Savaş Sanatı...
SAVAŞ SANATI
Milliyet Gazetesi, 19 Haziran 2022, s. 8.
“Sun Zi” veya benim kuşağımın bildiği şekliyle “Sun Tzu” tarafından yazılan “Savaş Sanatı” üzerinde en fazla çalışma yapılmış ve tartışılmış strateji kitabı olup uzun bir süredir hem bizim hem de dünyanın önde gelen ülkelerinin harp okullarında okutulan ve üzerinde tartışmalar yapılan savaş hakkında yazılmış önemli bir eserdir. Çin’de hüküm süren Zhou Hanedanı’nın (MÖ 1046-221) ikinci döneminde ülke bütünlüğünü kaybetmiş ve Zhou Beylikleri adı verilen 148 küçük devletin olduğu bir yapıya dönüşmüştür. On beş beyliğin görece büyük olduğu bu düzene “Savaşan Beylikler” dönemi (MÖ 403-221) adı verilmiştir. Qin Hanedanı’nın MÖ 221’de Çin’e tümüyle hâkim olmasından önce çok sayıda beyliğin hüküm sürdüğü, siyasi birlik ve merkezi otoritenin olmadığı uzunca bir dönem yaşanır. Sun Zi’nin hangi tarihler arasında yaşadığı bilinmemektedir. Muhtemelen MÖ VI. yüzyılın ortasında, Qİ Beyliği’nde dünyaya geldiği ve adının “Sun Wu” olduğu düşünülmektedir. Sonraki yıllarda Sun Zi, güneydeki Wu Beyliği’ne giderek, dönemin beyi He Lu’nun hizmetine girer. Han Hanedanı (MÖ 226-MS 220) döneminde yazılmış olan “Tarihçinin Kayıtları” isimli eserde Sun Zi ile dönemin beyi He Lu arasında geçen ilginç bir olay anlatılır.
Talimatlar anlaşılır olmalı
Bu olayın bir bölümünde Sun Zi; “Talimatlar açık değilse, emirler anlaşılmıyorsa, bu komutanın suçudur; fakat talimatlar ve emirler açık ve net olduğu halde kurala uyulmuyorsa, bu takım komutanlarının suçudur.” der. Bu açıklama sonrası komuta ettiği insanlara hâkim olamayan iki komutan idam edilir, bundan sonra tekrarlanan emir ve talimatlara herkes itirazsız uyar. Bu arada hükümdar idama karşı çıkarak, komutanların affını ister. Sun Zi’nin cevabının herkese ibret olması gerekir; “Hizmetkârınız sizin tarafınızdan komutan atanmıştır, savaşta iken komutan, hükümdarlardan gelen bazı emirleri uygulamaz.” Olayların gelişimi konusunda canı sıkılan hükümdar, ikinci deneme sonrası yapılan davete katılmaz. Sun Zi bu olayı şöyle değerlendirir; “Hükümdar sadece güzel sözleri sevmektedir, ancak onları hayata geçiremez.” Yalnızca güzel sözleri sevmek ve ortaya çıkan olumsuz olay ve davranışları görmezden gelmek bir hükümdar için kabul edilemez niteliklerdir.
Hesaplama
On üç bölümden oluşan “Savaş Sanatı” kitabının ilk bölümü “Hesaplama” başlığını taşımaktadır. Bir ülke hükümdarının ve ordu komutanının herhangi bir savaş öncesi hesaplamak zorunda olduğu beş önemli faktör vardır. Bunlar; Ülkenin halkı yönetici ile aynı düşünceyi paylaşmakta mıdır? Mevsim savaş için uygun mudur? Savaş açılan ülkenin uzaklığı, tehlikesi, genişliği nedir? Ordunun güvenilirliği, cesareti savaşa uygun mudur? Askerî birliklerin durumu, komutanların güvenilirliği, ikmal yolları ve askerî harcamaların boyutu nedir?
“Savaş kandırmacalı bir iştir. Bu nedenle vurabilecekken vuramayacakmış gibi, saldıracakken saldırmayacakmış gibi, yaklaşıyorken uzaklaşıyormuş gibi, uzaklaşıyorken yaklaşıyormuş gibi davranmak gerekir.” (s. 2)
Savaş
“Savaş” başlıklı ikinci bölümde ise çok daha özlü öneriler bulunmaktadır.
“Savaşta zafer olsa bile, uzun zaman geçmesi askerlerin yorgunluk duymasına neden olur, şevk ve heyecan kaybolur… Bu nedenle savaşın getireceği zararı bilmeyen kişiler, savaşın getireceği yararı da bilemezler… Savaş gücünü ülkesinden, yiyecek ikmalini düşmandan sağlar, böylece askerin yiyeceği yeterli olabilir… Askerlikte esas olan galibiyettir, oyalanmak değil!” (s. 5-6)
Takdik saldırı
Üçüncü bölüm olan “Taktik Saldırı” şu günlerde yaşamakta olduğumuz Ukrayna dramı için ders olacak niteliktedir.
“Herhangi bir savaş stratejisinde maharet, öncelikle bir ülkeyi sağlam olarak ele geçirmektir, yıpranmış bir ülke daha az yeğlenir… En iyisi savaşmadan baş eğdirmektir… Kentlere saldırı başka çare kalmadığı taktirdedir… Savaşı bir türlü kazanamayan komutanlar birliklerini kent duvarlarına karıncalar gibi sürerler ve askerlerinin üçte birinin saf dışı kalmasına rağmen, yine de kenti düşüremezler. İşte bu, saldırının felaketle sonuçlanması demektir!” (s. 7)
Geçmişi bilmeden, onun deneyimlerinden ve önerilerinden faydalanmadan, hata olarak belirtilen şeyleri tekrar etmenin insanlığa her dönem maliyeti büyük olmuştur. Dilimizde bu durumu tarif eden bir deyim de vardır; “Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak.” Hayat bir savaş gibidir, hemen her gün halledilmesi ve sonuca ulaştırılması gereken yüzlerce işle uğraşırız. Karar vermek ve uygulamak hem bilgi hem de uygulama iradesi ister. Yalnızca irade gücü ile alınan kararlar bizi yanıltabilir ve arzulanmayan sonuçlara yol açabilir. Karar vermek için gerekli olan bilgiden yoksunsak, kararlarımız karmaşa yaratabilir. Doğru karar vermek için çalışmamız ve geçmişi akılcı bir şekilde gözden geçirmemiz gerekir.
Zayıflık ve güçlülük
“Seni zafere ulaştıran stratejiyi tekrarlama, yönetiminin sonsuz bir çeşitlilikte olmasını sağla… Askerî konuşlanış suyun duruşu gibidir, su yüksekten aşağı doğru akar, askerî konuşlanış da düşmanın güçlü tarafından sakınıp zayıf tarafına saldırmaktır; su nasıl ki yerin duruş şekline uyarak aşağı doğru akarsa savaş da düşmanın durumuna göre zaferi tayin eder… Nasıl ki suyun sabit bir şekli yoktur, savaşta da tek bir konuşlanış yoktur. Düşmanın değişen hareketlerine rağmen muzaffer olana akıllı komutan denir.” (s. 17)
İki bin beş yüz yıl önce yapılan bu öğütleri ne yazık ki günlük yaşantımızda kullanmayı başaramıyoruz. Acaba, kimimizde az, kimimizde çok olan benlik duygusu, “Ben her şeyi bilirim” düşüncesi, geçmişten yeteri kadar ders almamızı önlüyor olabilir mi? Savaş Sanatı çoğu kez belirtildiği gibi yalnızca bir savaş yönetimi değil, gerçekte etkin bir strateji yönetimidir. Yaşadığımız her gün neredeyse bir savaş içinde geçiyor; evimizden işimize ulaşmak küçük bir savaş, yaptığımız hemen her iş için tekrar tekrar küçük savaşlar veriyoruz. Eğer bürokrasiyle bir işiniz varsa adeta bir meydan savaşına dönüşen maceraya başlıyorsunuz demektir. Bu nedenle çeşitli stratejiler geliştirip, çözüme ulaşmayı hedefliyoruz. Anlaşılan değişen çok bir şey yok, farklı bir şekilde de olsa insanlığın savaşı her daim devam ediyor.
Ders almasını öğrenmek
Sun Zi’nin bir tespiti hepimize yol gösterip önümüzü açmaya yardımcı olacaktır. “Askerler bir araya gelip homurdanmaya, söylenmeye başlamışsa kontrol kaybedilmiş demektir; askeri çok mükâfatlandırıyorsa başka çaresi olmamasındandır; emrindekileri sık sık cezalandırıyorsa zorda kaldığındandır; önce acımasız davranıp daha sonra emrindekilerin ayaklanacağından korkması orduyu sevk ve idare etmesini bilmemesindendir; görevli gönderip hediyelerle af diliyorsa askerlerini dinlendirmek ve zaman kazanmak içindir.” (s. 26-27)
“Bir anlık öfke zamanla yerini mutluluğa bırakır, öfkenin sıcaklığı ise zamanla geçer; ancak bir ülke yok olursa geri dönüşü yoktur ve savaşta ölenleri de kimse geri getiremez.” (s. 40)
Tüm dünyanın gerek pandemi gerekse savaşlar nedeniyle gerilimli ve geleceğe karamsar bakan günler geçirdiği bu dönemde, herkesin özellikle de yönetimde görev alan, insanlığın ve ülkelerin geleceği için karar veren kişilerin bu kitabı okuması ve ders alması gerekir diye düşünüyorum...
Sun Zi, (Çev. Pulat Otkan-Giray Fidan), Savaş Sanatı, İstanbul, 2012.