Lâozi...
LĂOZĬ
Milliyet Pazar, 3 Mart 2024, s. 7.
Doğu özellikle de Çin felsefesi, semavi kitaplarda olduğu gibi ahlak eğitimine öncelik verir. Bu düşüncede bir arada yaşama kültürü önemlidir. Bir arada yaşama kültürü devletlerin devamlılığı için dikkat edilmesi ve üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. Jean-Jacques Rousseau’nun da belirttiği gibi bir arada ve bağımsız yaşama, toplumu oluşturan fertler arasında yapılan “Toplum Sözleşmesi” ile mümkündür. İnsanlığın var olduğu binlerce yılda yavaş yavaş oluşan toplumsal sözleşme kuralları uzun sürede hukuku oluşturmanın yanı sıra ve ondan çok önce ahlak anlayışını oluşturmuştur.
Tarik
Batı dünyasının koyu bir karanlık içinde yaşadığı dönemlerde, Orta Doğulu, Mısırlı, Çinli ve Hintli bilgeler insanlığı aydınlatmak ve onu doğru yola sevk etmek için çalışmışlardır. İbn Haldun’un; “Gelişmiş ve şehirleşmiş topluluklar bir süre sonra lükse kapılıp, rehavete düşerler. Daha barbar topluluklar onların devletine son verip kendi devletlerini kurarlar.” sözlerinin ne kadar gerçeği yansıttığını gün geçtikçe daha iyi anlayabilmekte ve korku duymaktayız.
Daha sonraları hemen hemen tüm dinlerde ortaya çıkan tarikat konusu, Çin’de çok erken dönemlerden itibaren “Yol” olarak belirtilmiş, incelenmiş ve hemen her bilge, insanlara yol konusunda önerilerde bulunmuştur.
Dào Dé Jīng ve Lăozĭ
Dào Dé Jīng, efsaneye göre Lăozĭ isimli bir ermiş tarafından yazılmıştır. Hem “Yaşlı usta” hem de “Yaşlı çocuk” anlamına gelmektedir. Yaygın olarak anlatılan hikâyelerden birine göre Lăozĭ yaşadığı toplumdaki yozlaşmadan sıkılıp, Batı’ya gitmek için yola koyulur. “Yolda onu bir bekçi durdurur ve memleketin hayrı için tüm bilgi ve irfanını yazıya dökmesini buyurur; aksi takdirde sınır kapısından geçemeyeceğini söyler.” (s. vi). Anlaşılan erken çağlardan beri hemen her bilge benzer sıkıntılar yaşamaktadır. Bazıları kendi söylemek istediklerini “Fabl” olarak, hayvanların ağzından, onların hikâyesi gibi anlatmıştır. Bazıları da Montesquieu gibi “Bu yazdıklarımı kendime ve yakın akrabalarıma yazıyorum.” demek zorunda kalmıştır.
“Lăozĭ isminde bir ermişin yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa da tam olarak hangi yıllarda yaşadığı tartışmaya açıktır. Dào Dé Jīng değişik zamanlarda dönemin siyasi iklimine göre değişik şekillerde yorumlanmış, yazıldıktan yüz yıllar sonra bile her yorumcu ve tercümanın elinde yeni anlamlara bürünmüştür… Dào Dé Jīng’i kimin veya kimlerin yazdığı tam olarak belli olmasa da metnin kimler için yazıldığı kesindir. Hem metinde değinilen konuların içeriği hem de kullanılan dil itibarıyla hedef kitlenin aristokrat kesim ve devrin siyasi figürleri olduğu açıktır.” (s. vii)
Kitabın başlığında yer alan “Dào”, “Yol ve öğreti”, “Dé” ise “Erdem, iktidar ve güç” anlamına gelmektedir. Dào Dé Jīng’e göre iyi bir lider ülkesini o denli incelikli ve mahir yönetir ki halk onun varlığını bile hissetmez.
İnsan da doğada bir varlıktır
Dào Dé Jīng, döneminin diğer metinleri ile kıyaslandığında en farklı özelliği insanı merkeze koymamasıdır. Diğer “Yol ve inanç”lardan farklı olarak doğayı, içinde insan da olmak üzere her şeye eşit davranan ve insan değerlerine karşı tümüyle kayıtsız, tarafsız bir güç kaynağı kabul etmesidir. Nasıl ki doğa kendiliğinden varsa ve kendiliğinden türlü varlıkları üretiyorsa, ermiş kişi de tıpkı doğa gibi kendiliğinden hareket eder. Olayları aktif şekilde biçimlendirmeye çalışmak yerine doğal akışın bir parçası olur. Lăozĭ, olayların gidişine müdahale edip onların bir parçası olmaktansa, doğanın değişmez değerlendirmesine bırakıp elbette günün birinde yanlışın görülüp, doğanın değil ama insanın doğruyu seçeceğini öngörmektedir. Gerek bireysel olarak insanları gerekse toplumun büyük bir bölümünü düşünceleriniz ve eylemlerinizle ikna edebilirsiniz ama ya doğayı?
Önemli olan yalnızca insanlar arasında yapılan mutabakat değildir, daha da önemlisi doğa ile uyumlu yaşamak, doğanın değişmez karakterine uyum sağlamaktır. Binlerce yıl sonra aralarındaki mutabakata dayanarak doğanın kurallarına aykırı yapılar yapan insanlar canlarını feda ettiler. Yalnızca kendileri değil, doğa ile uyumlu yaşamak isteyen insanlar da bu amansız afet sonucu yok oldular. Binlerce yıldır depreme açık bölgelerde, bir grubun kendi içindeki mutabakatının hiçbir anlamı olmadığını çok acı bir şekilde anladık. Anladık mı, yoksa aynı mantıkla yola devam mı ediliyor, doğrusu endişeliyim.
“Dào Dé Jīng insanın doğada ayrıcalıklı bir konumu olmadığını ileri sürmesi, elbette kaçınılması güç bir çelişkiyi de beraberinde getirir. Metnin yazarı veya yazarları bir yandan insanın doğada bulunan binlerce varlıktan farksız olduğunu savunurken, bir yandan da insan için insanlara liderlik etme hakkında yazılmış bir eser üreterek insana verdikleri kıymeti gözler önüne sermektedirler.” (s. x)
Her yol, nihai yol değildir
“Yol’ olarak tayin edilmiş yol nihai yol değildir.
‘İsim’ olarak tayin edilmiş isim nihai isim değildir.” (s. 1)
Ne kadar doğru değil mi? Her ne kadar çağımız insanının bu kadar derinliği olan bir sözden anlam çıkartması zor olsa da! Hiçbir yolun son olmadığını insanlık var oldukça mutlu olmak için yeni ve farklı yollar bulacağını ne kadar net ifade ediyor. Günümüzde ortaya çıkan çoğu tarikat kendinin nihai yol olduğunu söylemekte, hâlbuki binlerce yıl öteden Lăozĭ tayin edilmiş yolun nihai yol olmadığını söylüyor ve insanlık binlerce yıldır bu gerçeği yaşamakta. Eğer insanlık aynı yolda yürümeye kalkarsa kısa süre sonra herkes aynı şeyi düşüneceği için ilerleme durur. Herkesin aynı şeyi düşündüğü bir toplumda kimsenin bir şey düşünmediği görülmektedir. Farklı şeyler düşünmeyen, aralarında dil, din, ırk ve renk açısından farklılıklar olmayan, rekabetin ortadan kalktığı toplumlar kısa süre içinde yok olmuşlardır.
“Kodamanlara itibar gösterme ki,
İnsanlar birbiriyle çekişmesin.
Zor temin edilene değer verme ki,
İnsanlar çalıp çırpmasın.
Arzu edileni sergileme ki,
İnsanlar birbirine düşmesin.” (s. 3)
Bir başka öğüt ise sanki günümüz için söylenmiş gibi, bazı insanlar kendilerini göstermek için o kadar çok çaba sarf ediyorlar ki, onları seyredenler utanıyor. Bazıları ise demek kervan sahibi böyle olunuyor diye, bir öncesinden daha da müptezel hâle düşüyor. Acaba hiç kendilerini seyredenlerin, bu olaylara şahit olanlar olduğunu düşünmüyorlar mı? Sanırım farkındalar, çünkü bu yaptıklarının benzerini kendilerine bağlı daha alt çalışanlardan da bekliyorlar. Bu gidişe katılmayanlardan utandıkları için de onları tasfiye etmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. Fırsat olmasa da bir fırsat yaratıyorlar.
Öğütün ikinci ve üçüncü beyitini sizin yorumlamanızı isterim, böylece belki de daha önce düşünmediğiniz bazı düşünceleriniz üzerinde düşünme fırsatı doğar.
Teşekkür
Çok uzak bir ülkede uzak bir zamandan kalmış böylesi değerli bir kitabı Çince aslından Türkçemize kazandırdığı için Sonya Özbey’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Yazımın bazı bölümlerini onun yazdığı “Sunuş” bölümünden aldım, bu açıklamalar öylesine değerliydi ki onları tümüyle yazıma almak isterdim ama okuyucuya haksızlık yapmak istemedim. Sizlere önemle tavsiyem bu kitabı en kısa süre içinde alın ve sakin bir kafa ile okuyun, hayatınızda çok şeyin değiştiğini, olayları çoğunluğun kabul ettiğinden farklı değerlendireceğinizi düşünüyorum...
Lăozĭ, (Çev. Sonya Özbey), Tao Te Ching, İstanbul, 2022.