Korsanlar ve İmparatorlar...
KORSANLAR VE İMPARATORLAR
Milliyet Gazetesi, 1 Mayıs 2021, s. 4.
İnsanlık tarihi içinde bin yıllar boyu korsanlar ve imparatorlardan bahsedilir. Korsan kimdir, imparator kim? Aziz Augustinus, Büyük İskender tarafından esir alınan bir korsanın hikâyesini anlatır. İskender korsana; “... Sen ne cesaretle denizlere korku salabiliyorsun?” diye sorar. Korsan da “... Asıl sen ne cesaretle bütün dünyaya korku salabiliyorsun?” diye cevap verir ve şu sözlerle devam eder; “... Ben sırf küçük bir gemiyle bunu yaptığım için hırsız sayılıyorum, oysa sen koca bir orduyla yapıyorsun diye mi imparator olarak anılıyorsun...”
Günümüzde de zayıf hissedilen, küçük görülen, ezilip her türlü hakarete maruz kalırken, büyük katliamlar yapanlar nerede ise teşvik edilmekte, kahraman olarak görülmektedir. Noam Chomsky modern çağın korsanları olarak suçladığı imparatorlukların hikâyesini yazıyor. Hemen her şeyin tek bir bakış açısından görüldüğü, zor bir dünyada yaşıyoruz ve bu zorluğun altında yatan emperyalizmin amacını anlamak gerçekten de çok güç.
Terörist kime derler
“... Birleşik Devletler, Irak’ı tartışmasız bir biçimde işgal etti. Bu bir ülkeyi yerle bir eden sebepsiz bir saldırı eylemiydi. Peki, işgalci bir ordunun askerlerini öldüren bir saldırı nasıl oluyor da “terör saldırısı” olarak nitelene biliyor? Bunun tek bir yolu var: Şayet saldıran taraf, kendisine istediği zaman bir yerleri işgal ve imha etme hakkı tanıyan imtiyazlara sahipse, onun haklı eylemlerine karşı gösterilen her türlü direniş terörizmdir?” (s. 6-7).
“Güç insanı bozar” diye bir deyiş vardır. Güç anlaşılan yalnızca insanları değil, toplumları giderek o toplumun oluşturduğu devletleri de bozuyor. Kendini güçlü gören devletler hak, hukuk dinlemeden, geleceğin neler getireceğinin farkında olmadan hemen her konuda kendilerini haklı görmekte, dilediğini dilediği kişiye ve topluma yapma hakkı olduğunu düşünmekte. Yalnız ve yalnız kendi ve kendi çevresinde oluşan dar bir topluluğun menfaatlerinin her şeyden önemli olduğunu kabul etmekte.
Az sayıda da olsa bu toplumların içinden bazı aklı başında, gelecek için değerlendirmelerinin önemli olduğunu düşünenler doğruları yazmaktan çekinmemekte, seslerini duyurmaya çalışmaktalar.
“... En net, önemli ve açık sözlü mesaj ise ABD’nin dünyanın en önde gelen terörist devleti olduğudur, fakat iyi ve makuldür. Zira ‘dünyaya korku salan’, ancak bunu hak hukuk çerçevesinde yapan bir imparatorluk...” (s. 10).
Chomsky bu sözleri gerçekten inanarak mı söyler, bilinmez. Çünkü daha sonra, hak ve hukuktan bahsederken, verdiği örnekler ABD’nin hiç de hak, hukuk dinlemediği, derinlere işlemiş bir korku ile hareket ettiğini ifade eder.
Güçlü olan haklı mıdır?
Dönemin ABD Başkanı Lyndon Johnson, 1966 yılında yaptığı bir konuşmasında; “... Ayağa kalkıp şöyle diyeceğiz: ‘Güçlü olan haklı değildir.’ Dünyada üç milyar insan var ve biz bunların yalnızca 250 milyonuna sahibiz. Oranımız on beş de bir. Şayet güçlü olan haklı olmuş olsaydı, Amerika’yı çoktan ezip geçmiş ve sahip olduklarımızı bizden almış olurlardı. Onların istedikleri şeyler bizde var. İşte bu nedenle, bize karşı giriştikleri saldırıdan kendimizi korumak için Vietnam’ı yakıp yıkmalı ve ‘özgürlüğü müdafaa etmeliyiz...” (s. 10-11).
Nasıl bir özgürlük götürme isteğidir bu? Etrafı yakıp yıkarak gerek kendi gerekse Vietnamlı binlerce insanı feda ederek sözde getirilecek özgürlük. Bu sözlerin arka planında yatan gerçek nedir? Yaklaşık yirmi yıl (1955-1975) süren savaş sonrası hemen her noktası bombalanmış, büyük oranda yıkıma uğramış bir Vietnam ile 60.000’i aşkın genç insanını kaybeden bir Amerika.
Vietnam
2007 yılı haziran ayında Vietnam’a gittim, ülkenin hemen her yerinde Amerikan banka ve fast-food zincirlerini gördüm, dolar olarak ödediğiniz alışverişimizin üstü dolar olarak geri ödeniyordu. Savaşın sona ermesinden otuz yılı aşkın bir süre sonra ticaret egemen olmuş, ülkenin geliri artmış, insan yaşantısı onur kazanmıştı. Fransızlar’ın başlattığı, Amerikalılar’ın devam ettiği yirmi yıllık savaşın gerek insan gerekse ekonomik maliyetinin büyüklüğünü düşününce çok üzüldüm. Buna değer miydi? Vietnam’ı özgürlüğe kavuşturmanın bir diğer yolu olan ticaretin gelişmesine katkı vermenin maliyetinin çok daha ucuz olduğu açıktı.
Kimler, günümüzde de devam eden bu savaş çılgınlığını körüklüyor? Bu insanların beklentileri ne? Biraz akıllarını kullansalar, savaşa, silah üretimine ayıracakları kaynakları, insanlığın gelişimine, doğanın korunmasına, açlık ile savaşa, eğitime, sağlık konusuna ayırsalar acaba bugün insanlık daha mutlu olmaz mıydı?
Güvenliğin yolu genişlemeden geçer
Amerika Birleşik Devletleri’nde çok eski dönemlerden beri söylenen bir söz vardır. Başkan John Quincy Adams (1825-1829) ABD’nin stratejik düşünme şekline en baştan yön veren bir ilkeyi benimser ve günümüze kadar bu ilke geçerliliğini korur. “Güvenliğin yolu genişlemeden geçer.” Bu söz bir ülkenin güvenlik içinde genişlemesinin yolunun yalnız savaş mı olduğunu belirler? Uluslararası ticaretin de genişlemenin bir yolu olduğu niçin görmezden gelinmektedir. Güvenliğimizi sağlamak, genişlemek için mutlaka birilerini öldürmemiz, yok etmemiz mi gerekir?
“... Güvenlik elbette ki meşru bir hedeftir. Buradan hareketle genişlemenin sınırsız olması gerektiği sonucuna varılabilir, ne de olsa sahip olduklarımızın dış sınırları her zaman potansiyel bir tehdit, belki sahip olduklarımızın orada yaşayan halklar tarafından çalınması tehdidi altındadır ki bu, bize karşı girişilecek en alçakça saldırı biçimidir...” (s. 11).
Bu ne biçim bir mantık ne biçim özgürlük anlayışıdır? “Sahip olduklarımızın çalınması”. Çoğunlukla hayranlık duyduğumuz ve erişmek istediğimiz batı uygarlığı eğer bu seviyede ise ona ulaşmaya değer mi? Bu ulaşılması düşünülecek bir üst seviye değil, bir anlamda seviye kaybıdır. Kendinden olmayan insanları potansiyel hırsız olarak görmenin ahlaki sonuçlarını tüm insanlık ödemekte.
Noam Chomsky bir taraftan soruyor, diğer yandan son dönemde gerçekleşen bazı olayları örnek alarak cevap oluşturmaya çalışıyor.
“... Dahası güvenliği tam anlamıyla sağlamak istiyorsak, imparatorluk yetkisinin de korunması gerekir. Bu nedenle, dünya genelinde bin tane askeri üsse, bütün ülkelerin bütçelerinin toplamına yakın bir askeri bütçeye, dünya ve uzay üzerinde ‘tam spektrumlu bir hakimiyet’ kurulabilmesi için gereken en gelişmiş teknoloji ve en son araştırma tekniklerine sahip olmak, Amerika’nın en doğal hakkıdır. Tüm bunlar, imparatorluk imtiyazlarının ve onun haklı ihtiyaçlarıdır...” (s. 12).
Pandemi’den sonra
Son salgın bize gösterdi ki, artık dünya bir bütün, onun üstünde yaşayan insanların tümü aynı yaşam haklarına sahiptir. Bir ülkenin gücünü ayrışma yaratmak, yalnızca kendi imparatorluğunu devam ettirmek için çalışmasının sonuçları insanlığın geleceği için yeterli değil. Bu ve benzeri düşünceler çağlar boyu almaya çalıştığımız yolun bitmek üzere olduğunu gösteriyor. Bu gezegen üzerinde yaşayanların geleceği savaşlara değil, birlikte yaşama kültürünün gelişmesine bağlı olarak devam edecek, aksi halde pek çok türün başına geldiği gibi son bulacaktır...
Noam Chomsky, Korsanlar ve İmparatorlar: Eskiler ve Yeniler, Çev. Aslı Oral, İstanbul, 2018.