Mustafa Kemal Paşa'nın 16-17 Ocak 1923 İzmt Kasrı Toplantısı...
MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN 16-17 OCAK 1923 İZMİT KASRI TOPLANTISI
Milliyet Gazetesi, 29 Haziran 2021, s. 9.
15 Ocak 1923 günü Eskişehir’de yapılan toplantı sonrası Gazi Mustafa Kemal Paşa İzmit’e geçer. 16-17 Ocak günleri İzmit Kasrı’nda İstanbul Mebusu Adnan (Adıvar) Bey, Halide Edip (Adıvar) Hanım, Vakit başyazarı Ahmet Emin (Yalman) Bey, Tevhid’i Efkâr başyazarı Velid (Ebüzziyâ) Bey, İleri başyazarı Suphi Nuri (İleri) Bey, İkdam yazarı Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) Bey, Tanin yazarı İsmail Müştak (Mayokan) Bey, Akşam yazarı Falih Rıfkı (Atay) Bey ve İleri yazarı Kılıçzâde Hakkı (Kılıç) Bey ile müşterek bir toplantı yaparak, sorularını cevaplar.
Mustafa Kemal Paşa’nın “Konuşacağımız esaslı meseleler ne ise evvela onları tespit edelim. Hangi noktaları öğrenmek istiyorsunuz?” şeklindeki başlangıcından sonra, tüm katılanlar peş peşe sorularını sıralarlar.
Mudanya Mütarekesi
Soruların biri de “Mudanya Mütarekesi” konusunda olup, “Mudanya Mütarekesi olmasaydı, ordularımız harekâta devam etseydi daha iyi olmaz mı idi?”
“Bunun için orduları Meriç’e kadar götürmek lazımdı. Doğrusu ordularımız harekâtına devam etseydi hemen ardından Karadeniz ve Akdeniz boğazlarını tutardı. Fakat boğazları tuttuktan sonra karşı sahile geçmek de icap edecek idi ki askerlik görüş açısında bundan tehlikeli bir şey yoktur. Misâk-ı Millî’nin bir maddesini temin için yapılacak bu hareket, diğer başarılarımızı, bilhassa ordunun emniyetini tehlikeye koyabilirdi. Bundan başka, ordularla elde edeceğimiz netice Mudanya Mukavelesiyle temin edilmiştir. Hatta böyle bir mukaveleyi onlar teklif etmemiş olsalardı, biz onun teklif edilme çaresini aramalı idik. Kuvvetle yürümek, Rusların fikridir. Bu fikir, harbi belirsiz bir zamana atmaktan ibarettir.” (s. 74).
Olayların içinde yaşarken yapılan değerlendirmeler daha sonra farklı bir ortamda yapılan değerlendirmelere göre çok daha önemli ve gerçekçidir. Nüfusu sekiz milyona düşmüş, büyük oranda fakirlik çeken bir toplumun yapacağı en iyi iş, bir an önce mevcut çatışmalara son verip, gelecek oluşturmak için çalışmak olmalıdır. Akıllı ve geleceği gören insanlar, çatışmayı değil, gelişim için gereken barış dönemini tercih ederler.
Hükümet Merkezi
“Hükümet merkezi neresi olacak diye sorulmuştur. Lozan Konferansı sonuçlarının bugüne kadar ulaştığı aşamaya ve ulaşacağı hudutlara yakın olan yerlere bakışlarımızı dolaştırdık. Hükümet merkezi neresi olmalıdır? Bendenizce iki açıdan tetkikat yapmak icap eder. Birisi, her türlü taarruz ve tecavüze karşı yerinden kıpırdamayarak, gücünü koruyacak ve rahat edebilecek bir yer olmalı? Bu itibarla elbette memleketin merkezini araştırmak lazım. Yoksa bir geminin topundan telaşa düşecek bir yerde hükümet merkezi olamaz… Bir insan Ankara’da başka türlü düşünür, İzmir’de, İstanbul’da başka türlü düşünür, Paris’te büsbütün başka türlü düşünür. Dolayısıyla onun için hükümet merkezinin Anadolu’da olması lazım gelir.” (s. 90-91).
Üzerinde uzun zaman tartışılsa da İstanbul’un ulus devletinin başkenti olamayacağını bu satırlardan daha özlü bir şekilde açıklamak mümkün değil. Bin yılların başkentinin alışılmış ve değiştirilmesi kolay olmayan bir düşünce ve yaşam tarzı vardır. Ekonomik açıdan sıkıntılı bir süreç içinde bulunan yeni devletin bir an önce kendini toparlayıp geleceğe bakması gerekmektedir. Eskinin yaşanmışlıklarını bir kez daha tecrübe edecek zaman yoktur. Büyük oranda kozmopolit insan topluluğunun bulunduğu İstanbul’da farklı düşünceler geliştirmek, yeni düşünceleri hayata geçirmek zordur. Bilmem bilir misiniz dilimizde bir deyim vardır; “Tebdili mekânda ferahlık vardır.”
Halife ve Dini Kuruluşlar
“Bir defa efendim, diyoruz ki bizim dinimizde ruhbaniyet yoktur. Dolayısıyla madde ve ruh birdir. Çünkü bizim dinimiz doğaldır.
Başında sarık olan bazı kimseler halkın karşısına geçerler ve bizim hiç de anlatmak istemediğimiz anlamsız şeyleri kafalarına sokarlar, bu olamaz! Benim kanaatim, bilgim ve kesin olan inancım bundan ibarettir. Bu devletin, Halife ile alaka ve münasebeti yoktur. Hakikati ifade lazım gelirse yapmak istediğimiz inkılabı parçalamak icap etmiştir. İkiye ayırdıktan sonra evvela birincisi sonra ikincisi Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. ‘Kayıtsız şartsız’ buradan kaldırılmadıkça Türk Devleti herhangi bir zata veya herhangi bir makama egemenliği bozan hiçbir yetki veremez… Millet egemenliğini elinde tutuyor ve ancak egemenliğinden gerektiği kadarını uygulamak üzere Millet Meclisi’nin genel kurulunu yetkilendiriyor. Fakat tek adama bu yetki verilemez.” (s. 111-114).
“İdare-i maslahatçılar esaslı inkılâp yapamaz… İnkilâbın kanunu, mevcut yasaların üstündedir. Bizi öldürmedikçe ve kafalarımızdaki cereyanı boğmadıkça, başladığımız yenilikçi inkilâbımız bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki devirlerde de hep böyle olacaktır! Yalnız bir adamın uzmanlığı çok şey bilmeye kâfi değildir… Bir de malum-ı alileri ki dış siyasetin dayanağı, kuvvetli bir iç siyaset, yönetim, iç örgütlenmedir. İç siyasetle, dış siyaset daima ilişkili olmalıdır.” (s. 132-138).
Gelecek için
Bazı konuşmalar gelecekte yapılmak istenenleri açıklar. Gelecek oluşturmak için harekete geçenler zaman zaman yaptıkları açıklamalar ile uygun zemin yaratmaya, oluşacak reaksiyonları yönlendirmeye çalışırlar. Yaptıkları açıklamalar ne kadar geçmişteki olaylara ve sonuçlarına dayanarak yapılan değerlendirmeler olursa toplumun üstünde o kadar olumlu etki yaratır. Ancak yapılan değerlendirmeler doğru bilgiler üzerinden yapılmalıdır. Gerçekler çarpıtılmamalıdır ki, gelecek için olumlu sonuç alınabilsin.
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın gerek bu konuşmaları gerekse başka yerlerde yaptığı benzer konuşmalar yeni oluşan devletin geleceğini belirleyen düşüncelerdir. Üzerinden yüz yıla yakın zaman geçmesine rağmen çoğu güncelliğini korumakta ve ders alınması gerekmektedir. Sanırım bazı konuşmaları kısa süre içinde unutmakta, bazı olaylar hiç olmamış gibi davranmaktayız. Bu ve benzeri yazılı belgeleri sık sık okumak ve üzerinde düşünmek gerekiyor...
Mustafa Kemal Atatürk, Eskişehir-İzmit Konuşmaları, Haz. Sinan Onuş, İstanbul, 2019.
Ruşen Eşref Ünaydın, İstiklal Yolunda, Ankara, 2020.