Moskof Taşı...
MOSKOF TAŞI
Milliyet Gazetesi, 26 Mart 2022, s. 2.
Tarihimizde 93 Harbi olarak anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, ülkemizin büyük bir mağlubiyeti ile sonuçlanır. Rus Birlikleri o dönem Ayastefanos adıyla anılan Yeşilköy Bölgesi’ne kadar gelirler. Burada duran Rus Birlikleri ile 3 Mart 1878 tarihinde Balkanlar’daki Türk hakimiyetine büyük oranda son veren “Ayastefanos Antlaşması” yapılır. Bu antlaşma sonrası savaşta ölen ve çeşitli mezarlıklara gömülen Rus askerlerinin anısına bir anıt yapılması istenir. Bedeli Osmanlı Hükümeti tarafından ödenen, Rus Mimar Bozanov tarafından tasarlanan bu anıt görkemli bir kilisedir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında, 14 Kasım 1914 günü yıkılan bu anıta dair bir de film mevcuttur.
Kavalalı Mehmed Ali Paşa
İstanbul’da şimdilerde konuya yakın birkaç araştırmacının dışında hemen hemen hiç kimsenin hatırlamadığı bir Rus anıtı daha vardı. Kavala Âyanı Hüseyin Ağa’nın yeğeni, Derbent Ağası İbrahim Ağa’nın oğlu Mehmed Ali, 1769 tarihinde Kavala’da doğar. Fransızlar’ın işgali altında olan Mısır’ın kurtarılması için oluşturulan Serdar-ı ekrem Yusuf Ziya Paşa Ordusu’nda bayraktar olarak görevlendirilir. Fransızlar’ın Mısır’dan çıkarılmasından sonra bölgede kalan Mehmed Ali kurnaz kişiliği ve çevresindekileri etkileme gücüyle saygın bir kişilik haline gelir. Edindiği güce dayanarak Mısır Valiliği talebinde bulunan Mehmed Ali’ye önce vezaret (paşa) unvanı verilir, artan talepleri sonrasında ise 1805 yılında Mısır Valisi olarak atanır. Mısır Ordusu’nu yeni eğitim metotlarıyla güçlendiren Mehmed Ali Paşa, İstanbul’un istekleriyle Arabistan’da çıkan Vehhabi İsyanları’nı bastırır. İşgal altında olan Mekke, Cidde ve Taif’i geri alır. 1825 yılı başında çıkan Yunan İsyanı’nı bastırmak için kendisinden yardım istenir. 26 Şubat 1825’de Osmanlı Ordusu’yla birlikte Mora’ya çıkan oğlu İbrahim Paşa komutasındaki Mısır Ordusu, büyük devletlerin Yunan ayaklanmasına müdahale etmesi sonrası savaş alanını terk ederek Mısır’a çekilir. Ancak bu hizmetine karşılık Mehmed Ali Paşa oğlu İbrahim Paşa’ya Suriye Valiliği’nin verilmesini ister. Bu isteğe karşı çıkan Babıâli kendisini Girit Valisi olarak atar.
Osmanlı’ya başkaldırı
Bu arada gelişen olaylar sonrası Babıâli’ye düşman bir tutum takınan Mehmed Ali Paşa oğlu İbrahim Paşa komutasındaki Mısır Ordusu’nu Suriye’ye gönderir. Kısa süre içinde Şam, Halep ve Adana’yı işgal eden Mısır Ordusu Kütahya’ya kadar ilerler. Mehmed Ali Paşa’nın gücüne karşı çıkmanın mümkün olmadığını gören Osmanlı Devleti, Rusya’dan yardım ister. Bu talep üzerine 20 Şubat 1833 günü, Visamiral Lazarev komutasındaki, on beş bin civarındaki Rus askeriyle yüklenmiş dokuz gemilik bir Rus filosu Büyükdere önlerinde demirler. 8 Nisan 1833 günü karaya çıkarak Hünkâr İskelesi civarına kurulan çadırlara yerleşirler. Ruslar’ın Boğaziçi’ne girmeleri Avrupa devletlerini özellikle de Fransızları büyük ölçüde rahatsız eder ve Mehmed Ali Paşa’ya ordusunu geri çekmesi için baskı yaparlar. 8 Nisan 1833 günü İbrahim Paşa Kütahya antlaşmasını imzalayarak ordusu ile birlikte Anadolu’yu terk eder. Bu antlaşma gereği Suriye, Adana ve Cidde Mehmed Ali Paşa ve oğlunun yönetimine terk edilir.
Hünkâr İskelesi Antlaşması
Ancak yapılan antlaşmadan memnun olmayan Osmanlı Devleti Ruslar ile görüşmeye devam ederek, devleti büyük oranda Rus himayesine sokan 8 Temmuz 1833 tarihli Hünkâr İskelesi Antlaşması’nı imzalarlar. Sekiz yıl süreli antlaşma gereği Rusya bu gibi durumlarda Osmanlı Devleti’ne askeri yardımda bulunacaktır. Ancak antlaşmanın bir de gizli maddesi vardır. Bu madde gereğince Rus Çarlığının istemediği yabancı harp gemileri Boğazlardan geçirilmeyecektir. Bu antlaşma nedeniyle H.1249/1833 tarihinde bir de madalya çıkarılır.
Fotoğraf Öncesi
Fotoğrafın daha keşfedilmediği bir dönemde gelişen bu olaylar ve Hünkâr İskelesi çevresine yerleşen Rus askerlerinin ordugâhına ait iki gravür bulunmaktadır. Kütahya Antlaşması sonrası, bu olayı hatırlatacak bir anıt bırakarak Rus birlikleri ülkemizi terk ederler.
Hünkâr İskelesi yamaçlarında büyük bir kaya ile yapılan bu anıt üzerinde dönemin sadaret kethüdası Pertev Efendi’nin bir beyti bulunmaktadır;
Bu sahrâya misâfir geldi gitdi asker-i Rûsî.
Bu seng-i kûh-peyker yâdigâr olsun nişân kalsun,
Vifâkı devleteynin böyle dursun sâbit ü muhkem,
Lisân-ı dostânede dâstânı çok zaman kalsun.
Rus askerleri bu sahraya misafir olarak geldiler ve gittiler.
Bu dağ benzeri taş burada bir hatıra nişanı olarak kalsın,
İki devlet arasındaki barış böyle sabit ve sağlam dursun.
Ve (bu barışın) destanı dostane bir lisanla çok zaman kalsın (okunup dursun).
Yıkım
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması sonrası Ayastefanos Anıtı’nın yıkılması sırasında bazı kaynaklarda “Boğaziçi Taşı” olarak isimlendirilen bu anıt da Rehber-i İttihad-ı Osmani öğrencileri tarafından yıkılır.
Bir hatıranın ardından
Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın Mısır Ordusu ile birlikte Kütahya’ya kadar gelişi Başkent İstanbul’da paniğe neden olur. Üstüne üstlük bir de Rus gemileri ve askerleri Boğaziçi’nde konaklamaktadırlar. Bu paniği önlemek amacıyla Sultan II. Mahmud karargâhını Tarabya Kasrı’na nakleder. Bu nedenle Topkapı Sarayı’nda bulunan “Sancak-ı şerif” yapılan dini ve askeri merasimle kasra getirilir. Sancak-ı şerifin bir dönem burada bulunması Osmanlı hanedanı arasında bir gelenek oluşmasına yol açar. Bundan böyle, hanedan mensupları, Kalender Kasrı’nın önünden geçerken kasır gözden kayboluncaya kadar sırtlarını kasra dönmezler.
Bu şehre dair olan anılar bitmez tükenmez. Ancak ne yazık ki çoğu kişi İstanbul’da, binlerce yıldır varlığını etkin bir şekilde sürdüren bir şehirde değil, herhangi bir şehirde yaşar gibi yaşamayı tercih etmektedirler. Yaşadıkları şehrin geçmişine merak duymayan insanların, yaşadıkları şehre ne gibi katkıları olabileceğini sizlerin insafına bırakırım...