Mimarlık Üzerine II...
MİMARLIK ÜZERİNE II
Milliyet Gazetesi, 7 Ağustos 2022, s. 7.
Mimarlık, inşa etme sanatıdır, proje çizmek değil. Proje çizmek tıpkı bir roman yazmak için alınan notlar, film yapmak için oluşturulan senaryo veya müzik eseri bestelemek gibidir. Alınan notlar sonucu yazılan roman okunmuyorsa, oluşturulan senaryo ile çekilen film zevkle seyredilmiyorsa bestelenen eser hazla dinlenmiyorsa yapılan çalışmaların hiçbir değeri yoktur. Proje, mimarın düşüncelerini, yapının diğer disiplinlerle (statik, mekanik, elektrik, vd.) olması gereken uyumunu, yazarak anlatmanın güçlüğü göz önüne alınarak, çizgilerle ifade edilmesidir. Yapının aslı değil, onu oluşturan çeşitli girdilerden sadece birisidir. Eğer çizilen proje herhangi bir yapıya dönüşmemişse çok az sayıda insanın seyredeceği bir belge olmaktan öteye gitmez. Ne yazık ki ülkemizde giderek artan bir hızla ve bürokrasinin beklentileri doğrultusunda çok detaylı ama statik, mekanik, elektrik, aydınlatma, akustik ve benzeri diğer disiplinlerle koordinasyonu sağlamak bir yana; planı kesitine, kesiti cephesine uyumlu olmayan projeler hazırlanmakta, çoğunluğu da hiçbir engelle karşılaşmadan onaylanmaktadır. Bu projelerin ekinde de çoğunlukla birbiri ile hiçbir bağlantısı olmayan, uygulama aşamasında kullanılması nerede ise imkânsız bir sürü detay paftaları bulunmaktadır. Bunca detay paftaları yalnızca çizmiş olmak için çizilmekte, bilgisayar teknolojisinin getirdiği olanaklar kullanılarak çoğunluğu da “kes yapıştır” metodu ile projeye eklenmektedir.
Canlandırma
Son yıllarda bir de ortaya “Canlandırma” adıyla anılan görsel sunumlar çıktı. Çoğunluğunun yapılan proje ile bir alakası yok, pek çoğunun herhangi bir uygulama projesine dönüştürülmesi de nerede ise imkânsız gibi... Büyük bir çoğunluk önce canlandırma yapıp sonra bu görselden hareketle uygulama projesi oluşturmaya çalışıyor. Doğrusu uygulama imkânı olan avan projeden yola çıkarak canlandırma hazırlamakken, yapılan tam tersi...
Bürokrasi
Bürokrasinin proje onaylamakta gösterdiği hassasiyet ne yazık ki uygulama aşamasında hiçbir şekilde gösterilmemekte. Yaygın olarak mahalle aralarında yapılan yapılar yetersiz bilgi sahibi kalfaların veya kendini yeterli gören kişilerin insafına kalmış durumda.
Bizim ülkemizde niçin, bürokrasi herkesi kâğıt üzerinde kontrol etmeye ve kendi arzuları doğrultusunda yönetmeye çalışır, bilinmez! Hemen her konuda gelinen çıkmazın sebebi bu jandarmacılık merakımız. Devletin gücünü ele geçiren herkes karşımıza kısa bir süre sonra jandarma olarak çıkıyor. Bunun yerine niçin meslek odalarının ve giderek kişinin kendi kendini denetleyeceği bir sistem oluşturamıyoruz, merak ederim! Meslek insanları yaptıkları mesleğe saygı duymak, onun dejenere olmaması için çaba sarf etmek mecburiyetindedir. Meslek haysiyeti olmayan kişileri kamu gücünü kullanarak denetlemek mümkün olmuyor. Meslek sahibi kişinin uzun yıllar boyunca yaptığı eğitim sonucu elde ettiği diploma, onun için önemli bir sermayedir. Bu konuda uygulanacak en önemli cezalandırma yöntemi yanlış yapan kişinin birinci defada belirli bir süre (üç veya beş yıl) mesleğini uygulamadan men edilmesi, ikinci kerede ise diplomasının iptali yoluna gidilmesidir. Ancak bunu yapacak kurumların etkili bir eğitim almış, konulara vakıf kişilerden oluşması, bu göreve hayat boyu atanmaları, hiçbir ideoloji ve cemaate mensup olmaması da olmazsa olmaz şartlardan biridir.
Cahil mimarlar
İki bin yılı aşkın süre önce Vitruvius da bu konudan şikâyetçi. Roma’da meslekten olmayan kişilerin kendilerini mimar olarak addedip ortalıkta at koşturmalarını, soygunculuğa kalkışmalarını, dolayısıyla mimarlık mesleğine leke sürmeleriyle ilgili şikâyetlerde bulunuyor.
“... İnsanlık bina inşa etmeye başladığı an medeniyete adım atmış, zamanla gelişen farklı zanaatlarla ve sanatlarla hem kültürel hem de estetik bir yaşamın hazzına varmış, bilimsel bilginin kazanımıyla da medeniyetin zirvesine ulaşıp insanlığı taçlandırmıştır.
O halde böyle önemli bir adıma neden olan sanata hakkını teslim etmek gerekir. Bu da toplumlara iyi eğitimli mimarlar yetiştirmekle ve şehirleri, ülkeleri hem işlevsellik hem sağlamlık hem de güzellik açısından kusursuz yapılarla donatmakla mümkündür. Ama bu zor ve meşakkatli bir iştir...”
Devir değişir amma şikâyetler değişmez... 1572 yılında bu kez Sultan II. Selim (1566-1574), Mimarbaşı Sinan’a bir hüküm iletir; “Marifet sahibi olmayanlar ellerine arşın alıp, mimarlık edip, ehil olmayanların yaptıkları bu binalarda sık sık yangın çıktığını, buna mâni olmasını ehil olmayan kişileri mimarlık yaptırılmamasını buyurur.”
Elbette, hemen her yapılan işte iyi bir sonuç elde etmek için bazı şeylere katlanmak, gerektiğinde sıkıntı çekmek gerekir. Ancak alınan iyi bir eğitim sonrası bu tür çabalar iyi sonuçlara yol açacaktır. Şehirlerimizin içinde bulunduğu ve gelecekte giderek büyüyeceğini düşündüğüm kaos ortamının, bu konuda karar verenlerin aciliyetle farkına varması gereken bir konu olduğunu düşünüyor, hatta düşünmekten öte görüyorum.
Nerede yanlış yapıyoruz?
Ülkemizde inşaat için kullanılan büyük yatırımlara karşın çok az sayıda evrensel boyutta rağbet gören yapı bulunmaktadır. Bunca yasal düzenlemeye, bürokratik denetim kurumlarına rağmen ortaya çıkan sonuç hepimizi rahatsız eder boyuttadır. Şehirlerin oluşumu ve yapı konusunda bunca yanlışı nasıl yaptık ve yapmaya devam ediyoruz?
Çoğu insanımız, daha iyi eğitim, daha iyi sağlık hizmeti, daha iyi bir yaşam için oluşturmaya çalıştığı birikimlerini devamlı olarak yıkıp yeniden yaptığı yapılar için harcıyor ve anlaşılan bu durum devam ettikçe de harcamaya devam edecek.
Nerede yanlış yaptık ve ısrarla yapmaya devam ediyoruz? Bu sorunun cevabını bulmak ve çözüm yolları oluşturmak gerekiyor. Sanırım her şeyden önce mimarın görevinin proje çizmek olmadığını, yapması gereken işin çağın gereklerine cevap verecek, insanları mutlu edecek, çevre ve yapı oluşturmak olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Bunca kişi ve kurumun oturduğu yerden artık büyük bir eleğe dönmüş iskân ve imar mevzuatının deliklerini tıkamaya çalışmasının hiçbir anlamı ve faydası yok. Bu yöntemin çözümsüzlüğü artırdığının farkına varılması ve yeni yollar ve yöntemler denenmesi gerekmektedir.
Çözülmemiş ve çözülmesi için çaba sarf edilmeyen problemlerin insanlığa ve onun gelişimine faydası yoktur. Bir yapı geleceğe taşınabilirliği oranında yapıdır, tıpkı çok satan kitaplar ile gerçekten geleceğe kalan kitaplar gibi...
“Mimar gerçek anlamda yaşamı ve yaşam çevresini şenlendiren insandır.”