Zadig ya da Yazgı...
ZADİG YA DA YAZGI
Milliyet Gazetesi, 10 Nisan 2022, s. 7.
Geçmişte yazdığım yazılardan biri Voltaire’in “Safdil” isimli kitabı üzerineydi. Bu kez size onun bir başka öyküsünden söz etmek istiyorum. Voltaire’in 1747 yılında yayımladığı bu romanının kahramanı eski Babil’de yaşayan Zerdüşt bir filozof olan Zadig’tir. Voltaire, romanın kurgusunu 18 Şevval 837 (28 Mayıs 1434) tarihinde Sadi tarafından Sultan Sheraa’ya yazılan ithaf mektubu üzerine kurar. Burada söz konusu olan Sadi’nin, Şeyh Sadi-i Şirazi (1210-1292) olduğu kabul edilmektedir. Voltaire’in bu romanı yazmasından yüz yılı aşkın bir süre önce 1634’de André du Ryer, Sadi’nin Gülistan’ını Fransızca’ya tercüme eder. 1704 yılında ise d’Alègre tarafından hem Gülistan hem de Şeyh Sadi-i Şirazi’nin hayatını içeren yeni bir tercüme yapılır.
Gösterdiğinden çok şey söyleyen kitap
Sadi’nin yazdığı mektup, sultana övgülerle başlar ve devamında; “Hiçbir şey yapmadan yaşama mutluluğuna eriştiğinden, Zadig’in öyküsünü yazarak eğlenmiş, eski bir bilgenin bir kitabının, gösterdiğinden çok şey söyleyen bir kitabın çevirisini sunuyorum size.” sözleriyle devam eden bölüm gerçekten okunmaya ve ders alınmaya değer. Hele bir cümle var ki, sanırım dünya durdukça güncelliğini koruyacaktır; “…her ne kadar sabahtan akşama övülüyor olmanız yüzünden sağduyu sahibi olmamaya hakkınız olsa da.” (s. 157)
Sadi’nin açıklamasına göre bu kitap eski Kalde dilinde yazılmış olup, ünlü Sultan Uluğ Bey’i eğlendirmek amacıyla Arapça’ya çevrilir. Bu dönem, Arapların ve Perslerin “Binbir Gece”, "Binbir Gündüz” gibi masallar yazmaya başladıkları dönemdir. Uluğ Bey “Zadig”i, eşleri ise “Binbir”leri okumaktan hoşlanırlar. Uluğ Bey, kadınlarına, “Nasıl olur da mantıksız, anlamsız masalları yeğlersiniz?” diye sorduğunda, eşleri “İşte bu yüzden onları seviyoruz ya” diyerek karşılık verirler.
Voltaire, bu sözleriyle dolaylı yoldan yaşadığı dönemin Fransa’sında popüler olan doğu masallarına gönderme yapmaktadır. Mantıksız ve anlamsız masallar yerine gerek yönetimin başında bulunan gerekse yönetimin üst katlarında yer alan kişilerin bu tür masallar değil, sultan vasfının yanı sıra önemli bir bilim adamı olan Uluğ Bey’in okuduğu kitapları okumaları gerektiğini vurgulamaya çalışmaktadır.
Zadig’in hikâyesi
Kral Moabdar zamanında, Babil’de Zadig adında, doğuştan gelen iyi nitelikleri eğitimle daha da gelişmiş olan bir genç yaşamaktadır. Zengin ve genç olmasına karşın tutkularına gem vurmayı bilen, hiç yapmacığı olmayan bu kişi, her zaman haklı çıkmaya çalışmaz, insanların zayıflıklarına saygı duymayı bilir. İnsanın kendi kendine verdiği değerin, havayla şişirilmiş bir balon olduğunu ve bir iğne batırıldığında patlama sesinden başka bir şey çıkmayacağını öğrenmiştir.
Yirmi bir bölümden oluşan Zadig’in hikâyesi Babil’de başlar. Başından iki evlilik geçer, her ikisinde de kendisine sadakatle bağlı olduklarını söyleyen eşlerinin en ufak bir olumsuzluk ortaya çıktığında nasıl da kendisini terk ettiklerine tanık olur ve hayatını tek başına sürdürmeye karar verir. Bu sıkıntılı günler içinde biri kralın kaybolan atı, diğeri kraliçenin aranmakta olan köpeğiyle ilgili olaylara karışır ve suçlu bulunarak mahkûm edilir. Kısa süre sonra suçsuz olduğu anlaşılır ve ceza olarak kendisinden alınan dört yüz ons altının iadesine karar verilir fakat kralın emri ile iade edilen dört yüz ons altının, üç yüz doksan sekiz onsu yargılama masrafı olarak alıkonur ve sadece iki onsu kendisine iade edilir. Bu arada Babil’de “Hasetçi” adıyla tanınan bir adamın suçlamalarına maruz kalır. Hasetçi, Zadig’i yok etmeyi istemektedir çünkü ona “Mutlu” denilmektedir ve mutlu bir insana tahammülü yoktur. Zerdüşt’ün dediği gibi der Voltaire; “Kötülük yapmak fırsatı günde yüz defa, iyilik yapma fırsatı ise yılda bir defa bulunur.” (s. 172)
Yeteneklerin en önemlisi…
Bir süre sonra halk arasında kazandığı destek sonucu Zadig, Kral Moabdar’a baş vezir olur. “Yasaların kutsal gücünü herkese hissettirir ama yüksek makamının ağırlığını kimseye hissettirmez. Divan’ın sesini asla kısmaz, vezirlerin düşüncelerini söylemelerine gücenmez. Bir konuda hüküm verdiğinde; hüküm veren o değil, yasadır ama yasa çok sert ise onu yumuşatmaya çalışır, o konuda yasa yoksa, yaptığı yasanın adaletli olmasına dikkat eder. ‘Bir masumu mahkûm etmektense bir suçlunun serbest kalması tehlikesini göze almak yeğdir.’ diyen büyük ilkeyi, uluslar ondan almışlardır. Yasaların, halkı yıldırmaktan çok onların yardımlarına koşmak için yapıldıklarına inanır. Yeteneklerin en önemlisi, herkesin karartmaya çalıştığı gerçeği çözebilmektir.” (s. 178-179)
Baş vezir olduğu döneme ait bir de yargılama öyküsü vardır.
“Çok zengin bir kız, iki rahibe evlilik sözü vermiştir ve her ikisinden ayrı ayrı bir süre ders aldıktan sonra, kızın gebe olduğu anlaşılır. Rahiplerin her ikisi de kızla evlenmek istemektedir. Kız ise:
-Beni imparatorluğa bir yurttaş verecek duruma kim getirdiyse, onu kendime koca olarak alacağım, demektedir.
-Bu güzel iş benim eserim, demektedir rahiplerden biri;
-Bunu ben başardım, demektedir öteki.
-Pekâlâ, der kız, çocuğa en iyi eğitimi verecek olanı, onun babası olarak kabul edeceğim.
Dava Zadig’in huzuruna götürülür, o da rahipleri çağırtır ve birincisine sorar;
-Öğrencine ne öğreteceksin!
- Ona, kuramsal gramerin girdisi çıktısını, tartışma sanatını, yıldız falını, cin çıkartmayı, esas olanı ve ikincil olanı, soyutu ve somutu, tek ve bölünmez olanı, sonsuz ahengi öğreteceğim.
-Ben, der ikincisi, onu dürüst ve dost edinmeye layık bir insan yapmaya çalışacağım.
- Çocuğun babası ister ol ister olma, annesiyle sen evleneceksin, diyerek hükmünü bildirir.” (s. 179-180)
Başkaca bir söze gerek var mı? Zadig’in hikâyesinin detaylarını merak edenler, kitabın tamamını okumalıdırlar.
Voltaire, (Çev. Hasan Fehmi Nemli), Micromegas ve Diğer Hikâyeler, İstanbul, 2012.