Süleymaniye Üzerine...
AnasayfaMedyaKöşe Yazıları

Süleymaniye Üzerine...

KAYDIRIN

< Geri dönün

SÜLEYMANİYE ÜZERİNE

Milliyet Gazetesi, 12 Şubat 2022, s. 8.

1965 yılında mimarlık eğitimime başladığım yıldı. Ertesi sene büro stajım dolayısıyla bir süreliğine rahmetli Nezih Eldem Hoca’nın yanında çalıştım. Büroda çalışılan projelerden biri de Süleymaniye’nin yeniden düzenlenmesiydi. Daha önceleri çeşitli nedenlerle Süleymaniye Camii ve çevresini dolaşmış olsam da farklı bir bakış açısıyla birkaç kez daha dolaştım ve fotoğrafladım. Nezih Hoca’nın farkına varmamızı istediği detaylara ve yapı ilişkilerine dikkat etmeye çalıştım. Ne kadar bilgim vardı ki, bu mahallenin geleceği konusunda yapılan çalışmalara katkım olsun? Yine de birkaç hafta boyunca çevreyi dolaştım ve bilgimi artırmaya çalıştım.

Bir süre sonra, 1974 yılı başlarında asistan olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde göreve başladım. Dolayısıyla hemen her gün Süleymaniye çevresinde dolaşma ve o bölgenin ruhunu anlama imkânına sahip olmuştum. O dönem Prof. Dr. Nazım Terzioğlu rektördü ve geniş bir ilgi alanına sahipti. Birkaç kez kendisiyle birlikte bölgeyi dolaştık ve gördüklerimiz bize üzüntü verdi. Nazım Hoca bana neler yapılabilir diye sordu, üniversiteye yürüme yakınlığında olan bu bölgenin bir şekilde yeniden iskân edilmesi gerekiyordu. Tekrar eski günlerine dönmesi için tek çare kaliteli bir konut yaşamına kavuşmasıydı. Kısa süren bir araştırma yaptık ve bölge için yapılan çok sayıda proje çalışması olduğunu öğrendik. Nazım Hoca ve kısa süre sonra rektör olan Prof. Dr. Haluk Alp yetkilerini kullanarak bazı yapıları üniversite adına satın aldılar. Ancak uzun süre bu yapılara ne gibi fonksiyon verileceği, nasıl kullanıma alınacağı konusunda bir mutabakat oluşamadı, zaman içinde boş kaldıkları için tahribat hızlandı ve koruma zorlaştı.

Yapılara fonksiyon verme süreci içinde yeni bir fikir oluştu, üniversitede görev yapan hocaların çoğu İstanbul’un uzak bölgelerinde oturmaktaydılar, acaba bu bölgedeki yapılar üniversite öğretim üyeleri için lojman olarak onarılıp, konut olarak kullanılamaz mıydı? Dönemin Emlak Bankası genel müdürü Erol Bey’e ulaştık ve projemizi anlattık. Emlak Bankası bazı yapılara satın alma, bazılarına ise kamulaştırma yoluyla sahip olup, bölgeyi bir bütün halinde restore edip, düşük faizli bir kredilendirmeyle öğretim üyelerinin kullanımına tahsis edebilir miydi? Bu süre içinde bir karşı çıkış oluştu, bölgeyi soylulaştırmak istiyorsunuz! İnsanların mülküne el koyup, onları bu bölgeden uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz! Böylesi bir karşı çıkış üniversitenin ve bankanın bu projeden uzaklaşmasına neden oldu.

Diğer taraftan gerek Küçükpazar gerekse Uzunçarşı boyunca yayılmaya başlayan ticaret yapıları Süleymaniye Bölgesi’ni tehdit etmeye başlamıştı. Eski konaklar yıkılıp yerine üç dört katlı, hiçbir estetik endişesi olmayan han ve depo binaları yapılmaya başlandı. Yıkılan yapıların arsaları otopark olarak kullanılıyordu. Ancak teorik düzeyde Süleymaniye Bölgesi’ni kurtarma çalışmalarına devam ediliyor ve çok sayıda plan ve proje hazırlanıyordu. Bölgeye esaslı bir müdahalede bulunmadan, tek tek yapıların yapılması veya restore edilmesinin bir çözüm olmayacağını çeşitli platformlarda dile getirmemize rağmen, “ben projemi yapayım da sonrası ne olursa olsun” düşüncesi, etkili bir müdahalenin önünü ne yazık ki kesti. Entellektüel tartışmalar büyüdü ve büyük büyük laflar edilmesine karşın değişen hemen hiçbir şey olmadı.

1985 yılında Süleymaniye Camii ve çevresindeki yerleşim alanı Unesco tarafından “Dünya Miras Listesi”ne alındı. Korunması gerekli ve geleceğe intikali sağlanacak alan ilan edildi. Kâğıt üzerinde her şey tamam gibi görülmesine karşın bölgedeki dejenerasyon hızla devam etmekteydi. Birbiri ardı değişen yönetimler gerek Eminönü gerekse İstanbul Büyükşehir Belediyesi bölgenin tekrar konut alanı olarak kullanımı için çok sayıda proje yaptı ve fikir oluşturdular. Yazın serin, kışın sıcak odalarda yapılan bu çalışmalar bir nevi entellektüel tatmin dışında hiçbir işe yaramadı. Birkaç yapının onarımı, yeni birkaç yapı yapılması dışında çöküntü devam etti. Hep merak ederim, Süleymaniye konusunda bu kadar büyük laf eden insanların acaba kaçı akşam güneş battıktan sonra bu bölgeyi dolaşmıştır. Bölgede akşam hava kararınca in cin top oynar misali korkutucu bir atmosfer hakimdir. Çoğu yarı yıkık yapılar arasında insanın yolunu bulması bile güçtür. Bölgenin tümüne radikal bir müdahalede bulunmadan herhangi bir çözüm üretmek mümkün değildir. Herhangi bir radikal müdahale isteği ve çalışması ise büyük karşı çıkışlara neden olmaktadır. Günümüzde uygulanmakta olan yönetmeliklere bağlı olarak hazırlanan veya hazırlanacak olan imar planları ile bu probleme çözüm bulmak mümkün değildir. Çünkü adı ne olursa olsun bizim imar planlarımız, masa başında, gerçeklerden uzak, biz böyle düşünüyoruz diyerek hazırlanır. Hâlbuki gerçek farklıdır, şehrin diğer bölgelerindeki yapı ve yaşam kalitesi nedir ki, Süleymaniye’de kaliteli bir yapı oluşumu bekleniyor. Günümüzden seksen yıl önce Prof. Olsner, “Allah Türkiye’yi belediyelerin kasalarındaki imar planlarını uygulamaktan korusun” demiş. Ancak bu beklentiye rağmen çoğu işimizde olduğu gibi Süleymaniye Bölgesi’nin de içine düştüğü kötü durumdan kurtulması mümkün olmamıştır.

Geçen hafta bölgede yapılmakta olan bir yapı için nerede ise küçük bir kıyamet koptu. Yapının yüksekliği ne yazık ki Süleymaniye Camii ve Medreseleri’nin görüntüsünü engelliyor. Ancak bu yapı hâlen yürürlükte olan “Koruma İmar Planı” hükümlerine göre, ruhsat alınarak yapılan bir yapı. İmar Planı’ndan gelen bu hata niçin plan onayı aşamasında görülmez, niçin yapının yapımı için gereken ruhsat aşamasında siluet açısından bir değerlendirme yapılmaz? Niçin doğru veya yanlışları mülk sahibinin niteliğine göre değerlendiririz?

Hemen her işimiz gibi kâğıt üzerinde her tür denetim yapılmasına karşın, yapılan işlemler ve öneriler ile gerçek birbiriyle örtüşmediği için yanlış sonuçlara sebep olunmaktadır. Dikkat çekmek istediğim bir diğer husus ise Süleymaniye Camii ve Külliyesi’nin İstanbul silueti içindeki etkin görüntüsü, Haliç girişi, Karaköy ve Azapkapı bölgesindendir. Bu açılardan bakıldığında cami ve medreselerin önünde yer alan yapıların üst katlarında oluşan kafeler ve gece kulüplerinin kötü görüntüsü, bu yapıların üst katlarının caminin görünüşünü örtmesi nerede ise hiç kimseyi rahatsız etmemektedir. Çoğu kimse bu kötü oluşumun farkında bile değildir.

Sanırım bu konudaki en geçerli sözü yüz yıllar önce Kâtip Çelebi söylemiş; “Muhalefet et meşhur olursun.” Süleymaniye için kurtuluş etkin bir mimari müdahaledir. Çok katlı, apartman türü yapıları ahşap yapmakla bu işe bir çözüm bulmak imkânsızdır. Etkili ve radikal müdahale yapacak bir iradeye sahip olmadan Süleymaniye’nin kurtuluşunun mümkün olmadığını artık kabul etmemiz gerekiyor.

Yeni yollar oluşturmadan, yeni düşünceler geliştirmeden, herkesi ahlaksızlıkla suçlamadan önce kendi ahlaki değerlerimizi gözden geçirmeden problemlerimize çözüm bulmanın zor, hatta imkânsız olduğunu hiç unutmamak lazım. Bu yazıyı yazarken birden aklıma Vasıf Öngören’in 1970’li yılların başında yazdığı ve bir dönem çok popüler olan bir tiyatro oyunu geldi. “Asiye Nasıl Kurtulur?” bunca yetkili, bunca sorumlu insan ortayken, hemen herkes Süleymaniye’ye toz kondurmazken dilerim Süleymaniye’nin sonu Asiye’ye benzemez...

Yenilem Proje Danışmanlık Ticaret A.Ş. © 2024. Her Hakkı Saklıdır. Site: İkipixel

TAKİP EDİN