâset ise seziş, idrak olarak tarif edilen ve hemen hemen aynı anlama gelen bir sözcüktür. Bir hadiste “Müminin ferâsetinden sakınınız, çünkü o aziz ve celil olan Allah’ın nuru ile bakar” denilmektedir.
Günümüzde izanı nasıl açıklamak gerekir? Bence yapıldığı zaman bir başkasını rahatsız edecek bir hareketi yapmamayı akıl etmek, geriye dönülmesi mümkün olmayan bir sözü söylememek, daha yapmaya başlamadan karşımızdaki kişi ve kişilere karşı nasıl hareket edilmesi gerektiğini bilmek olarak açıklanabilir.
Örneğin kendinden oldukça yaşlı bir kişiyi ense kökünden tutup, sarılarak öpmek her ne kadar abartılmış bir sevgi gösterisi olsa da biraz izansız bir davranıştır. Söz verilmeden veya başkasının sözünü keserek konuşmaya başlamak, biri size bir şeyler anlatırken ilgisiz bir şekilde davranmak, birinin elini sıkarken yüzüne bakma yerine bir başka tarafa bakmak hem nezaket kurallarına aykırıdır hem de izan duygusunun var olmadığını gösterir. Eskiler bu gibi insanları tarif etmek için “izan dedikçe uzanmak” diye bir de deyim üretmişler.
Ayıp kadar önemli
Toplum yaşantısında izan en az ayıp kadar önemlidir. Bazı şeylerin söylenmesine gerek yoktur, davranışlar, karşımızdaki kişilere vücut dilimiz bazı şeyleri ifade eder. Çevremizdeki olaylara karşı tutumumuz, sözle ifade edilemeyen bazı davranışlar izanın önemini vurgulamaktadır. Şimdilerde bir başkasının özgürlük alanına girmeyen veya onun özgürlük alanına müdahale etmediğini düşündüğümüz her türlü davranışta bulunmakta veya söz söylemekte özgür olduğumuz kabul edilmektedir. Ancak bu özgürlüğün de bazı kurallarının olması gerekir. Fiziki anlamda müdahale dışı olan bazı söz ve eylemlerimizin izan sınırları içinde olması gerektiğini de hatırlamamız gerekir.
Artık unuttuğumuz bu kelimeyi toplum hayatımıza yeniden kazandırmak için sıkı bir eğitim faaliyetine girişmemiz gerekiyor. Bu eğitimi okul içi faaliyetler ile sürdürmenin yanı sıra genel iletişim araçları ile de desteklenmesi gerekir. Çünkü izan sözcüğünden habersiz, bu sözcüğün ne anlama geldiğini bilmeyen pek çok ailenin bu konuda eğitim vermesi mümkün değil. Uzun bir süredir çok kereler belirtmeye çalıştığım gibi eğitim yerine öğretim yapma ile meşgulüz. Okul içi öğretim sonuçlarının gün geçtikçe hangi boyutlara ulaştığını “ayıp”, “izan” gibi kelimelerin toplum hayatında yaşadığı erozyon ile görmekteyiz. Artık bu kelimeler sözlüklerde kalmış, günlük hayatın dışına itilmiş kavramlar haline geldi.
Özellikle bir dönem gençler, şimdilerde ise artık orta yaşlılar tarafından da sıklıkla kullanılan bir söz beni gerçekten rahatsız etmekte: “kendine iyi bak”. Bu sözlerin anlamı benim için “kendine iyi bak ki bana ihtiyacın olmasın, bana ihtiyacın olursa yokum” olarak anlaşılıyor ve rahatsız oluyorum. Elbette hepimiz kendimize iyi bakıp, bir başkasına yük olmak istemeyiz. Ancak bunun sanki bir iltifatmış gibi söylenmesini izan sınırları içinde değerlendirmek mümkün değil. Çoğunluğu yurt dışında öğrenim görmüş kişiler tarafından sıkça kullanılan bu sözler giderek toplumumuzda yaygınlaşıyor. Sanırım bu yaygınlaşmada fert başına düşen milli gelirin artmasının da önemli bir rolü var. Bazı insanlar para sahibi oldukça izan gibi kavramlardan uzaklaşıyor ve kendilerini her şeyi yapmaya muktedir sanıyorlar. Kendilerinden daha güçlü ve zengin olduğunu düşündüklerine karşı olan davranışları ile kendilerinden daha az güç ve para sahibi olarak gördüklerine karşı olan davranışları farklılaşıyor. Bu davranışlarını bir tür güç kazanmak, başka kişilere karşı bir üstünlük olarak algılıyorlar.
Toplumda bir ihtiyaç
Katip Çelebi, Mîzânü’l-Hakk Fî İhtiyâri’l-Ehakk (En Doğruyu Seçmek İçin Hak Terazisi) isimli risalesinde Kadızâde’den bahsederken “Kendisi kurnaz ve açıkgöz bir kişi olduğu için bazı ihtilaflı meseleleri ahmakların ayağını bağlayacak köstekler olarak kullanmış, “aykırı davran, tanınırsın” dedikleri gibi, padişahlarca da tanınan bir kişi haline gelmiş ve herkese üstün çıkarak işini yolunu koymuştu” demektedir.
İzanın unutulması bir yana üzerinden üç yüz yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, Katip Çelebi’nin verdiği örneğe uyan pek çok kişinin günümüzde akıl hocalığı yaptığını, insanlığı kurtaracak ermiş iddiası taşıdığını, giderek hayatımızın her anına giren haberleşme araçları ile evimizi bir kenara bırakın, en mahrem anımıza kadar bize ulaştığını gördükçe, biraz “izan” diyorum. Tamamından vazgeçtim ama bu toplumun biraz da olsa izan sahibi insanlara ihtiyacı var. Bazılarını dinlemek durumunda kaldığımda ise kimsenin inancına dokunmayın, kimin inanç sahibi olduğuna karar verici görünmeyin, biraz izan diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.
Son günlerde televizyonlarda sık sık gördüğüm bir görüntü de beni üzüyor. Üniversite sınavlarına girişlerin 09:45’de son bulacağı uzun zamandır biliniyor. Geçen haftalarda geç kaldıkları için sınavlara alınmayan pek çok kişinin görüntüsü haber oldu. Ancak yine de bazı öğrenciler sanki bu olaylar olmamış gibi geç kalmaya devam ediyorlar ve yalnızca kendilerinin değil toplumun da üzüntü yaşamasına neden oluyorlar. Bu kişilerin az da olsa “izan” kelimesini duymuş olmaları ve hayatlarından bir yıllık bir süreyi silmelerine neden olacak davranışlardan kaçınmaları, biraz olsun ferâset sahibi olmaları gerekir...