Nereden Çıktı Bu ‘Bizans’...
AnasayfaMedyaKöşe Yazıları

Nereden Çıktı Bu ‘Bizans’...

KAYDIRIN

< Geri dönün

NEREDEN ÇIKTI BU 'BİZANS'

Milliyet Gazetesi,  24 Nisan 2021, s. 4.

İmparator Diocletianus (285-305), Roma İmparatorluğunun gerek iç baskılar gerekse hem barbar saldırıları hem de Sasani İmparatorluğu ile iki cephede yaptığı savaşlar sonucu artık tek kişiyle yönetilemeyeceği düşüncesiyle imparatorluğun ikiye bölünmesine karar verir. Augustus unvanıyla hüküm sürecek eşit iki imparator mevkii yaratır. İmparatorluğun doğusunda kendisi, batısında ise eski arkadaşı Maximianus imparator olur. 293 yılında her iki Augustus’un kendilerine idare meselelerde yardımcı olmaları için Sezar adıyla anılan iki alt yönetici, bir nevi imparator yardımcısı atamaları imkânı sağlanır. Diocletianus kendine Galerius’u, Maximianus ise Constantius Chlorus’un sezar atarlar. Bundan böyle imparatorların ölümü veya tahtan çekilmeleri sonrası sezarlar imparator olacak ve kendi sezarlarını seçeceklerdir.

Diocletianus imparatorluğun doğu bölümünün başkenti olarak Nicomedia’ı (İzmit) seçerken, Maximianus Roma’da saltanat sürer. 1 Mayıs 305’de her iki Augustus’da konumlarından feragat ederler. Galerius, kendisi için yeğeni Maximinus Constantius Chlorus içinse Flavius Valerius Severus’u sezar seçer. Tetrarşi dönemi denilen bu süreç, 25 Temmuz 306’da Constantius’un ölümü üzerine son bulur. Kısa süre içinde imparatorlukta altı Augustus hüküm sürmeye başlar. 311 yılında Galerius Hristiyanlara yönelik zulme resmen son verir ve 313 yılında Constantius Chlorus’un oğlu Augustus Constantinus Milano fermanıyla Hristiyanlığı yasal hale getirir.

324 yılında Roma’nın başkentinin Byzantion şehrine taşınması kararlaştırılır ve büyük bir inşaat faaliyeti sonrası bundan böyle Roma İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis olur. Constantinus’un ölümü üzerine oğlu II. Constantius Konstantinopolis’te tahta geçer, iki kardeşi ise Batı’da hüküm sürer. Bu dönem bir karmaşa dönemidir, sık sık yeni Augustus’lar ve onlara bağlı olarak Sezarlar değişmektedir. 361 yılında Julianus tek başına tahta geçer ve iki yıl süresince imparatorluğunun tamamını yönetir. 364 yılında ölür yeni bir seçim yapan subaylar Batı’da Valentinianus’u, Doğu’da ise Valens’i Augustus seçerler. 395 yılından itibaren Batı Roma’nın başındaki imparatorlar genelde kukla yöneticilerdir. Roma terk edilir ve 395 ile 402 yılları arasında Mediolanum (Milano), 402-476 yılları arasında ise Ravenna Batı İmparatorluğunun başkenti olur. Başkent özelliğini kaybeden Roma, 410 yılında Vizigotlar tarafından yağmalanır. 455 yılında ise bu kere Vandallar şehirde büyük yıkıma yol açarlar.

Başkentin Konstantinopolis ilan edilmesinden sonra, özellikle 4. ve 6. yüzyıl arasında geçen bazı olaylar Roma İmparatorluğunu Grek Doğu, Latin Batı adıyla ayrıştırmaya çalışır. Ancak imparatorluk başkentinin Konstantinopolis’e taşınmasına takiben bir daha Roma kısa süren bir dönem (330-395) ve Papalık merkezi olmanın dışında XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar bir devletin başkenti olmaz. Buna karşı Konstantinopolis ve devamında Konstantiniyye 1923’e kadar başkentlik olma ayrıcalığını muhafaza eder.

Bizans İmparatorluğu” veya “Doğu Roma İmparatorluğu” terimleri, ülkenin ortadan kalkmasından çok sonraki tarihçiler tarafından uydurulmuştur. Var olduğu uzun dönem boyunca (330-1453), imparatorluk vatandaşları ülkelerine Roma İmparatorluğu; Grekçe Basileia tôn Rhomaion, Latince Imperium Romanum veya Romania, kendileri de Romalılar olarak bilinmektedir.

Bizans sözcüğünün ilk kullanımı, 1557’de Alman tarihçi Hieronymus Wolf’un “Corpus Historiæ Byzantinæ” isimli kitabında karşımıza çıkar. Bu terimin kaynağı İmparator Constantinus’un 11 Mayıs 330 günü Roma’nın başkenti olmasından önceki antik Byzantion şehrine yapılan bir atıftır.

Şehrin bu eski ismi, Constantinus’dan sonraki tarih ve edebiyat eserleri dışında hemen hiç kullanılmaz. 1648’de Byzantine du Louvre (Corpus Scriptorum Historiæ Byzantinæ), daha sonra Du Cange’nin "Historiæ Byzantinæ" isimli eserleri yayımlanınca, “Bizans” terimi Montesquieu gibi Fransız yazarları arasında popüler olur. Ancak Bizans sözcüğü XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar genel bir kabul görmez.

Bizans sözcüğünün ortaya çıkarılış amacı çok eskilere dayanmaktadır. Papa III. Leo, Frank kralı Şarlman’a (Karl der Grosse) 25 Aralık 800 tarihinde Roma’da Aziz Petrus Bazilikası’nda taç giydirerek, kendisini Kutsal Roma İmparatoru ilan eder. Avrupayı tehdit eden Müslüman akınlarını belirli oranda önlemek ve güçlü bir Avrupa yaratmanın, ancak Roma İmparatorluğu’nun yeniden hayata geçirilmesiyle ile mümkün olduğu düşünülmektedir.

Şarlman’ın iki önemli amacı vardı;

Sezarların imparatorluk yönetimini yeniden kurmak.

Aziz Augustinus’un Tanrı Kent’ini yeryüzünde inşa etmek.

Görmezden gelinen veya farkına varılmayan gerçek ise, Roma İmparatorluğu’nun Hristiyan inancı yayılana kadar hemen her tür kültüre ve inanca saygı duyan ve imparatorluğu oluşturan halklar arasından yeteneği ve devlete sadakati olan her kişinin imparator veya yönetici olabileceğiydi. Halbuki Şarman’ın kurmak istediği imparatorlukta görev alacak kişilerin kesin Katolik inancı taşımaları ve Germen asıllı olmaları gerekiyordu. Bu düşüncenin bir devlet kurması mümkündür ama bir imparatorluk kurması mümkün değildir. Üstelik bu dönemde Roma İmparatorluğu oldukça güçlü bir şekilde Konstantinopolis’te varlığını sürdürmektedir.

Kutsal Roma İmparatorluğu kör topal, zaman zaman güçlü, zaman zaman küçük bir prenslik şeklinde 1806 yılına kadar devam eder. 1804’de Napolyon Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun geleneksel üstünlüğüne son verip, kendini imparator ilan edince son imparator II. Franz, 1806’da Kutsal Roma İmparatoru unvanından vaz geçip yalnızca Avusturya İmparatoru unvanını alır.

Konstantinopolis 1204’re Latinler tarafından yağmalanır ve bir daha eski gücüne sahip olamaz. Anadolu’nun küçük bir bölümü ile Balkanlardaki dar bir alan sıkışan eskinin görkemli Roma İmparatorluğu etkisini kaybeder.

29 Mayıs 1453 günü Konstantinopolis Osmanlılar tarafından fethedilir. Geçtiğimiz günlerde Prof. Dimitri Kitsikis’in bir televizyon röportajında bu fetih değil bir kurtuluş dediğine tanık oldum.

Kitsikis bizim fetih olarak isimlendirdiğimiz şehrin düşüşünü, kurtuluş olarak görmekteydi. Kitsikis Konstantinopolis’i bir anlamda batının yağma ve sömürgesi olma durumdan kurtarmanın yüz yıllar sonra bir kurtuluş olduğunu dile getirmektedir. Geçtiğimiz Ağustos ayında yazdığım bir yazı da Galata Kulesi’nin Ortodoks inanca karşı yapılmış bir Katolik anıtı ve güç gösterisi olduğunu yazmıştım. Özellikle Doğu ve Batı Kilisesi’nin Katolik ve Ortodoks olarak ikiye ayrılmasından sonra varlığını devam ettiren Roma İmparatorluğu üzerindeki Latin baskıları katlanılması zor bir düzeye ulaşır. 1204’deki IV. Haçlı Seferi’nin Konstantinopolis gibi Roma İmparatorluğu’nun merkezi olan bir Hristiyan topluluğa yönelmesinin tek sebebi onun zenginliği ve karanlıklar içinde yüzen Avrupa’ya karşı olan kültürel üstünlüğüdür...

Yenilem Proje Danışmanlık Ticaret A.Ş. © 2024. Her Hakkı Saklıdır. Site: İkipixel

TAKİP EDİN