Konuşan Kaftan...
KONUŞAN KAFTAN
Milliyet Gazetesi, 20 Mart 2021, s. 2.
Kalman Mikszath, 1847 günümüz Slovakya sınırları içinde kalan Skbaná’da doğar ve 1910 yılında Budapeşte’de vefat eder. XIX. yüzyılın sonlarına doğru yetişen en önemli Macar yazarlarından biridir. Çok sayıda kitaplarından biri de “Konuşan Kaftan-Padişahın Kaftanı” adıyla dilimize tercüme edilen hikayesidir.
“Kimi kentlerin halkı: ‘Türkler bizde yüz, iki yüz yıl oturdu, çok çile çektik!’ diye sızlanır; delidir bunlar.”
Beri yandan, söz gelimi Kecskemet gibi kentler de vardır, buralarda ne Türk oturmuştur ne Labancz, ne de Kurucz. Öyleyken asıl çile çekenler bunlardır, çünkü savaşçı taraflardan birinin eğleştiği bir yerde yalnızca onun sözü geçer, haracı o keser, ötekiler de onların semtine bile uğramazdı. Ama hiçbirinin eğleşmediği yerler böyle değildi; oralara bunların üçü de uğra, istediği gibi çimlenirdi.
Bir gün Budin Paşası’nın canı biraz erzak ya da para ister: ‘Haydi oğlum, Derviş Bey, Kecskemet Belediye Başkanı’na bir mektup yaz der, tumturaklı deyişinden: ‘Başınızla oynuyorsunuz’ sözü eksik olmayan mektup hemen yola çıkardı”
Zaman zaman Czegled, Körös, Kecskemet ile dolaylarını haraca kesen Türk yanlısı Kunuczlar veya Avusturya yanlısı Labanzların yanı sıra, kâh orada kâh burada at koşturan Tatar Birlikleri’de bitmez tükenmez talepleriyle bu küçük şehir ahalisini canından bezdirmektedirler. O dönemde Kecskemet’de sık sıkı panayır kurulmakta, satışların en hararetli döneminde biri olmazsa, bir diğeri şehre baskın düzenleyerek yağmalamaktadırlar. Bu durumdan bıkan, varını yoğunu tüketen şehir ahalisi bağlı oldukları valiye müracaat ederek panayırların yasaklanmasını talep ederler. Panayırlar yasaklanır ama bu kere şehri basanlar yeni bir yöntem geliştirirler. Şehrin saygın bir üyesini veya din adamlarından birini kaçırarak fidye isterler.
Günün birinde manastırın baş keşişi Bruno Baba’yı, manastırın yaşlı katırı ile birlikte kaçıran Kunuczlarla, rahibin iadesi için yapılan pazarlık çok hoştur. Kecskemet’ten yüz altın kadar bir para toplayarak Kunuczların lideri İstvan Csuda’nın önün çıkan heyet, Bruno Baba için istenen üç altın talebini duyunca çok sevinir ve rahatlarlar. Hemen ödemeyi yapıp Bruno Baba’yı yanlarına alıp geri dönmek için hareketlenirler ki, İstvan Csuda olmaz der. Bruno Baba’yı katır ile getirdik, katır ile götüreceksiniz. Bir de üstüne bedava katır derken, Kunuczların lideri ilave eder, katırın bedeli de 197 altın. Yaman bir pazarlık sonrası iş yüz altına bağlanır.
Bunu duyan Labanzlar da papaz Litkei’yi kaçırırlar, yüz altında ona ödenir. Tam o sırada şehrin yakınına karargâh kuran Tatar atlılarının erzak talebi Kecskemet ahalisini hepten bunaltır. Aralarından genç birini yeni belediye başkanı seçip, para toplamaya başlarlar, paranın yanı sıra çok sayıda hediye, güzel atlar, gelinlik çağına gelmiş kızlar ve de yakışıklı oğlanlar ekleyerek Budin’e, içinde bulundukları sıkıntılı durumu anlatmaya ve yardım istemeye giderler. Oldukça zahmetli bir yolculuk sonucu Budin’e ulaşırlar ve hikâye buya o sırada Budin’de bulunan Sultan’ın huzuruna çıkarlar. Bu arada sultanın huzuruna çıkmak için bekleyen komşu Nagyköröslülerle, çok uzun zamandan beri birbiri ile rekabet içinde olan ve aralarında büyük bir çekememezlik olan insanlarla karşılaşırlar. Sultana hediyeleri arz ettikten sonra iki dilekte bulurlar; ilki Kecskemet’te bir Türk Garnizonu kurulması, ikincisi ise Nagykörös elçilerinin ne isterlerse istesinler verilmesidir. Sultan birinci isteklerini düşünüceğini, ikincisini ise mutlaka yerine getireceği sözünü verir. Dertlerini anlattıktan sonra tercüman onları dışarı çıkarır. Sultan efendimiz dileğinizi dinledi, üzerinde düşünecek biraz sabırlı olun der.
Bir müddet sonra tercüman pür şiddet geri gelir;
“-Ah domuzlar, diye bağırır, talihinizi ayağınızla teptiniz.
Hiçbir şey den haberi olmayan Kecskemet’liler taş kesilerek kalakalırlar.
- Ne oldu Tanrı aşkına?
- Ne olacak, eşekliğinize doymayın! Nagyköröslüler gerek Budin gerekse Szolnok Paşalıklarının uzaklığından, çeşitli işleri görmek için buralara gidip gelmenin zorluluğundan, yoruculuğundan yakındılar ve kendilerine yakın olan Kecskemet’te Türk yönetimi kurulması istediler.
- Sizse Nagykörös kurulunun dileği ne olursa olsun yerine getirmemesi için Sultan’a söz verdirdiniz" der.
Büyük bir hayal kırıklığı içinde şehirlerine dönmek için hazırlık yapan heyetin yanına, sultanın yakında bulunanlardan biri gelerek;
- Şevketli padişah size bunu gönderdi, uğurlu kademli olsun diyerek, kendilerine işlemeli bir kaftan verir.
Karamsarlık içinde şehirlerine geri dönen Kecskemetliler bir de bakarlar ki, şehrin yakınına karargâh kuran Tatar Birlikleri, büyük oranda erzak ve haraç istemektedirler. Ellerinde, avuçlarında hemen hiçbir şey kalmayan şehir halkı Budin’e gitmeyi öneren kişiyi üzerine hediye edilen kaftanı giydirerek Tatar karargahına yollarlar. Git de başını ver.
- Ben Kecskemet elçisi Mihaly Lestyak’ım, beni komutanınıza götürün.
- Ulu Beyim, Kecskemet elçisi geldi.
Tatar beyi elçiyi ve üstündeki kaftanı baştan aşağı süzdükten sonra tatlı bir dille.
- Sözüme darılma oğlum, şöyle döner misin? der.
Atın üzerindeki kişi arkasını dönünce, kaftanın arkasını gören Tatar beyi, hemen eyerinden atladığı gibi yere kapaklanır ve kaftanın eteğini üç kez öper.
- Tanrı büyüktür ve Muhammed onun peygamberidir. Kecskemet elçisi buyruğun nedir?
Üzerinden çok uzun bir zaman geçmesine karşı, bir dönem uzak bir coğrafyadan kalan anılarımızı akıcı bir dille hikâye eden “Konuşan Kaftanı” okumamız gerekir. Benzerlerini kulaktan duyduğumuz bu hikayelerin gelecek için faydalı olacağını düşünmekteyim.
Kalman Mikszath, Konuşan Kaftan, Çev. Sadrettin Karatay, İstanbul, 2000.