Yürüyerek Anadolu...
AnasayfaMedyaKöşe Yazıları

Yürüyerek Anadolu...

KAYDIRIN

< Geri dönün

YÜRÜYEREK ANADOLU 

Milliyet Gazetesiİ, 4 Eylül 2021, s. 2.

William John Childs, İngiliz istihbarat servisine mensup bir kişi olarak iki yılı aşkın süre İstanbul’da kaldıktan sonra Ekim 1911 tarihinde Samsun’dan yola çıkar ve yürüyerek bir Anadolu Gezisi yapar. Çoğunlukla benzer gezileri yapan insanlar gibi gerek gezilerinin başlangıç tarihlerini gerekse ne zaman hangi şehre ulaştıkları belirtirken, Childs gezisini anlattığı kitapta aylar dışında hiçbir tarih belirtmez.

Merzifon, Amasya, Tokat, Sivas, Kayseri, Konya, Mersin, Adana, Maraş, Gaziantep, Kilis, Halep ve son olarak İskenderun olmak üzere çok sayıda şehri gezen Childs gerek bu şehirlerde gerekse zaman zaman yolda konakladığı küçük yerleşmelerdeki günlük hayat ve ulaşım sıkıntılarından bahseder.

Gezinin Başlangıcı

İstanbul’dan Samsun’a yolculuk yaptığı Avusturya Lloyd firmasına ait posta gemisinin kaptanı ile yaptığı konuşma ilginçtir.

Trabzon’a gidiyorsunuz değil mi? diye sordu. Hani İngilizlerin yaptığı şu yeni liman için. Ben Samsun’a gittiğimi söyledim.

Ha, biliyorum. Samsun’a da yeni liman yapıyorlar, arkasından Güney Afrika’daki altın madeni sahaları gibi ‘Bunlar bizim’ diyorlar! İki elimi güçlü bir biçimde kavrayarak anlatmak istediğini tam olarak gösterdi” (s. 18).

On dokuzuncu yüz yılın başında Trabzon’dan başlayarak İran ve daha ötesine uzanan yol geçmiş yüzyıllarda olduğu gibi çok sık kullanılan bir yoldur. Samsun’dan başlayan Sivas, Malatya, Diyarbakır ve Musul üzerinden Bağdat’a uzanan 1.600 km uzunluğundaki alternatif yol ise Anadolu’nun en işlek güzergâhlarından biri olup, günümüzde pek hatırlanmamakla birlikte “Bağdat Yolu” olarak bilinmektedir.

Childs’ın Samsun’da başladığı yürüyüş sonuna doğru Almanların yapımına başladığı İstanbul-Bağdat demiryolu üzerine yoğunlaşacak ve Adana’daki İngiliz konsolosu ile birlikte bu yolun yapımını inceleyecektir.

Rusya, Karadeniz’in Türkiye kıyısında ve onunla bağlantılı derin bir iç bölgesi üzerinde bir anlaşmadan kaynaklanan önemli haklara sahiptir. Osmanlı hükümeti Rusya’nın onayı olmadan demiryolu ya da liman yapımı, madencilik, petrol yatakları vb. için hiçbir yabancıya Ruslar dışında imtiyaz veremez” (s. 32).

Childs’ın bu görüşüne rağmen İngilizlerin Trabzon ve Samsun’da liman tesisleri inşa etmesinin ardındaki gerçek nedir? Rusya ile İngiltere muhtemelen Almanların inşa etmekte olduğu demiryoluna alternatif bir güzergâh oluşturmak için anlaşmış olmalılar. Bu yürüyüşün ilginç bir diğer yanı ise Merzifon, Sivas, Kayseri, Adana, Maraş ve Gaziantep’te konakladığı Amerikan okul ve hastaneleridir. Amerikalı Evangelistlerin kurduğu bu okullar büyük oranda Ermeni asıllı nüfusun yoğun olduğu merkezlerde faaliyette bulunmakta ve Ermenilerin Protestan mezhebine geçmelerini sağlamaktadır.

Anadolu’da meydana gelen Ermeni olaylarının, Rusya denetiminde bulunan bölgeler dışında büyük oranda Protestan Ermenileri'nin bulunduğu bölgelerde ortaya çıkmasının nedenlerini araştırmak gerekiyor.

Amerikalı misyonerler Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde, özelikle de Ermeni nüfusun yoğun olarak bulunduğu alanlarda faaliyet göstermektedir. “Bazıları görevlerine silahlı giderler, omuza asılmış bir tüfek birçok misyonerin yakın dostudur; aralarında silahlarıyla, ömrünüzde hiç karşılaşmayacağınız kadar tehlikeli olanları vardır. Osmanlı hükümeti, misyonerliğin haklarını ciddi bir biçimde ihlal eder ve bunu kısa sürede telafi etmezse, bir Amerikan savaş filosunun gelişinin uygun çözüm olduğundan hiç kimse misyonerler denli emin olamaz” (s.124).

Kendi inanıcını yaymak için dünyanın bir diğer ucuna gelen insanlar, inançlarının en iyi ve doğru inanç olduğunu anlatmanın yanı sıra silah taşımakta ve kendilerine zarar verildiği taktirde Amerikan savaş filosunun hesap soracağını bilmektedirler. Bu nasıl bir anlayıştır, yüzyıllardır aynı topraklarda yan yana yaşayan, birbiriyle komşuluk münasebeti kuran, az da olsa kız alıp veren bir toplumun içine ekilen nifâk tohumları çok uzun bir süre geçmeden kanlı olaylara neden olacaktır.

Bugüne kadar çoğundan haberdar olmadığımız bazı kitaplara erişmek artık mümkün. Bu kitapları okuyup üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Yalnızca okumanın yetersiz olacağının, yazılmayan veya üstü örtülü olarak konu edilen noktaların da farkına varmamız gerekiyor.

Childs’ın Tarsus’u gezerken öncelikle görmek istediği “Cihat Kapısı” adıyla bilinen şehre giriş kapısıdır. Bakın bu isteğini nasıl dile getirmekte. “Bir kent kapısının bunun kadar büyüleyici, bu kadar Doğu kokan ya da hayal gücünü daha geniş bir resme bu kadar sürükleyen bir adı hiç olmuş mudur? Bu ad hemen haç ile hilal arasında acılara sebep olan yüzlerce yıllık savaşı akla getiriyor. Ayrıca hilalin geleneksel saldırganlığını ne denli iyi ifade ettiğine de dikkat ediniz” (s. 300-301).

Şu utanmazlığı görüyor musunuz? Geleneksel hilal saldırganlığı! Kitabında Marcus Antonius’un Tarsus’u ziyaretini hatırlatan Childs’ın Haçlı Seferleri sırasında haçın bölgede yalnızca Müslümanlara değil, Katolik inancına bağlı olmayan Hıristiyanlara yaptığı katliamdan bahsetmemesi, buna karşı hilalin saldırganlığından söz etmesi gerçekten ayıptır.

Sanırım günümüzde tarih bir kere daha tekerrür ediyor. Haçlı zihniyeti bölgede büyük insan kayıplarına neden olmakta ve geriye büyük bir yıkım bırakmakta, geçmişi yeteri kadar incelemediğimiz ve geçmişi anlamakta güçlük çektiğimiz için, ne yazık ki bu olaylar ilk defa oluyormuş gibi bir yanılgı içindeyiz. Ne yazık ki geçmişi bilmeden geleceği oluşturmak mümkün değil. Büyük bir çoğunluk ise geçmişi öğrenmek ve ders almak için yeteri kadar çaba sarf etmek yerine günlük dedikodular ile zaman geçirmeyi tercih ediyor...

William John Childs, Yürüyerek Anadolu, Çev. Füsun Tayanç-Tunç Tayanç, İstanbul, 2017.

Yenilem Proje Danışmanlık Ticaret A.Ş. © 2024. Her Hakkı Saklıdır. Site: İkipixel

TAKİP EDİN