Spinoza ve Ethica...
AnasayfaMedyaKöşe Yazıları

Spinoza ve Ethica...

KAYDIRIN

< Geri dönün

SPİNOZA ve ETHİCA 

Milliyet Gazetesi, 25 Eylül 2022, s. 5.

“Dalga geçmemeli, ağlayıp sızlanmamalı,

Nefret etmemeli; anlamalı.”

Baruch Spinoza

Musevi kökenli, Hollandalı filozof Baruch Spinoza 24 Kasım 1632 günü Amsterdam’da dünyaya gelir ve 21 Şubat 1677 günü Lahey’de vefat eder. Ailesi Portekiz’deki engizisyon baskısından kaçarak önce Nantes’e daha sonra da Hollanda’ya yerleşir. Babası ticaretin yanı sıra sosyal alanda etkili bir kişi olarak, Amsterdam’daki sinagogun ve Musevi okulunun yöneticisi olur. Ailesinin haham olmak üzere eğitmeye çalıştığı Spinoza altı yaşında Talmud Torah okulunda eğitime başlar. Çocukken öğrendiği İspanyolca ve Portekizce’nin yanı sıra eğitim süreci içinde İbranice, Fransızca, İtalyanca ve Latince’nin temel ilkelerini öğrenir. Bu okulda öğretmeni olan ünlü hahamlar Saul Levi Morteira ve Menasseh Ben Israil’in öğretileri onu etkiler. Eğitim süreci ilerledikçe yavaş yavaş geleneksel öğretilerden ve kutsal metin yorumlarından farklı sonuçlar çıkarmaya başlar.

Musevi Cemaati’nden çıkartılması

1650 yılında döneminin ünlü felsefecilerinden biri olan Franciscus van den Enden’in Latince ve doğa bilimleri derslerine devam eder. Derslere devam ettiği süre içinde dini hoşgörü, laik devlet, kamu eğitimi ve daha adil bir adalet biçimi konusunda gelişmiş ve çağının çok daha ilerisinde düşüncelerle yoğrulur. 1652 yılında mercek yontma işine başlar. 1655 yılında Musevi Cemaati mahkemesi tarafından din dışı davranışlarda ve söylemlerde bulunma suçu ile yargılanır. 27 Temmuz 1656 günü Houtgracht’taki büyük sinagogun kapısına asılan bir yazı da Tevrat’ın “Tanrı’nın doğasını öğrenmek için mecazi ve simgesel bir kitap olduğu” iddiasında bulunduğu için cemaatten çıkartılır. Musevilikte aforoz benzeri bir ceza olan “Cherem” veya “Herem” büyük bir cezadır ve geri alınması mümkün değildir. Bu ceza üzerine adını değiştirerek “Baruch”un Latince karşılığı olan “Benedictus” ismini kullanmaya başlar. Portekizce “Bento / Kutsal İnsan” ismi ile yaşama başlayan Spinoza, bundan böyle düşünceleri nedeniyle toplum dışına itilen bir insan olarak hayatına devam edecektir.

“Kimse onunla sözlü ya da yazılı hiçbir iletişimde bulunmayacak, kimse onunla aynı çatı altında bulunmayacak hatta yanına bile yaklaşmayacak, kimse ona herhangi bir yardımda bulunmayacak, yazdığı hiçbir eseri okunmayacak.”

Gerçek bilgi ile gelen mutluluk

Musevi Cemaati’nin üzerinde oluşturduğu baskı nedeniyle, şehri terk ederek Hollanda’nın güneybatısındaki Ouwerkerk’in yakınlarında bir köye yerleşir. Bir süre sonra Amsterdam’a geri döner, Descartes felsefesi ile ilgili dersler vererek ve mercek yontarak hayatını sürdürür. Bu dönemde “Breve studium de Dei, Nomine, et de Bono Humano / Tanrı, İnsan ve İnsanın Esenliği Üzerine Kısa Bir İnceleme” isimli eserini yazar. Bu kitap onun felsefesinin anahtar kitabı olarak bilinir.

Büyük oranda Descartes felsefesinden etkilenen Spinoza, bilimin, varlığın ya da dünyanın gerçekliğini açığa çıkardığına inanmaktadır. Spinoza bilginin ahlakın hizmetine girerek insanı özgürleştirip her tür kölelikten kurtaracağını savunmaktadır. Onun için felsefe “Hakiki doğru”nun keşfedilmesinden başka bir şey değildir. Gerçek bilgi olmadan mutlu olmak imkânsızdır.

Spinoza’nın tanrı tanımaz olarak nitelenip “Herem” uygulanması, yanlış anlaşılmasına, daha doğrusu Musevi din adamlarının tanrı görüşünü şüphe ile karşılamasının sonucudur. Tanrı “Var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan şey” olarak düşünülmelidir. Tanrı, sonsuzdur.

Önemli olan iyi yaşamaktır

Spinoza’ya göre önemli olan yalnızca yaşamaktan ziyade, iyi yaşamaktır, bu da ancak bilgi ile olur. Ne kadar bilgi sahibi olursak o kadar iyi bir yaşam sürdürme imkânına sahip oluruz. Ayrıca bilginin artışı insanın özgürleşmesini sağlar. Gerçek özgür insan, çıkar gözetmeyen faaliyetler içinde olur gerek kendi gerekse çevresiyle barış içinde bir hayat sürdürme imkânına kavuşur.

Spinoza’nın siyaset felsefesinin temelinde demokrasi bulunur. Farklı olan insanlar arasındaki farklılıkları koruyacak ve yaşadıkları hayata yansıtacak şekilde davranmalarını sağlayacak ifade özgürlüğü ancak demokrasiyle mümkündür. Mesele, sadece aydınlanmış insanların kendi içlerindeki nefrete, hasede ve hüsrana son vermeyi arzulamaları değildir; onların başkalarındaki nefreti, hasedi ve hüsranı azaltamadıkları müddetçe ağır bir darbe yemeleri kaçınılmazdır. Bu nedenle aydınlanmış insan, bilgi arayışında başkalarıyla iş birliği içinde olmalıdır ve bu iş birliği korkuya değil, ortak çıkara dayalı olmalıdır. Bu durumda en rasyonel devlet, özgür yaşamak, aklın rehberliğinde yaşamak anlamına geldiği için, en özgürlükçü ve dolayısıyla ifade özgürlüğünü temel alan devlettir.

Korku yerine sevgi

Spinoza’nın her çağda okunması gereken kitabı hiç şüphesiz “Ethica”dır. Çiğdem Dürüşken’in anlatımı ile bu kitap; Spinoza’yla karşılıklı oturup konuşarak, tartışarak, dura dura, sindire sindire okunacak bir felsefe kitabıdır. İnsan bu kitabı zihninin en açık ve en berrak anında okumaya başlamalı hatta bütün kitabı bitirdikten sonra tekrar başa dönüp bu kez ayrıntılı bir bakış açısıyla tekrar okumalıdır.

“Sevgi insanı gerçek anlamda insan kılan bir duygu iken, nefret insanı insanlıktan çıkaran bir duygudur.” Spinoza’nın tüm amacının bilgi sahibi olan insanın korkularından sıyrılıp, sevgiye kavuşacağını düşünmesi olduğunu unutmamamız gerekiyor...

Benedictus de Spinoza, (Çev. Çiğdem Dürüşken), Ethica, İstanbul, 2017.

Ahmet Cevizci, Felsefenin Kısa Tarihi, İstanbul, 2015.

Yenilem Proje Danışmanlık Ticaret A.Ş. © 2024. Her Hakkı Saklıdır. Site: İkipixel

TAKİP EDİN