Yaratıcılığın Örneği İstanbul Sıradanlaştı...
YARATICILIĞIN ÖRNEĞİ İSTANBUL SIRADANLAŞTI
Milliyet Gazetesi, 02 Şubat 2014, s. 22.
20. yüzyılın başında İstanbul, herhangi bir şehir değil, Antal Hekler’in de belirttiği gibi yaratıcılık alanında örnek gösterilen bir şehirdir... Nasıl olur da yüz yıl sonra İstanbul, geçmişin birikimine hemen hemen hiç bir şeyin eklenmediği, sıradan bir şehir haline gelir...
Geçenlerde bir araştırma için çalışırken, elime yıllar önce okuduğum bir kitap geçti; tekrar okumaya başladım, çoğu satırın altını çizmişim, tespit ve önerilerin güncelliğini görünce hemen aynı satırları bir kere daha çizmek geldi içimden. Daha sonra İstanbul için yazılmış en güzel kitaplardan biri olduğunu düşündüğüm bu kitabı sizlerle paylaşmak istedim. Macar Hükümeti 1916’da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki dostluk bağlarını güçlendirmek amacıyla İstanbul’da bir bilim enstitüsü kurar. A Konstantinapolyi Magyar Tuddmanyos Inteset adıyla faaliyete geçen enstitünün amacı başta Bizans-Macar ilişkileri olmak üzere Türk-Macar ilişkileri, Klasik Arkeoloji-Bizans ve İslâm Sanat Tarihi alanlarında araştırma yapmak, incelemelerde bulunmak olarak belirlenir. İstanbul Macar Bilimler Enstitüsü ünlü sanat tarihçisi Antal Hekler başkanlığında 1917 yılında çalışmalarına başlar. Enstitünün çalışanları arasında genelde tanınmış arkeolog, sanat tarihçisi, filolog ve mimarlar bulunmaktadır. Bu mimarlardan biri de Karoly Kos’tur.
KORUYAMADIK
1883 yılında Temesvar’da doğan Karoly Kos, 1902’de Budapeşte Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’ne kayıt olur. Başarılı bir öğrencilik dönemi sonrası mezun olur ve kısa süre içinde çalışmalarıyla tanınan bir mimar haline gelir. 1915’de askere çağrılan Kos cepheye değil, enstitüde çalışmak üzere İstanbul’a gönderilir. Buradaki inceleme ve çalışmalarını Budapeşte’de “İstanbul Şehir Tarihi ve Mimarisi” (1918) adıyla daha sonra dilimize de tercüme edilen bir kitapta yayımlar. Kitabın önsözünde Antal Hekler, “... bu arada da Batı’nın biçim dünyasının yaratıcılık alanında tek olanak olmadığını defalarca yineleyen bir eserdir” demektedir. Karoly Kos çalışmasının giriş bölümünde “İstanbul bir şehir idi, herhangi bir şehir değil.” demek gereğini duymuştur. 20. yüzyılın başında İstanbul, herhangi bir şehir değil, Antal Hekler’in de belirttiği gibi yaratıcılık alanında örnek gösterilen bir şehirdir. Nasıl olur da yüz yıl sonra İstanbul, geçmişin birikimine hemen hemen hiç bir şeyin eklenmediği, sıradan bir şehir haline gelir. Üzerinde gerçekten uzun uzun düşünmemiz gereken bir soru. Ne oldu da bu şehirde yaşayanlar olarak yüz yıllık bir zaman dilimi içinde binlerce yıldır oluşan kültürel birikime hiçbir şey ekleyemedik. Hatta eklemeyi bırakın, var olanı bile anlamakta ve korumakta başarılı olamadık.
GEÇMİŞİ RET ETMEK
Her ülke, her millet tarihinde radikal atılımlar ya da devrimler yapmıştır. Ama sonrası? Yapılan devrimler kültürel atılım, kültürel başarı sağlamazlarsa veya bir dönem başarı sağladıktan sonra ülke insanının önünde engel teşkil etmeye başlarlarsa ne olur? Sanırım böyle bir dönem içindeyiz. Yüzyılın başında yaptığımız devrimlerin bazıları yeteri kadar başarılı ve köklü olamamış. Geçmişin birikimleri üzerine dünyaya örnek olacak yeni kültürel katmanlar ilave edememişiz. Belki de bu nedenle toplumun hemen her kesimi kendi dışında kalanlar için öfke duyuyor. Bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi yaşamayan herkesi ötekileştiriyoruz. Bir dönem geçmişi büyük oranda reddetmenin sancılarını yaşıyoruz. Tarihimizle barışmalı, onun deneyimlerinden faydalanmalıyız. Fatih Sultan Mehmed’i, Yavuz Sultan Selim’i, Kanuni Sultan Süleyman’ı yüceltip, diğer padişahları yok sayıyor, onların hüküm sürmesini ve devletin dirliğine katkıda bulunan Sokullu Mehmed Paşa, Köprülü Mehmed Paşa gibi devlet adamları görmezden geliyor, Osmanlı İmparatorluğu’nun Mimar Sinan dışında yaklaşık altı yüz yılda başka hiç bir sanatçısının adını anmıyoruz. Büyük hayranlık duyduğumuz Batı düşüncesinin yaratıcılık alanında tek olanak olmadığını, kendi kültür birikimimizi yansıtan eserlerle hem kendimize, hem de dünya kamuoyuna göstermemiz gerekiyor. Bunun için neler yapabiliriz? Hemen her şeyi günlük olarak yorumlamak, kolaycı yoldan günlük politikalar üzerine konuşmak bazılarımızı memnun etse de, ülke insanı bunun yarattığı karmaşadan büyük rahatsızlık duyuyor. Günlük olayları, politikaları konuşmaktan, kültür ve sanata ayıracak vaktimiz kalmadı.
KAYNAK AYRILMALI
Sanayi ve teknolojinin gelişmesi için harcadığımız Ar-Ge kaynaklarının bir kısmını sanat ve kültür hayatına aktarmamız gerekiyor. Kütüphane ve müze sayımızı arttırarak, bu kurumların bir kısmının yönetimini özelleştirmeli ve ekonomik açıdan bağımsız birimler haline getirmeliyiz. Türkiye büyüyor, gayrisafi milli hasılası yükseliyor, fert başı milli gelir 10.000 doları aşmış durumda, artık kaynak yokluğundan bahis etmek söz konusu değil. Burada önemli olan sanat ve kültür programlarını yeniden ve çağdaş beklentilere cevap verecek şekilde düzenleme iradesi. Türkiye iktisaden büyümesinin yanı sıra kültür ve sanat disiplinlerinde de büyümek zorundadır. Artık büyümenin vazgeçilmez faktörlerinden biri olan kültürel büyümeye ağırlık vererek, bu konuda ciddi atılımlar yapmamız gerekiyor.
Meraklısına not: Karoly Kos’un “İstanbul Şehir Tarihi ve Mimarisi” isimli bu eseri Naciye Güngörmüş’ün çevirisiyle Kültür Bakanlığı tarafından 1995 yılında Ankara’da yayımlanmıştır...