Beyoğlu'nun Öyküsü...
BEYOĞLU’NUN ÖYKÜSÜ
Beyoğlu'nda Bir Hoş Sadaİstanbul, 2019, s. 33-63.
Geçmiş günlerde İstanbullular şehri üç ayrı bölüme ayırırlardı; İstanbul, Rumeli Yakası ve Anadolu Yakası. Günümüz Fatih ilçesi başkaca bir açıklamaya gerek duyulmaksızın; şehir veya İstanbul, Boğaziçi’nin kuzey sahili Rumeli Yakası, ve güney sahili ise Anadolu Yakası’dır. Bunun dışında adı geçen üç önemli yerleşme Eyüp, Beyoğlu ve Üsküdar’dır. Özellikle Anadolu Yakası’nda yaşayanlar yolculuklarını ya şehre ya Beyoğlu’na ya da karşıya gidiyorum sözleriyle açıklarlardı. Karşıya sözü, eğer kıyı kesimlerine gidilecekse Karaköy ve Galata olarak, yukarı doğru çıkılacaksa Beyoğlu olarak özetlenirdi.
Erken dönem yerleşimleri
Erken dönemlerde bu bölgede bir yerleşme olduğundan söz edilmez. Herodotos (MÖ 490-425), bölgede Byzantion ve Kalkhedon dışında bir yerleşmeden söz etmez [Herodotos 1973, 300-301]. Strabon (MÖ 64/63-MS 21) “Bir kimse Propontis’ten (Marmara Denizi), Euksenios’a (Karadeniz), denize doğru yol alırsa, sol tarafında Byzantion’a komşu kısımlar (Buraları Traklara aittir ve buraya Pnotos’un “sol tarafındaki kısımlar” denir), sağ tarafında ise Khalkedon’a komşu kısımlar [Strabon 2009, 15] bulunur açıklamasının yanı sıra, sağ tarafta Megaralılar tarafından kurulan Khalkedon ve bir köy olan Khrysopolis ve Khalkedon tapınağı bulunur demektedir [Strabon 2009, 55]. Bu tarihten kısa süre sonra bir Romalı Lucius Flavius Arrianus Ksenophon (86-180) 130’lu yılların başında yazdığı “Karadeniz Seyahati” isimli kitabında Byzantion’un kuzey sahilinde Kyaneai (karanlık, siyaha yakın/koyu lacivert renkli kayalar); Symplegades (çarpışan kayalar) olarak adlandırılan Fener Kayalıklarından bahsettikten sonra Boğaziçi’nin kuzey sahilinde hiçbir yapı veya yerleşmeden söz etmeksizin Byzantion’dan söz etmeye başlar [Arrianus 2005, 166].
Şehrin Galata-Beyoğlu bölgesi ile ilgili ilk detaylı bilgilere Roma İmparatoru Septimus Severus’un (193-211), Byzantion’u kuşatması konusunda bir açıklama içermediği göz önüne alındığında, MS. 193 tarihinden önceki bir zamanda kaleme alındığı anlaşılan Dionysios Byzantios’un “Boğaziçi’nde Bir Gezinti/Deniz Yoluyla Boğaz” isimli kitabında karşımıza çıkmaktadır (Dionysios Byzantios’un bu kitabı 2010 yılında Erendiz Özbayoğlu ve Mehmet Fatih Yavuz tarafından ayrı ayrı dilimize çevrilir).
Dionysios kitabında Haliç’in kuzey yakasında Barbyses (Kağıthane Deresi) ile Iasonion (Beşiktaş) arasındaki kıyı şeridinde on sekiz bölgeden söz eder. Ancak bu bölgelerin herhangi birinde bir yerleşme olduğundan bahsetmez. Bazı yapı isimlerini ve kutsal alanları belirtir. Örneğin günümüz Karaköy semtinin yakınlarında Megaralı kahraman Hipposthenes’in anıt mezarı bulunmaktadır. Karaköy’de Megaralı yerleşimcilerin Skhoinikios anısı ve onuruna inşa ettikleri temenos/kutsal alan vardır (Geçmişte kutsal alanların bir şekilde muhafaza edildiği, daha sonra aynı alanlarda kilise ve cami yapıldığını göz önüne alarak, Skhoinikios onuruna düzenlenen alanda daha sonraları Saint Paul Kilisesi, günümüz Arap Camii’nin yapıldığı düşünülebilir). Boğaza doğru balık tutmaya çok elverişli bir yer olan Bolos’da (ağ atma yeri) Artemis Phosphoros (ışık saçan Artemis) ve Aphrodite Praeia’e (uysal Afrodit) adanan tapınak ve kutsal alanlar bulunmaktadır. Daha ötede günümüz Fındıklı semtine tekabül eden ve Palinormikon adıyla anılan bölgenin yamaçlarında, MÖ 260 yıllarda Selevkos kralı II. Antiokhos, Byzantion’u kuşattığı sırada II. Ptolemaios Philedelphos (MÖ 283-246) kuşatma altındaki şehre yardım ederek kentin düşmesine engel olması nedeniyle Ptolemaios Philedelphos’u onurlandırmak için yapılmış bir tapınak yer almaktadır [Byzantios 2010a, 48-54; Byzantios 2010b, 59-77; Müller-Wiener 2001, 17].
Roma İmparatorluğunun başkenti
Şehrin 24 Mayıs 330 tarihinde Roma İmparatorluğu’nun yeni başkenti olarak ilan edilmesini takiben Galata Bölgesi’nde ne gibi gelişmeler yaşandığı konusunda da yeteri kadar bilgi sahibi değiliz. Orijinalinin MS I. yüzyılda çizildiği söylenen ve daha sonraki tarihlerde çeşitli kopyaları yapılan dünya haritasındaki muhtemelen IV. yüzyıla tarihlenebilen bir İstanbul görüntüsünde Constantinopolis yazısı, Galata bölgesinde ise Thiema XII Sycas yazısı ve beşik çatılı büyük bir yapı ile görülmektedir (Tabula Peutingeriana). Bu çizim şehrin ve Galata Bölgesi’nin en eski tarihli görüntüsü olarak karşımıza çıkar. Muhtemelen Sykai’nin Regio’dan kent statüsüne yükseltildiği bir dönemde yapılmış olmalıdır [Genim 2004, I, 19].
İustinianus’un 529 yılında Tribonianos’a yeni bir yasa derleme ve içtihatları düzene koyma görevi vermesi sonucu kaleme alınan Notitia Urbis Constantinopoliane’de şehir 14 yönetim bölgesine ayrılır [Kaplan 1999, 16]. 12’si surlar içinde olan bu yeni düzenlemenin XIII. Bölgesi (Regio) bundan böyle Sykai’dir. Prokopios, “Yapılar” kitabında İmparator İustinianus’un (527-565) Haliç’i yapılarla süslediğinden söz eder, ancak bir yerde Sykai adını taşıyan bölge diyerek Haliç’in başlangıç noktası olduğunu belirtir. Burada herhangi bir yapı olduğundan veya yapıldığından söz etmez [Prokopios 1994, 32]. Ancak İustinianus’un bölgede bazı yapılar yaptırdığı ve bölgede yerleşen insan sayısının arttığını düşündürecek bazı faaliyetler olduğu da bilinmektedir. Örneğin VI. yüzyılda şehirle (Perama Kapısı) Sykai arasında yolcu taşıyan teknelere “Transitus Sycarum” yerine “Transitus İustinianorum” denilmeye başlandığı ileri sürülmektedir [Kuban 1996, 57].
Şehrin Galata Bölgesi’ne ilkçağda Sykai (Sycae-İncirlik) denildiği bilinmektedir. Şehirden Haliç ile ayrılan bu yerleşmenin eski Grek diliyle “karşıdaki Sykai” anlamına gelen “peran en Sykais” şeklinde de söylendiği zikredilmektedir. Buradaki “peran” sözcüğü önce Cenevizliler tarafından Galata’yı daha sonra da Levantenler tarafından Beyoğlu’nu ifade için “Pera” olarak kullanılmıştır. 528 yılından itibaren İmparator İustinianos bölgeye kendi adını vermiş, bazen İustinianorum bazen de Justinianapolis olarak anılmaya başlanmıştır. Ancak zaman içinde Galata adı ile bilinir olmuştur. Galata adının nereden geldiği konusunda çeşitli görüşler vardır. Bir görüşe göre “galaktos” yani “süt” kelimesinden gelmektedir. Başka bir görüş ise Galata adının İtalyanca “iskeleye inen merdivenli yol veya yokuş” anlamına gelen “calata” kelimesinden gelmektedir. Genel kabul gören bir yaklaşım ise bu adın daha sonraları “Galatia’lının mahallesi” manasına gelen “tou Galatou” dan esinlenerek kullanıldığıdır [Eyice 1994a, III, 348].
II. Tiberios (578-582) döneminde Sykai’de Haliç girişini kontrol için bir hisar yaptırılır. Haliç’e izinsiz girişi önleyen zincirin bir ucu bu hisara bağlanmaktadır. Kastellion ton Galatau adı ile anılmakta olan bu hisar ile ilk defa Galata sözcüğü karşımıza çıkar [Eyice 1969, 10]. Bu nedenle, Cenevizlilerin Galata Bölgesi’ne yerleşmelerinden çok önce kullanılmaya başlayan Galatau sözcüğünün “calata” kelimesi ile bir ilgisinin olmadığı açıktır.
1081-1118 tarihleri arasında hüküm süren İmparator Aleksios Komnenos döneminin olaylarını kaleme alan kızı Anna Kommena’nın Alexiad isimli eserinde de iki yerde Syke adı geçer. İlkinde büyük bir din şehidi olarak bahsettiği Geòrgios için Sykèotès, Sykè’li demektedir. Bir diğer bölümde ise Boutoumites’in donanmayı başkente getirdiği sırada Sykè karşısında bir fırtınaya yakalandığını ve donamanın büyük zarar gördüğünü belirtir [Kommena 1996, 91 ve 353].
Haçlıların istilası
IV. Haçlı Seferi sırasında Haçlılar 24 Haziran 1203 günü Kalkedon ve Scutari’ye (Üsküdar) çıkarlar. Birkaç gün sonra İmparator III. Aleksios (1195-1203) onların bu bölgelere yerleşmelerini ister. Ancak, Baronlar meclisi Galata Kulesi’nin önündeki, Konstantinopolis’ten gelen zincirin bağlı olduğu limana yerleşmeye karar verir. Bir gün sonra kule ele geçirilir ve zincir kaldırılır [Villehardouin-Valenciennes 2001, 71-72]. Burada sözü edilen kule Kastellion ton Galatau adı ile bilinen ve daha sonraları, bir dönem Kurşunlu Mahzen adıyla anılacak olan günümüz Yeraltı Camii’nin bulunduğu yapıdır.
Latinlerin şehri kuşatmalarına ve 13 Nisan 1204 tarihinde işgal etmelerine kadar İstanbul suriçinde yaşayan özellikle İtalyan asıllı tüccarlar Latin İstilası (1204-1261) sonrası oluşan reaksiyon nedeniyle sur dışına çıkarılır ve alternatif bir liman olan Galata’ya yerleşirler. 13 Mart 1261’de Kemalpaşa’da (Nif-Nymphaion) imzalanan dostluk ve ticaret antlaşmasıyla Cenevizliler Galata’da ticaret loncası, kilise, fırın, ev ve dükkân yapma hakkı elde ederler, bu yerleşmenin etrafını surlarla pekiştirmeye çalışırlar. Ancak kısa önce yaşanan olumsuz istila nedeniyle hızla gelişen bu iskân teşebbüsüne mâni olunur ve burada çıkartılılar ve yapılan koruma duvarları yıktırılır. 22 Temmuz 1296 günü koloni Venedikliler tarafından tahrip edilir. 1303 tarihli bir izinle imtiyaz bölgesinin sınırları yeniden tespit edilir.
Tekrar Bizans yönetiminde
1304 tarihli yeni bir antlaşmaya göre oluşan iskânın çevresine sur yapılması kesin olarak yasaktır. Mahalle içinde et ve buğday pazarları gibi satış üniteleri, loggia, hamam, kiliseler ve kantar yeri kurulabilirdi. 1304 yılında Ceneviz Cumhuriyeti uzaktaki tebasını özel bir idare ile teşkilatlandırır ve Statuti di Pera adıyla bilinen 277 maddelik bir kanun ile düzenler. Bu surette Pera kolonisi resmen İmparatorluğa ait, imtiyazlı bir bölge olarak varlığını sürdürmeye başlar. 1316 yılında, Galata bölgesinde bulunan en eski Ceneviz kitabesine göre Montanus de Marini’nin podestalığı sırasında bir saray, meydan, lonca ve hastane yapılmış, evlerin önüne bölgenin sınırı boyunca bir hendek yapılmıştır [Eyice 1969, 12-14].
1334 yılı yaz aylarında şehri ziyaret eden İbn Batuta, nehir olarak nitelendirdiği Haliç’in doğu yakasının “Astanbûl”, öteki kısmının, yani batı yakasının ise “Galata” adını taşıdığını yazar. “Buraya hepsi de tüccar olan Frenk taifesi yerleşmiştir. Ceneviz, Venedik, Roma ve Fransızlardan oluşuyor… Bu taife tamamen ticarete gömülmüştür, sahip oldukları liman dünyanın en işlek limanlarındandır. Bu limanda yüz kadar çektiri denilen büyük tekne gördüm. Ufak tekneler ise sayılamayacak kadar çok! Bu tarafta çarşılar gayet renkli ve zengin olmasına rağmen çok pis! Çarşıları birbirinden ayıran dere sadece lağım akıtıyor desem yeridir. Galataların kiliselerinde de hayır yok; revnaksız ve sessiz” [İbn Battûta 2000, 504-505]. Kademeli olarak yaşadıkları alanın sınırlarını genişleten Cenevizliler 1349 yılında yerel kaynaklarda Büyük Burç (Megalos Purgos), Ceneviz kaynaklarında ise İsa Kulesi (Christea Turris) adıyla anılan günümüz Galata Kulesi’ni inşa ederler [Eyice 1994b, III, 359-362].
1432 yılı sonları ile 1433 yılı başlarında şehri ziyaret eden Bertrandon de la Broquière; “Pera, Cenevizlilerin egemenliği altında çok büyük bir şehir, kendisine senyör payesi verilmiş olan Milano Dük’ü tarafından yönetiliyor. Pera’nın karadan bakıldığında iyice görülebildiğini sanmıyorum; çünkü limanın kara yönünde bulunan kapının yakınlarında bir kilise yer almaktadır. Bu şehirde yaşayan ve burayı yöneten Cenevizlilerin çoğu tüccardır. Yönetimin başında tam yetkili bir yargıç bulunmakta olup diğer birimler kendi tarzlarında işleri yürütmekteydiler. Pera’da oturan Museviler ve Rumlar da var; burası ticarette çok gelişmiş bir yer, Türklerle de çok sıkı ilişkileri var” sözleriyle Pera yaşantısını özetlerse de burada bulunan yapılar hakkında detaylı bilgi vermez [Broquière 2000, 206-207]. Ancak daha sonra yapılacak olan günümüz Galata Kulesi için “Türklerle dostluk içinde yaşayan Cenevizliler, bir kule inşa etmek için Sultan Murad’dan malzeme ve para yardımı istediler ve kulenin üzerine sultanın tuğrasının yer almasını önerdiler” [ay. es. 86] demektedir. Anlaşılan Sultan II. Murad (1421-1444 / 1446-1451) bu isteğe olumlu cevap vermemiş olacak ki, Galata Kulesi üzerinde tuğrası bulunmamaktadır.
Buondelmonti haritası
Bu tarihlerden itibaren yazılı kaynakların yanı sıra günümüze ulaşan çizili belgelerde bize Galata ve giderek Beyoğlu’nun iskânı hakkında fikir verecektir. Bu belgelerin ilki Cristoforo Buondelmonti’nin yazımını 1420 yılında tamamladığı ve hamisi Kardinal Giordano Orsini’ye takdim ettiği Latince “Liber İnsularum Archipelagi” isimli kitaptaki İstanbul gravürüdür.
Daha sonra çok sayıda kopyası yapılan bu gravürlerden erken tarihli Venedik, Vatikan ve Paris kopyalarında Galata yerleşmesi birbirinden surlarla ayrılan üç bölüm halinde görülür. Ortadaki bölümün, deniz kıyısında da sur duvarı bulunmasına karşılık, sağ ve soldaki bölümlerin denize açılan kısımlarında sur duvarı yoktur. Her üç kopyada da sağdaki kara tarafı surlarla çevrili bölümün denize yakın noktasındaki yüksek duvarlarla çevrili ve sol üst köşesinde kule ile ifade edilen yapı Kastellion ton Galatau/Kurşunlu Mahzen’dir. XV. yüzyılın sonlarına doğru (muhtemelen 1478-1490) çizdiği düşünülen ve Düsseldorf Üniversitesi’nde bulunan bir kopyasında Galata yerleşmesi bazı yapı isimleri belirtilerek daha net bir şekilde belirtilmektedir.
Turris S. Crucis/Galata Kulesi’nin yanı sıra surların çeşitli noktalarında bulunan üç kulenin daha isimleri zikredilmektedir. Bu gravürün ilginç noktası Galata Surları dışında, günümüz Beyoğlu’na doğru herhangi bir yerleşme olmaması, burada yalnızca Pera vatandaşlarına ait üzüm bağları yazısının bulunmasıdır. Surlar dışında, Haliç’in içlerine doğru, günümüz Hasköy yamaçlarında Francesco Draperio’nun evi ile Santa Galatina Kilisesi bulunmaktadır. Boğaz’a doğru ise tek bir yapı topluluğu, Tophane bulunmaktadır [Beydilli 2010, 65-90].
İstanbul kuşatması ve fethi
Tursun Bey, “Târîh-i Ebü’l-feth” isimli kitabında İstanbul’un fethi deniz yoluyla gelen yardımın şehre ulaşmaması için Baltaoğlu Süleyman Bey’in denizdeki savaşına rağmen, limanın zincirinin indirilip gemilerin içeri alındığından söz eder [Tursun Bey 1977, 53]. Anlaşılan bölgede kesin bir Ceneviz hakimiyeti olmasına rağmen Kastellion ton Galatau hala Bizans hakimiyetindedir. Fethin bir diğer tanığı Kritovulos şehrin fethedildiğini gören Galata ahalisinin başlarına bir kötülük gelmemesi şartıyla hemen teslim olduklarından söz eder ve şehrin kapılarını açarak Zağanos Paşa ve askerlerini buyur ettiklerini anlatır [Kritovulos 2012, 43].
İstanbul’un fethi sonrasında hızla şehir nüfusunun arttırılması çalışmalarına başlanır, eskinin büyük oranda yıpranmış onarılır ve çok sayıda mescit, cami ve kamusal bina yapılır. Kısa bir süre için şehri yeniden düzenleme çalışmaları Galata’nın göz ardı edilmesine yol açar. 1458 yılında Hızır Bey’in yerine Molla Hüsrev’in göreve getirilmesini takiben Bilâd-ı Selâse (Eyüp-Galata ve Üsküdar) kadılıkları kurulur [Altunsu 1972, 7]. Galata kadısının idari binasının (mahkeme) Arap Camii yakınında olduğu kabul edilmektedir [Arap Camii’nin güneyindeki sokağın adı halen Galata Mahkemesi Sokağı’dır. Bkz. Ergin 1934, Harita 15-H9]. Galata kadılığına bağlı 150 akçe yevmiyeli beş naiplik mevcut olup, bunlardan biri Tophane’deki Ayak Naipliği, diğerleri ise Kasımpaşa, Beşiktaş, Yeniköy ve İstinye naiplikleridir. Bu idari düzenleme Cumhuriyetin ilanına kadar varlığını sürdürür.
Türk döneminde Galata, her yıl Mart ayında değişen bir voyvoda tarafından idare edilmektedir. Her ne kadar caddenin genişletilmesi sırasında ön cephesinin bir bölümü kesilse de, halen varlığı sürdüren Bankalar Caddesi ile Kart Çınar Sokağı arasında yer alan Bereket Han uzun bir dönem Podesta Binası olarak kullanılır [Schneider-Nomidis 1944, 51]. Günümüz Bankalar Caddesi’nin eski adı olan Voyvoda Caddesi bu makamın bir hatırası olarak uzun dönem varlığını sürdürür.
Dönüştürülen yapılar
Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih döneminde Galata’da ikisi kiliseden tahvil edilen dört mescit, Kasımpaşa iki mescit, Beşiktaş’ta iki mescit, Hasköy’de bir mescit ve çeşitli mahallelerde dört adet hamam yapıldığını yazar. Bu yapıların yanı bir Lonca Çarşısı, iki adet değirmen, ticareti desteklemek amacıyla 39 hücre ve 158 adet mahzen yapılır. Bu dönemin Beyoğlu bölgesindeki en önemli yapısı, günümüzde de varlığını sürdüren Galata Kervansarayı’dır [Ayverdi 1973, 325-506; Ayverdi 1974, 551-625].
Fatih döneminde Galata iskânını denetim altına almak ve deniz kıyısı boyunca yayılmasını önlemek amacıyla akıllı bir tedbir alınır. Galata Surları’nın Haliç yönünde tersane, Boğaziçi yönünde ise tophane gibi iki askeri tesis oluşturulur. Bundan böyle Galata iskânı ancak sıkı bir denetim altında olan Galata Kulesi kapısı ile yukarı, daha sonra Beyoğlu adını alacak olan kırsal alana açılma imkânına sahip olacaktır. Ayverdi’nin çeşitli vakıf kayıtları, tahrir defterlerini esas alarak bir deneme mahiyetinde kaleme aldığı kitabında Fatih Devri sonlarına doğru Galata’da 61 mahalle, Kasımpaşa’da iki mahalle bulunmaktadır [Ayverdi 1958, 66-68]. Bu mahallerini büyük bir kısmının gayrimüslim isimler taşımasına rağmen, aynı tarihlerde bölgedeki mescit sayısı dikkate alındığında bu sayının biraz abartılı olduğu anlaşılmaktadır.
II. Beyazid döneminde denetim altına alma cabası
Sultan II. Bayezid (1481-1512) dönemi bir anlamda restorasyon, hızla büyüyen ve büyük oranda kalabalıklaşan şehrin denetim altına alınma dönemidir. Bu süre içinde bölgedeki en önemli faaliyetler Galata Surları’nın üst bölümüne, sur dışına İskender Paşa’nın av çiftliğinde Galatasaray Mevlevihanesi (1491), Galatasaray Acemioğlan Mektebi gibi yapıların yaptırılarak Galata yerleşmesinin denetim altına alınmasıdır. Daha Fatih Sultan Mehmed döneminde kıyı şeridinin denetim altına alınması sonrası sırtlara doğru büyüme imkânı bulunan Galata yerleşmesi bundan böyle yalnızca suriçinde yoğunlaşacaktır.
Kanûnî Sultan Süleyman’ın Irak Seferi öncesi Matrakçı Nasuh tarafından çizilen 1537 tarihli, “Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn-i Sultân Süleymân Hân” isimli eserinde görülen Galata Bölgesi bize XVI. yüzyılın ikinci çeyreğindeki görünüm hakkında önemli ip uçları vermektedir [Matrakçı 1537, 8b-9a]. Galata Surları içindeki dini yapılar ile devlete ait yapıların çatıları kurşun kaplı olduğu için koyu gri renge boyanmıştır. Bu renk farkı yapıların isimlerini tespit etmekte bize yardımcı olur.
Minyatürün en önemli yapısı hiç şüphesiz, Ceneviz dönemi üst yapısıyla Galata Kulesi’dir. Surlarla çevrili, Galata yerleşmesi daha önce Buondelmonti’nin bazı çizimlerinde gördüğümüz gibi kendi içinde de iki sur duvarı ile üç bölüm halindedir. Bu bölümlerin Galata Ambar olarak isimlendirilen Tophane’ye bitişik bölümünde gördüğümüz iki kubbeli, çatısı kurşun kaplı yapı Fatih döneminde yapılan Kapıiçi Hamamı’dır [Haskan 1995, 205]. Galata Kulesi adıyla bilinen orta bölümde ise Arap Camii ve onun hemen sağ altında, kiremit kaplı yüksek kulesi ile San Francesco Kilisesi seçilmektedir. Suriçi’nin Azapkapı bölümünde ise kıyıya yakın kurşun kaplı yapı Fatih döneminde inşa edilen Buğuluca (Bokluca) Hamamı [ay.es. 73], daha üst kısımda yer alan minareli yapı ise Alaca Mescit, onun biraz daha üst kısmında bulunan yapı ise Şahsuvar Mesciti’dir [Ayvansarâyî 2001, 428 ve 433; Öz 1965, 62].
Galata Surları’nın hemen solunda altı gözlü tersane, devamında servi ağaçları ile belirtilen bir bahçe ve kasır bulunmaktadır. Daha içlere doğru Kasımpaşa iskânı ve bir mescit yer almaktadır. Kağıthane Deresi yakınında çevresi duvarlarla çevrili bir kasır, onun üst tarafında kiremit kaplı çatısı olan ve önünde bir kuyusu bulunan yapı muhtemelen Okçular Tekkesi’dir.
Sağa, Boğaziçi’ne doğru olan bölümde ise kıyıda, kurşun kaplı çatısı ve cihannüma tarzı bir feneri olan yapı belirtilmiştir. Bu yapının Kastellion ton Galatau/Kurşunlu Mahzen olması mümkün müdür, araştırılması gerekir. Geride, üç bölümlü, yazılı kaynaklarda da belirtildiği gibi çatısı ahşap/padavra olan Tophane Binası ile çok sayıda top bulunmaktadır.
Tophane tesislerinin üzerinde yer alan çatısı kurşun kaplı yapı Galata Mevlevihanesi, onun hemen sağındaki avlulu yapı ise Galatasaray Acemioğlan Mektebi’dir. Daha yukarıda, çatısı kiremit örtülü, altı adet bacası olan binanın hangi yapı olduğunu tespit etmek oldukça güçtür. Kıyı boyunca muhtemelen Beşiktaş yerleşmesi belirtmek üzere iki yapı daha yer almaktadır [Denny 1970, 49-63].
Gyllius ve yol açtığı sorular
1540 yılların ortalarına doğru şehri ziyaret eden, Gyllius, Sykai’de bir tiyatro ve “Honorius Foromu” adıyla anılan bir meydan olduğunu ifade etse de bu bilgi için bir kaynak belirtmez [Gyllius 1997, 197 ve 202]. Bu arada bir de Aziz Mikael Kilisesi’nde bahis ederse ki bu kilisenin İustinianos’un St. Irene Kilisesi ile aynı yapı olup olmadığı bilinmez. Gyllius’a göre gerek Aziz Mikael Kilisesi gerekse Honorius Forumu 1544-1550 yılları arasında Mimar Sinan tarafından yapılan ve Kurşunlu Han adı ile de anılan Rüstem Paşa Kervansarayı’nın bulunduğu alandadır [Kuran 1986, 370]. Müller-Wiener ise burada adı geçen kilisenin XIII. yüzyılda Cenevizliler tarafından yapılan San Michele Kilisesi yerine yapıldığını ileri sürer [Müller-Wiener 2001, 352].
XVI. yüzyılın ortalarından itibaren günümüz Beyoğlu İlçesi sınırları içinde bir dizi anıtsal yapı inşa edilir. Mimar Sinan tarafından yapılan Azapkapı Sokullu Mehmed Paşa Camii ve Yeşildirek Hamamı, Rüstem Paşa Kervansarayı, Buğday Ambarı, Tophane Kılıç Ali Paşa Külliyesi, Fındıklı Molla Çelebi Camii ve Hamamı, Güzelce Kasımpaşa Camii ve Medresesi, Piyale Paşa Külliyesi, Karaköy Hayreddin Paşa Hamamı bu yapıların önde gelenleridir [Genim 2004, 30]. Bu arada, Beyoğlu iskân tarihinin en eski taşınmaz yapısı üzerinde 1524 tarihi bulunan Hasköy Çeşmesi olduğunu belirtmek gerekir [Tanışık 1945, II, 499].
“İstanbul’un bir dış mahallesi”
1578-1581 tarihleri arasında Galata bölgesini ziyaret eden Salomon Schweigger bu yerleşmenin şehrin bir dış mahallesi niteliğinde olduğunu belirtir [Schweigger 2014, 161-164]. Galatalılar veya Peralılar olarak andığı halkın Roma öğretisine bağlı oldukları söyler. Bölgede, isimlerini belirterek Latinlere ait sekiz kilise, Rumlara ait Galata ve yakın çevresinde beş veya altı kilise bulunduğunu bildirir. Bu dönemde Galata semtinin dışında kalan tepedeki semtte iki ayrı elçinin; Venedik ve Fransa elçilerinin konutları bulunmaktadır. Hiç Musevi’ye rastlamadığını söyler ki, bu konu özellikle araştırılmaya değer. Yaklaşık 250 yıl önce meydana gelen Latin İstilası sırasında Geoffroi de Villehardouin’in Kastellion ton Galatau çevresinde Estanor (Stenon) adı ile anılan büyük bir Musevi topluluğu bulunduğu belirtmiştir [Villehardouin-Valenciennes 2001, 71].
XVI. yüzyıl sonlarına doğru Galata ile ilgili bir diğer çizili belge Hünername’de karşımıza çıkan 1584 tarihli minyatürdür. Sütlüce’den Fındıklı’ya kadar bir bölümü kapsayan bu çizimde, Galata iskânı birbirinden surlarla ayrılan üç bölüm halindedir. Oldukça kalabalık olan Sütlüce iskânı içinde, kiremit çatılı, tek şerefeli minaresi ile belirtilen yapı, Kaysuni Camii adıyla bilinen ve H. 1020 / 1611 tarihinde vefat eden Kaysûnîzâde Mehmed tarafından yaptırılan cami olabilir [Ayvansarâyî 2001, 390-391; Öz 1965, 38].
Çizimde Hasköy havalisinde duvarlarla çevrili büyük alanlar yer almaktadır. Bir duvarı üzerinde altında giriş açıkları bulunan iki kulenin yer aldığı alan muhtemelen Tersane Bahçesi’ni belirmektedir [Erdoğan 1958, 162-163]. Hemen hemen günümüz Hasköy’ünden başlayan ve çevresi duvarlarla çevrili Tersane gözleri ise Galata Surları’nın başlangıç noktasına kadar kıyı boyunu kaplamaktadır. Galata Surları’nın bu noktasında tek minareli yapı ile H. 985 / 1577-1578 tarihli Azapkapı Sokullu Mehmed Paşa Camii belirtilmiştir [Kuran 1986, 296]. Galata Suriçi’nde denize dik üç bölüm, denize paralel iki bölüm halinde surlar bulunmaktadır. Galata Kulesi dışında suriçinde belirgin bir yapı seçilememektedir.
Tophane Bölgesi’nde görülen, kubbeli, tek minareli yapı ise H. 988 / 1580-1581 tarihli Kılıç Ali Paşa Camii’nin işaret etmektedir [ay.es. 283].
Galata Surları’nın üst bölümünde biri Galata Kulesi’nin hemen sağında, diğeri ise daha yukarıda, biri kubbeli diğeri ise kırma çatılı iki cami / mescit çizimi ise Fatih (1451-1481) döneminde yaptırılan Bereketzade Mescidi ile günümüze ulaşmayan bir mescide ait olmalıdır (Öz 1965, 11).
Nationalbibliothek’teki harita
Beyoğlu bölgesinin 1500’lü yılların sonuna doğru ilginç bir görüntüsü de Viyana Nationalbibliothek’te bulunmaktadır (Codex 8626). Bu çizimde en solda Sütlüce yerleşmesi bir grubu kıyıda, diğerleri tepeni üstünde kiremit örtülü çatılarıyla belirtilmiştir. Daha sonra kıyı boyundan, arkadaki sırta kadar uzanan yoğun ağaçlarla kaplı Tersane Bahçesi yer almaktadır.
Tersane Bahçesi ile Tersane Bölgesi arasındaki büyük boş alının sağında yer alan servili alan muhtemelen Zindanarkası Mezarlığı olmalıdır. Burada görülen çift kubbeli, tek minareli yapı Okmeydanı Camii olabilir. Kıyı boyunca dizilen Tersane gözleri Galata Surları’na kadar nerede ise kesintisiz devam etmektedir. Surların başlangıç noktasında Azapkapı Sokullu Mehmed Paşa Camii, surların içinde ise XIV. yüzyılda Cenevizliler tarafından inşa edilen ve Fetihten sonra Galata Camii adıyla camiye çevrilen San Paolo e San Domenico Kilisesi’dir [Eyice 1994, I, 294-295; Palazzo 2014].
Galata Surları içinde belirgin bir diğer yapı, sağında yuvarlak bir kule ile belirtilen, üzeri kurşun örtülü, muhtemelen bu dönemde Kurşunlu Mahzen adıyla bilinen Kastellion ton Galatau Kastellion ton Galatau’dur. Daha sağa doğru ise Tophane Kılıç Ali Paşa Camii ve Külliyesi tüm görkemiyle kendini belli etmektedir. En sağa doğru, yamaçta görülen yüksek minareli yapı Salı Pazarı sırtlarında yer alan 1553 tarihli Ebu Fadıl / Defterdar Camii olmalıdır.
Yerleşim sur dışına taşıyor
XVI. yüzyıl aynı zamanda Galata iskânının sur dışına taştığı ve Venedik elçisi A. Giritti’nin oğlu Luigi Giritti’den dolayı Beyoğlu adıyla da anılmaya başladığı bir dönemdir [Akın 1994, 212].
1635 yılında Merian tarafından çizilen ve çok sayıda kopyası yapılan bir Galata gravüründe, bu kere Galata Surları’nın tepe üstünden bir görünüşü ile karşılaşmaktayız. Bu gravürde gördüğümüz gerek konut binaları gerekse anıtsal binaların mimari açıdan pek de bizim yapılarımıza benzemediği açıktır. Özellikle eğrisel eğimli kiremit örtülü konut yapıları dikkat çekici olup, muhtemelen sanatçının kendi ülkesinde uygulanan çatı formlarına benzemektedir. Gerek Galata Kulesi gerekse Galata Surları içindeki kule benzeri yapıların gerçekle alakası yok gibidir. Ancak bu gravürde ilgimizi çeken bir detay Galata Kulesi çevresinin büyük bir dış sur ile çevreli oluşu ve bir köprüyle dış alana bağlantı sağlanmasıdır.
Evliya Çelebi XVI. yüzyılın ortalarına doğru gezdiği bölgeyi üç kasaba; Sütlüce, Kara Piri Paşa ve Hasköy üç şehir; Kasımpaşa, Galata ve Tophane olarak altı bölümde inceler. Bu dönemde Sütlüce Mahallesi tümü ile Müslümanlardan oluşan şirin bir kasabadır. Dini yapıların yanı sıra özellikle kıyı bölümünde çok sayıda yalı ve mesire yeri bulunmaktadır. Kara Piri Paşa Mahallesi ise Musevi, Ermeni ve Rumların bulunduğu kozmopolit bir yerleşmedir. Hasköy mahallesi, Tersane Bahçesi ile Kasımpaşa iskânından ayrılmakta olup, genellikle dericilik, meyhanecilik ve şarapçılıkla uğraşmaktadırlar.
Kasımpaşa ve Galata
Kasımpaşa ise yirmi altı mahalleden oluşmakta olup, tüm kıyı boyu tersane gözleri ile kaplıdır. Buradaki ahaliyi üç grup halinde değerlendirmek gerekir. Deniz askerleri, esnaf ve bağcılıkla uğraşanlar, tüccar ve gemi marangozları. Bu büyük iskân alanı içinde on üç cami, dört mescit, iki medrese, yetmiş sübyan mektebi, iki darülkurrâ, yirmi iki tekke, beş adet hamam bulunmaktadır. Kasımpaşa’nın içinden iki dere geçmekte olup, bu derelerin üzerinde üç adet kâgir, on bir adet ahşap köprü vardır.
Galata Bölgesi ise surlarla çevrili olup, kendi içinde üç bölüme ayrılmaktadır. Surların sekizi deniz yönünde olmak üzere on bir kapısı bulunmaktadır. Tersane yönündeki Meyit Kapısı’ndan, Tophane Kapısı’na kadar kara yönünden surları derin bir hendek çevirmekte olup, bu hendek içinde denizcilere malzeme hazırlayanlar, halat bükenler çalışmaktadır.
Galata Surları içinde on sekiz Müslüman, yetmiş Rum, üç Frenk, bir Musevi, iki Ermeni mahallesi bulunmaktadır. Tersaneye yakın bölümde gayrimüslimlerin oturmasına müsaade edilmemektedir. Tophane şehri, Tophane Kapısı’ndan Cihangir sırtlarına ve Kabataş Çizmeciler Tekkesi’ne kadar uzanmakta olup, bu bölgede yetmiş mahalle Müslüman, yirmi mahalle Rum, yedi mahalle Ermeni, iki mahalle Musevi nüfusu barındırmaktadır [Evliya 2003, I, 371-408].
Eremya Çelebi’nin gözlemleri
Aynı yüzyılın sonlarına doğru, 1671-1684 yılları arasında bölgeyi gezen Eremya Çelebi’ye anlatısı, Haliç’in başlangıcındaki Kağıthane Köyü’nden başlamaktadır. Geçmişte burada kâgıt üretimi yapılmasına rağmen, artık bu faaliyete son verilmiştir. Kâğıt yerine artık barut üretilmektedir. Kağıthane Deresi’nin çevresinde çok sayıda değirmen yer almaktadır. Sütlüce çevresinde ise kırk adet tuğla üretim tesisi bulunmakta olup, bölgeye Harmanlık adı verilmiştir. Sahilde yer alan büyük bahçeleri takiben, çok sayıda Musevi’nin, az sayıda Ermeni ve Rum’un yaşadığı Hasköy’e gelinmektedir. Hasköy Vadisi’nde bostanlar ve bahçelerin yanı sıra konaklar ve köşkler de yer almaktadır. Bu semtin üst tarafında Okmeydanı yer almakta olup, zaman zaman padişahlar da burada ok atışı yapmaktadırlar. Eremya Çelebi, savaşa giderken Türklerin bu alanda dua etmelerinin bir adet olduğunu söylemektedir [Eremya Çelebi 1988, 33; Genim 1978, 341].
Hasköy’ü takiben Tersane Sarayı yer almakta olup, sarayla Kasımpaşa arası tamamen tersane gözleri ile kaplıdır. Kasımpaşa sahilinde üç kubbeli Kaptanpaşa Divanhanesi bulunmaktadır. Kıyı boyunca daha ileride Meyit İskelesi bulunmaktadır, Kasımpaşa’nın Galata’ya doğru olan yamaçlarındaki mezarlığa defin edilmek üzere şehirden getirilen cenazeler buradan karaya çıkarılmaktadır. Galata Surları içinde yoğun ticaret alanları bulunmakta olup, kozmopolit bir nüfus barındırmaktadır. Kulekapısı da denen Galata Kapısı’ndan Beyoğlu’na doğru yola devam edildiğinde; Mevlevihane, hamamlar, fırın ve çarşı yer almaktadır. Bu bölümde Frenk tercümanların bahçeli evleri, Eski Ceneviz Elçisi ile bir kısım Musevi evi bulunmaktadır. Daha ileride tümü ile Frenklerle meskûn bir Frenk mahallesi bulunmaktadır. Beyoğlu iskânı Galatasarayı denilen iç oğlanların terbiye edildiği padişah sarayını geçtikten sonra seyrekleşmektedir. Bu bölümde bulunan tek cami H. 1007 / 1598-1599 tarihinde inşa edilen Ağa Camii’dir [Ayvansarâyî 2001, 402, Öz 1965, 1-2].
XVIII. yüzyılda Beyoğlu
XVIII. yüzyıl boyunca günümüz Beyoğlu İlçesi içindeki mahallelerin gelişimi devam ederse de, 1950’li yıllara kadar Haliç’in içlerine doğru Kasımpaşa yerleşmesi dahil büyük bir değişim gözlenmez. Sultan III. Ahmed (1703-1730) döneminde Lale Devri olarak isimlendirilen yenileşme döneminde Kağıthane Vadisi içinde Sadabat Sarayları ve Bahçeleri [Eldem 1977] ile Salıpazarı’nda Emnabat Sahilsarayı yapılacaktır.
Bu yüzyılın Beyoğlu açısından en önemli olayı Sultan I. Mahmud (1730-1754) dönemi başlarında Taksim sularının şehre dağıtımı ile birlikte yaşanan nüfus patlamasıdır [Çeçen 2000, 249-308]. Belgrat Ormanı içerisinde yapılan Sultan Mahmud, Valide ve Topuzlu Bentleri vasıtasıyla ve sağlanan katmalar vasıtasıyla toplanan sular Yeniköy’den itibaren, İstinye, Emirgan, Rumelihisarı, Bebek, Ortaköy, Beşiktaş gibi kıyı yerleşmeleriyle, Taksim Haznesi’nden Kasımpaşa, Galata, Tophane ve Fındıklı gibi semtlere dağıtılmaktadır.
Bu bölgelerin yeterli suya kavuşmasını dönemin yazarlarından Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi “Fındıklı bahanesine Galata, Kasımpaşa, Dolmabahçe ve Beşiktaş ihyâ olundu” diyerek açıklar [Şemdânîzâde 1976, 31]. Sultan I. Mahmud döneminde 10 Muharrem 1145/3 Temmuz 1732 tarihinde İstanbul’da basılan Katip Çelebi’nin "Cihannüma" isimli eserinde yer alan bir İstanbul Haritası, Kağıthane’den Rumelifeneri’ne kadar dönemin önemli yerleşmelerini göstermektedir [Katip Çelebi 2013, II, 976-977].
Kalyoncu Kışlası ile başlayan dönem
XVIII. yüzyılın sonlarına doğru 1783’de Kasımpaşa’da Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından inşa edilen Kalyoncu Kışlası Beyoğlu Bölgesi’nin askeri tesisler açısından yeni bir döneme girdiğinin habercisidir. Bölgede bu tür yapıların yapımına Sultan III. Selim (1789-1807) döneminde hız verilir. 1795’de Levent Kışlası, Topçu ve Topçu Arabacıları için Tophane’de yapılan kışlalar 1804’de yapımına başlanan Topçu Numune Kışlası / Beyoğlu veya Taksim Kışlası, Halıcıoğlu’nda yapılan Humbaracı Kışlası ile Mühendishane-i Berri-i Hümayun Binası bu dönemin önde gelen yapıları olarak bilinir [Cezar 1991, 55 vd.; Koçu 1958, 64].
Beyoğlu’nda elçilikler
XIX. yüzyıl başında Beyoğlu’nda Fransız, İngiltere, Hollanda, Polonya, İsveç, Danimarka, Venedik, Rus ve 1808’de ortadan kalkıncaya kadar Raguza Cumhuriyeti elçilikleri bulunmaktadır. Elçilik sayısının artması bölgede genelde tercümanlık yapan veya elçilik hizmetlerinde görev alan Rum ve Ermeni nüfusunda artmasına neden olur. Elçiliklerin artması Galatasaray’dan öteye Taksim’e doğru yerleşmenin gelişmesine yol açar.
Bu tarihlerde, bölgede iki-üç küçük sokak, pis ve dar tek bir caddeden oluşan ve dönemin Fransız Büyükelçisi’nin deyişiyle Avrupa’nın lağımı dediği Frenk Mahallesi oluşmuştur. Bölge yoğun biçimde çoğu tek veya iki katlı, ahşap ve toprağın samanla karıştırıldığı bir malzemeden yapılan evlerle kaplıdır. Bu yapılar sık sık büyük yangınlara neden olmaktadır. 1810 yılında meydana gelen yangın birkaç saat içinde yüzlerce yapının yok olmasına neden olur. 1811 yıllındaki yangın ise bir önceki yılın afetinden kurtulan yapılar yok eder. 1800’lü yılların başında Pera’nın belli başlı yapıları Fransız, İngiliz, Venedik ve Hollanda büyükelçilikleridir.
Dönemin tanığı Tancoigne, Galatasarayı’ndan bahsederken, bu okula ulaşmak için kasap, manav ve balıkçıların oluşturduğu Pera pazarının içinden geçmek gerektiğini söyler. Haftanın belirli günleri burada bir çiçek pazarı kurulmaktadır [Tancoigne 2003, 100-102]. Anlaşılan bölgedeki Balık ve Çiçek Pazarları’nın geçmişi XIX. yüzyıl başlarına kadar uzanmaktadır.
Sultan II. Mahmud (1808-1839) döneminde özellikle Yeniçeriliğin kaldırılmasıyla (1826) imparatorluk başkentinde reform çalışmaları hızlanır. 18 Nisan 1826 günü açılışı yapılan Nusretiye Camii, şehrin karşı yakasına gösterilen ilginin bir göstergesidir.
Tarih boyunca Galata’nın önemli bir sorunlarından biri de şehir ile bağlantısının ancak deniz yoluyla sağlanmasıdır. Geçiş parası alınmadığı için Hayrâtiye adı ile anılan Azapkapı ile Unkapanı arasında inşa edilen Cisr-i Atik (Eski köprü), 3 Eylül 1836 (6 Ekim 1836) günü hizmete açılır [Evren 1994, 36-60]. Kısa süre sonra Bezmi Âlem Valide Sultan tarafından yaptırılan ve 1845 yılında açılışı yapılan Valide Köprüsü veya Cisr-i Cedid (Yeni Köprü) adıyla anılan ikinci bir köprü bu kere Karaköy ile Eminönü arasındaki bağlantıyı sağlayacaktır. Ulaşımın kolayca sağlanması muhafazakâr İstanbul’a nazaran yüzyıllardır dışa açık ve şehrin, hatta tüm Osmanlı coğrafyasının batıdan gelen yeniliklerin ilk uygulamaya konduğu bölgenin hızla gelişmesini sağlar.
Kırım Savaşı döneminde Beyoğlu
Kırım Savaşı (1854-1856) sırasında İstanbul’da özellikle de Beyoğlu Bölgesi’nde ikamet eden veya elçilikleri ziyaret eden çok sayıdaki batılı bölgenin pis ve belediye hizmetlerinin yeterli olmadığı görüşündedir (Hornby 2007, 175-192). Yaz aylarında Sultan II. Mahmud’un Eski Beşiktaş Sarayı’nda ikamet ettiği ve saltanat merkezinin bu saray olduğu bilinmektedir. 3 Kasım 1839 Gülhane Hatt-ı Hümayun’u ve 16 Şubat 1856 Tanzimat Fermanı imparatorluk yönetiminde yeni bir anlayışın ortaya çıkmaya başladığını göstermektedir.
Bu reformların, yüzyılların Topkapı Sarayı yaşantısı ile devreye sokulması zordur. İmparatorluğun yeni bir yüze yeni bir yaşama uyumu gereği ortaya çıkar. Bu nedenle 1846 yıllında yapımına başlanan ve günümüzde Dolmabahçe Sarayı olarak bilinen Beşiktaş Sahil Saray-ı Hümayun’u 10 Haziran 1856 Cuma günü yapılan tören ile kullanılmaya başlanır. Dört yüz yıldır suriçinde bulunan İmparatorluğun yönetim merkezi, artık şehrin yeniliklere daha açık ve gelişen bu bölgesine taşınmaktadır.
Bundan böyle Beyoğlu Bölgesi hızla yeni ortaya çıkan teknolojik gelişmelere açılacaktır. İlk Gazhane Tesisi 1853’de inşası devam eden sarayın aydınlatma ihtiyacını karşılamak için Dolmabahçe Vadisi’ne inşa edilir. Bu tesis aynı zamanda İstanbul’un aydınlatılan tek caddesi olan Grand Rue de Pera’ya (İstiklal Caddesi) hizmet edecektir.
15 Ağustos 1855 günü İstanbul Şehremaneti Dairesi kurulur, on iki üyeli bir meclisi olan bu kurumun Şehremini adı ile anılan bir de başkanı bulunmaktadır. Kısa süreli bir teşkilatlanma sonrası, 1857 tarihli nizamname ile İstanbul 14 Belediye Dairesi’ne ayrılır. Bundan böyle Altıncı Daire adı ile anılacak olan belediye Pera, Galata ve Tophane bölgesini kapsamaktadır. Örnek belediye olarak çalışmaya başlayan bu kurumdan edinilecek tecrübelere göre diğer dairelerin de faaliyete geçmesine karar verilir.
Belediye bölgelerinin belirlenmesinde de bu alanlarda yaşayanlara dikkat edildiği anlaşılmaktadır. Örneğin Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu Kasımpaşa ve ötesindeki yerleşmeler Beşinci Daire adı ile kurulması düşünülen belediye sınırları içine alınmıştır. Altıncı Daire’nin ilk icraatlarından biri kapsadığı alanın kadastro çalışmaları yapmak, ana arterleri genişletmek, su ve kanalizasyon sistemlerinin kurulması, sokakların havagazı ile aydınlatılması için çalışmalar yapmak olur.
1864 yılında Altıncı Daire’nin en önemli uygulaması gündeme gelir. Server Efendi’nin başkanlığındaki Belediye Meclisi kararıyla Galata Surları’nın yıkımına başlanır. Bu yıkım faaliyeti, bazı kişilerin muhalefetine rağmen 1868 yılına kadar devam eder. 5 Haziran 1870 Pazar günü Bülbül Mahallesi Valide Çeşmesi / Feridiye Sokak’ta başlayan Büyük Beyoğlu yangını [Genim 2014] bundan böyle Altıncı Daire sınırları içinde yapılacak yapıların kagir olması gerektiği konusunda kakar alınmasına neden olacaktır.
1877 yılına kadar bağımsız olarak çalışan Altıncı Daire bu tarihte yürürlüğe giren Dersaadet Belediye Kanunu ile şehrin yirmi daireye bölünmesi sonrası bağımsızlığı yitirir. Kısa süre sonra Edouard Blacque Bey’in ilk başkanlığı (1879-1883) sırasında ise günümüzde de kullanılmakta olan Belediye Başkanlığı Binası (Hotel de Ville) İtalyan asıllı mimar Barborini tarafından inşa edilir. Bu sırada Altıncı Daire yetki alanı olarak belirlenen bölgede 88 mahalle ve 16.325 hane bulunmaktadır [İşli 2002, 74 vd.]. Bu mahalleler arasında bulunan Tatavla ve Hüseyin Ağa 1.250’şer hane ile İstanbul’un en büyük iki mahallesi olarak dikkat çekicidir. Kısa süre sonra daire sayısının çokluğunun getirdiği sakıncalar nedeniyle belediye adeti ona indirilecek ve Boğaziçi’nin kıyı kesiminde bulunan Beşiktaş ve Yeniköy Daireleri dışında tüm Rumeli yakası Beyoğlu Belediyesi’nin yetki alanı içine alınacaktır.
Şehir genişliyor, toplu taşıma başlıyor
XX. yüzyıl başlarında Beyoğlu yerleşmesi Haliç kıyısı boyunca Kağıthane’den Sarıyer’e, Galata’dan ise Şişli’ye kadar büyük bir alana yayılır. Toplu taşıma (tramvay) imkânına kavuşan Tatavla Köyü de artık Beyoğlu ile organik bağları olan bir mahalle haline gelir. Geleneksel yaşantısını sürdüren şehrin hemen karşısında ona iki köprü ile bağlı, yürüme mesafesinde yaşantısı, yapılanması ve dünyayı algılama anlayışıyla farklı bir yerleşme giderek gelişmektedir.
Uzun bir süre Bizans’a karşı bir Ceneviz Kolonisi olarak farklı bir yaşam sürdüren Galata, bu kere Beyoğlu olarak Osmanlı’ya karşı farklı bir dünya görüşü içinde yeni bir yaşantı sürdürmeye çalışmaktadır. Ege adalarının kaybı, Osmanlı’nın Akdeniz ticaretinden aldığı payın azalması Galata’nın liman olarak önemini azaltır.
1917 Ekim Devrimi sonrası şehre gelen Beyaz Rusların getirdiği hareketlenmeyle Beyoğlu bir kere daha büyük bir yoğunluk kazanır, eğlenmeyi seven, dışarda yemek yeme kültürü olan bu insanlar kısa süre içinde kendi işyerlerini kurarlar ve Beyoğlu’nda yeni bir devir başlar. Ancak bu yenilenme ve hareketlilik uzun süreli olmaz. 18 Ekim 1918 günü İstanbul işgal edilir. Eski şehrin mutsuzluğuna karşı, çoğunlukla gayrimüslim tebaanın yaşadığı Galata, Beyoğlu, Şişli ve Tatavla yerleşmelerinde ise hayat bütün hızı ile devam etmektedir.
Cumhuriyet ve Beyoğlu
29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan edilir, Ankara başkent olur. Bundan böyle büyük bir coğrafyada egemenlik sürdüren, binlerce yılın başşehri İstanbul bu vasfını kaybeder, elbette Beyoğlu da bu kayıptan nasibini alır. Bundan böyle yavaş yavaş tüm elçilikler Ankara’ya taşınacak ve görkemli elçilikler birer konsolosluğa dönüşecektir. 1927 sayımına göre İstanbul Şehremaneti sınırları içinde yaşayan nüfus 742.763’dür ve bu nüfusun %39.5’unu teşkil eden 294.025 kişi ise Beyoğlu Bölgesi’nde ikamet etmektedir. Ancak bu sıralarda Beyoğlu, Kağıthane Deresi’nden Karadeniz’e ulaşan bir hattın, Boğaziçi’ne doğru olan tüm doğu bölümünü kapsamaktadır.
1924 yılından itibaren Beyoğlu Bölgesi için yeni çalışmalara başlanır. Şehremini Emin Erkul (1924-1928) döneminde, 8 Ağustos 1928 günü, küçük bir meydan olarak düzenlenen bir alanda Taksim Cumhuriyet Anıtı’nın açılışı yapılır. Hemen hemen aynı tarihlerde Topçu Kışlası’nın karşısında talim yeri olarak kullanılan alan da imara açılır ve Talimhane semti oluşmaya başlar.
İlk Belediyeler Kanunu
3 Nisan 1930 günü Cumhuriyet döneminin ilk Belediyeler kanunu yürürlüğe girer. Hemen akabinde, 21 Mayıs 1930 tarih ve 1612 sayılı kanunla Beyoğlu İlçesi üçe bölünerek Beşiktaş ile Sarıyer ilçeleri oluşturulur. Beyoğlu İlçesi, altı nahiyeye bölünür: Beyoğlu Merkez, Galata, Kasımpaşa, Hasköy, Şişli ve Taksim nahiyeleri [Ergin 1934, 197].
1930’lu yılların ilk yarısında İstanbul’un imarı ve planlaması için bir dizi çalışma yapılır. J.H. Lambert, Herman Elgötz gibi şehirciler Beyoğlu Bölgesi için geniş caddeler ve radikal müdahaleler içeren önerileriler hazırlarlar. 1936-1951 yılları arasında İstanbul’daki planlama çalışmalarını yöneten Henri Prost’un hazırladığı ve 29 Nisan 1938 günün onaylanarak yürürlüğe giren 1/5000 ölçekli Nazım Plan’da da Beyoğlu için yeni öneriler bulunmaktadır.
Bu plan gereğince ilk uygulama Şişhane Meydanı’ndan Meşrutiyet Caddesi’ne paralel olarak İngiliz Konsolosluğu önüne kadar yapılan Refik Saydam Caddesi’dir. 1920’li yılların ilk yarısından itibaren boşaltılarak kaderine terk edilen ve bir dönem futbol stadı olarak kullanılan Taksim Topçu Kışlası’nın yıkılarak yerine bir İnönü Gezisi adı ile anılan ve Nişantaşı’na kadar uzanan bir park yapılmasına başlanır.
Prost Planı’nın en önemli özelliği Dolmabahçe Vadisi’nin 2. Numaralı Kentsel park olarak ayrılmasıdır. 1937 yılında vadinin deniz yönünde yer alan Dolmabahçe Sarayı Has Ahırları ve Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde yapılan Tiyatro Binası yıkılır ve 19 Mayıs 1947 tarihinde kısmen açılışı yapılan İnönü Stadı’nın yapımına başlanır.
1939-1949 yıllarında arasında kentsel park içinde Spor Sergi Sarayı ve Açık Hava Tiyatrosu inşa edilir. İstanbul’un fethinin 500. Yıl dönümü münasebetiyle yapımına karar verilen ve projeleri Rüknettin Güney ve Feridun Kip tarafından hazırlanan ve daha sonraları Atatürk Kültür Merkezi adını alacak olan İstanbul Opera Sarayı’nın 29 Mayıs 1946 günü temeli atılır.
Bir dönemin örnek yapısı olarak nitelenen ve Sedad Hakkı Eldem tarafından projelendirilen Taşlık Kahvesi de 1948 yılında kullanıma açılır.
İstanbul’un yıldızı tekrar parlıyor
Cumhuriyetin İstanbul’u kısa bir süreliğine kayıp ettiği cazibesine tekrar kavuşmaktadır. 1946 yılından itibaren yetersiz imar planlaması nedeniyle öncelikle Kazlıçeşme-Zeytinburnu çevresinde ilk gecekondular yapılmaya başlar. Kısa süre içinde bu salgın Kasımpaşa Vadisi’nin Okmeydanı yamaçlarına da sirayet eder.
14 Mayıs 1950 Genel seçimleri sonucu Türkiye çok partili demokratik hayat ile tanışır. Yeni yaşam şekli, sanayileşme çabaları iç göçü tetikler ve İstanbul’da herhangi bir plana bağlı olmaksızın yeni yerleşim alanları teşekkül etmeye başlar. Beşiktaş ve Sarıyer gibi büyük alanları kayıp etmesine rağmen, 1950 yılında Beyoğlu nüfusu 279.238 olarak tespit edilir. Anlaşılan hızla gelişen bu iç göçten Beyoğlu’da nasibini almaktadır.
Bu dönemde Taksim bölgesi dışında ilçenin diğer bölgelerinde önemli bir yapı faaliyeti gözlenmez. 1 Haziran 1954 tarih ve 6324 sayılı kanunla Şişli ilçe statüsüne kavuşur ve Beyoğlu önemli bir alanı daha kayıp eder. Bu durumda Beyoğlu’nun gelişim alanları yalnızca Kasımpaşa Vadisi ve Haliç’in yamaçları olarak küçülür.
Büyük Yıkım 6-7 Eylül
6-7 Eylül 1955 olayları Beyoğlu Bölgesi için büyük bir yıkım olur. Çok uzun bir dönemdir, İmparatorluğun ve Cumhuriyetin batıya açık yüzü tahrip edilir, yakılır, yıkılır. Bir gece boyu süren bu olaylar sonucu toplumun renkleri yok olur, bir kırgınlık, boş vermişlik oluşmuş, aidiyet duygusu kaybolmuştur.
1956 yılından itibaren merkezi hükümet İstanbul’da Prost planlarını uygulamaya başlar. Karaköy Meydanı, Karaköy, Dolmabahçe arasındaki yol genişletme çalışmaları, Salı Pazarı Liman Tesisleri, Taksim Meydanı’nın yeniden düzenlemesi çalışmaları Beyoğlu Bölgesi’nde yapılan çalışmalardır. Bu arada özellikle Kemeraltı ve Meclis-i Mebusan Caddelerinin genişletilmesi sırasında pek çok yapı da ortadan kaldırılır.
12 Ağustos 1960 günü tramvaylar seferlerine son verilir. Bundan böyle toplu ulaşım otobüs ve troleybüslerle yapılacaktır. 23.6.1965 günü kabul edilen ve 2 Ocak 1966 günü yürürlüğe giren 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu ile artık yap sat devri başlar. 1960 ve 19760’li yıllar bir anlamda İstanbul’un kendi yağı ile kavrulduğu dönemlerdir. Merkezi yönetimdeki siyasal kargaşa İstanbul’a da sirayet eder ve nerede ise hiçbir şey yapılmaz. Herkes kendi bildiğine yaşamaya ve yaşamak için gereken yapıları yapmaya devam eder.
Başıboş büyüme
1984 öncesi İstanbul belediye sınırları dar bir alanı kapsamaktadır. Fatih, Eyüp, Beyoğlu, Boğaziçi ilçeleri, Kadıköy ve Adalar. Örneğin Belediye sınırları Bakırköy ve Eyüp’ün bir kısmını kapsamakla birlikte bu ilçelere ait büyük bir alan belde belediyeleri tarafından sözde denetlenmekteydi. Şehrin çeperinde yer alan ve kendi bildiğine gelişen bu yerleşmelerin getirdiği olumsuz yerleşme düzeni kaçınılmaz olarak Beyoğlu Bölgesi’ne de sirayet edecek ve özellikle Haliç yamaçları hızla iskân edilecektir. İstanbul’un yüzölçümü 5.461 km2 olup, Beyoğlu (8.76 km2) bu alanın 0.016’sına yani binde 16’sına tekabül etmektedir.
1982 Anayasası’nın yerel yönetimlerle ilgili maddesine eklenen “büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri kurulabilir” cümlesinin desteğiyle,1970’lerden itibaren başkent Ankara’da seçilmişler ve atanmışların gösterdiği çabalar, en büyük kentlerin çevresindeki küçük belediyelerce gelişiminin kısıtlanması, I. Özal Hükümeti’nin hızlı irade ortaya koyması sonucu 195 sayılı Büyük Şehir Belediyeleri’nin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyle (KHK) Mart 1984’de üç il merkezinde iki kademeli büyükşehir belediyesi sistemine geçildi.
Aynı yıl çıkartılan 3030 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve onun uygulama yönetmeliği ile sistemin kurumsal ve hukuksal temelleri sağlamlaştırıldı. Bundan böyle Beyoğlu İlçesi bir şube müdürlüğünden belirli oranda bağımsız bir belediye yönetimine kavuştu.
Bağımsız Beyoğlu Belediyesi
25 Mart 1984 günü yapılan yerel seçimler sonucu Haluk Öztürkatalay Belediye Başkanı seçildi. 1877’den beri bağımsız çalışma olanağını kaybetmiş olan Beyoğlu Belediyesi yüz yılı aşkın bir süre sonra, belirli oranda bir bağımsızlık kazanacaktır. Daha sonra sırasıyla birer dönem Hüseyin Aslan, Nusret Bayraktar ve Kadir Topbaş Beyoğlu Belediye Başkanlığı görevinde bulundular.
28 Mart 2004 günü yapılan yerel yönetim seçimlerinde Ahmet Misbah Demircan AKParti adayı olarak Beyoğlu Belediye Başkanı seçildi. Gerek yeni teşekkül eden bir birim olması, gerekse bu dönem başkanlarının beş yıl gibi kısa bir süre iş başında kalmaları ve çoğunlukla görev yaptıkları dönemde merkezi yönetim ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile uyum içinde çalışamamaları nedeniyle Beyoğlu Bölgesi’nde, 1940’lı yılların başında açılan Refik Saydam Caddesi’ni Taksim Meydanı’na bağlayan Tarlabaşı Bulvarı’nın açılması, Karaköy-Azapkapı arasında bazı kamulaştırmalar ve İstiklal Caddesi’nin araç trafiğine kapatılması dışında kayıta değer bir değişim yaşanmaz.
Bu arada 1984-1989 arasındaki dönemde Haliç kıyısındaki yıkımlar sonrası yapılan Rahmi Koç Sanayi Müzesi ile 2003 yılında ziyarete açılan Miniatürk yalnızca Beyoğlu’na değil, tüm ülkeye hizmet veren başarılı projeler olarak dikkat çeker. 2004 sonrası Sütlüce Mezbahası’nı yenileme ve Kongre Merkezi olarak düzenleme çalışmaları tamamlanır.
Yeniden hayat kazanan Beyoğlu
Ahmet Misbah Demircan’ın on beş yıllık başkanlık döneminde Beyoğlu yeniden hayat kazanmaya başladı. Bu dönemde yapılan önemli bir çalışma 16.6.2006 tarih ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkındaki Kanun’dur Kısaca Yenileme Kanunu olarak söz edilen bu kanun Ahmet Misbah Demircan’ın başkan seçildikten kısa bir süre sonra kurduğu bir çalışma grubu tarafından hazırlanarak dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın desteğiyle bir kanun haline getirildi.
Başlangıçta yalnızca bir çöküntü bölgesi olan Tarlabaşı Bölgesi’nin yeniden düzenlenmesi için düşünülen bu kanun, duyulan ihtiyaç nedeniyle tüm ülkeyi kapsar hale getirildi. Dokuz adayı kapsayacak şekilde başlayan projelendirme çalışmaları bütün karşı çıkmalara rağmen uygulanmaya başlandı ve halen iki adada inşaat faaliyetleri tamamlandı.
Ahmet Misbah Demircan dönemi Beyoğlu’da aynı zamanda Meşrutiyet Caddesi ve İstiklal Caddeleri üzerinde çok sayıda yapının yenilenmesi demektir. İlk açılışı yapılan yapı, projesi M. Sinan Genim tarafından yapılan ve 8 Haziran 2005 tarihinde ziyarete açılan Pera Müzesi’dir. Kısa süre sonra 2007 yılında aynı cadde üzerinde İstanbul Araştırmaları Enstitüsü hizmete girdi.
2012 yılında mimar Fahrettin Ayanlar tarafından projelendirilen Koç Üniversitesi ANAMED Binası’nın açılışı yapıldı. Kısa süre sonra Han Tümertekin tarafından projelendirilen Salt İstiklal, Mehmet Kütükçüoğlu tarafından projelendirilen Yapı Kredi Kültür Merkezi, M. Sinan Genim tarafından projelendirilen Galatasaray Üniversitesi Kültür Sanat Merkezi’nin yanı sıra Borusan Beyoğlu, Serkldoryan (Cercle d’Orient)-Emek Sineması, Saray Sineması, Narmanlı Han gibi yapılar Beyoğlu’nun kültür ve sanat hayatının renklenmesine katıda bulunmaya başladılar.
Taksim Meydanı da yenileniyor
Bu arada Taksim Meydanı yeniden düzenlendi ve araç trafiğinden büyük ölçüde arındırıldı. Meydana bakan ve uzun süredir boş bulunan Maksem binası sergi salonu olarak düzenlenerek ziyarete açıldı. Hemen arkasında eski Taksim Mescidi’nin yerine, projesi Şefik Birkiye tarafından hazırlanan yeni Taksim Camii’nin yapımına başlandı.
Bir dönem çoğunlukla olarak konut olarak kullanılan yapılarla dolu olan Talimhane Bölgesi’nde oteller yapılmaya başlandı ve kısa süre içinde bölgenin karakteri değişerek geceleri de yaşanabilen oteller bölgesine dönüştü. Bu bölgenin sınırlarını oluşturan ve projesi mimar Doğan Tekeli tarafından oluşturulan Habertürk Binası ve devamında Barcelo Otel inşa edildi. Taksim’den Gümüşsuyu’na doğru inen yolun başlarında yer alan ve uzun bir süredir bir mezbelelik halinde bulunan eski Park Otel arazisinde, CVK Otel’in yapımı tamamlandı.
Meşrutiyet Caddesi aksında ise bir dönemin ünlü Pera Palas Oteli uzun süreli bir restorasyon sonrası yeniden çağdaş olanaklarla hizmet vermeye başladı. Hemen yanında yer alan eski Amerikan Konsolosluğu Binası ise Soho House olarak düzenlendi. Yenilenen ve başarılı eklentiler ile örnek bir restorasyon olarak görülen Beyoğlu Belediye Başkanlığı Binası bölgenin diğer yapılarının da yenilenmesine yol açtı.
Devam eden yenilenmeler
2010 yılında Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla 14.234 seyirci kapasiteli Kasımpaşa Recep Tayyip Erdoğan Stadı seyirciyle buluştu. 43 yıl aradan sonra, 2007-2008 Turkcell Süper Ligine yükselen Kasımpaşa Spor Kulübü aynı yıl küme düştü, fakat yeni stadın verdiği dinamizm ile 2012-2013 yılında tekrar Süper Lige yükselme başarısını gösterdi ve o tarihten beri Süper Lig’te başarı ile yoluna devam etmekte.
Son olarak belirtmek isterim ki, bir belediye elbette kanunla belirtilen görevleri yerine getirmeye mecburdur. Ancak kanunlarla belirtilmeyen ancak toplumun dile getirmediği veya getiremediği, ancak yapıldığı zaman insanları mutlu eden görevleri de vardır. Ahmet Misbah Demircan döneminde beklenmeyen, ancak yapıldığı ve hatırlandığımız için mutlu olduğumuz bir icraatta Beyoğlu Nişanı’dır. Beyoğlu’na yaptıkları katkılar nedeniyle Sırasıyla rahmetli Ara Güler, Devrim Erbil ve M. Sinan Genim’e verilen bu ödüller için teşekkür dışında elimden bir şey gelmedi.
KAYNAKÇA
Akın 1994
Nur Akın, “Beyoğlu”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II, İstanbul, 1994, s. 212-218.
Akın 2002
Nur Akın, Galata ve Pera, İstanbul, 2002.
Altunsu 1972
Abdülkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislâmları, Ankara, 1972.
Arrianus 2005
Lucius Flavius Arrianus, (Çev. Murat Arslan), Arrianus’un Karadeniz Seyahati, İstanbul, 2005.
Ayvansarâyî 2001
Ayvansarâyî Hüseyin Efendi, (Haz. Ahmed Nezih Galitekin), İstanbul Camileri, İstanbul, 2001.
Ayverdi 1958
Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri, Şehrin İskânı ve Nüfusu, Ankara, 1958.
Ayverdi 1973
Ekrem Hakkı Ayverdi, Osmanlı Mi’mârîsinde Fâtih Devri III, İstanbul, 1973.
Ayverdi 1974
Ekrem Hakkı Ayverdi, Osmanlı Mi’mârîsinde Fâtih Devri IV, İstanbul, 1974.
Beydilli 2001
Kemal Beydilli, Osmanlı Döneminde İmamlar ve Bir İmamın Günlüğü, İstanbul, 2001.
Beydilli 2010
Kemal Beydilli, “XV. Yüzyıl Bir İtalyan Hümanistinin Gözüyle İstanbul ve Ege Adaları”, Osmanlılar ve Avrupa, İstanbul, 2010, s. 65-90.
Broquière 2000
Bertrandon de la Broquière, (Çev. İlhan Arda), Denizaşırı Seyahat, İstanbul, 2000.
Cezar 1991
Mustafa Cezar, XIX. Yüzyıl Beyoğlusu, İstanbul, 1991.
Codex 8626
Codex Vindobonensis 8626, Nationalbibliothek, Viyana.
Çeçen 2000
Kâzım Çeçen, (Haz. Celâl Kolay), İstanbul’un Osmanlı Dönemi Su Yolları, İstanbul, 2000.
Denny 1970
Walter Denny, “A Sixteenth-Century Architectural Plan of İstanbul”, Ars Orientalis, Volume VIII, Berlin, 1979 , p. 49-63.
Dionysios 2010a
Dionysios Byzantios, (Çev. Mehmet Fatih Yavuz), Boğaziçi’nde Bir Gezinti, İstanbul, 2010.
Dionysios 2010b
Dionysios Byzantios, (Çev. Erendiz Özbayoğlu), Deniz Yoluyla Boğaz, İstanbul, 2010.
Eldem 1977
Sedad Hakkı Eldem, Sa’dabat, İstanbul, 1977.
Erdoğan 1958
Muzaffer Erdoğan, “Osmanlı Devrinde İstanbul Bahçeleri”, Vakıflar Dergisi: IV (1958), Ankara, s. 149-182.
Ergin 1934
Osman Nuri Ergin, İstanbul Şehir Rehberi, İstanbul, 1934.
Evliya 2003
Evliya Çelebi, (Haz. Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı), Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul, İstanbul, 2003.
Evren 1994
Burçak Evren, Galata Köprüleri Tarihi, İstanbul, 1994.
Eyice 1969
Semavi Eyice, Galata ve Kulesi, İstanbul, 1969.
Eyice 1994a
Semavi Eyice, “Galata”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, İstanbul, 1994, s. 348-349.
Eyice 1994c
Semavi Eyice, “Galata Kulesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, İstanbul, 1994,
s. 359-362.
Eyice 1994c
Semavi Eyice, “Arap Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I, İstanbul, 1994, s. 294-295.
Genim 1978
M. Sinan Genim, “Mihraplı ve Minberli Namazgâhlar, Fifth Internotional Congress of Turkish Art, Budapest, 1978, s. 339-345.
Genim 2004
M. Sinan Genim, “Beyoğlu’nun Yerleşim Tarihi”, Geçmişten Günümüze Beyoğlu, I, İstanbul, 2004, s. 15-70.
Genim 2014
M. Sinan Genim, “İstanbul’daki Britanya Sefarethanesi’nin Yangında Harap Olmasına Dair Belgeler”, TAÇ 02, İstanbul, Ocak-Mart 2014, Ek Kitapçık.
Gyllius 1997
Petrus Gyllius, (Çev. Erendiz Özbayoğlu), İstanbul’un Tarihi Eserleri, İstanbul, 1997.
Haskan 1995
Mehmet Mermi Haskan, İstanbul Hamamları, İstanbul, 1995.
Heredotos 1973
Heredotos, (Çev. Müntekim Ökmen), Herodot Tarihi, İstanbul, 1973.
Hornby 2007
Lady Hornby, (Çev. Kerem Işık), Kırım Savaşı Sırasında İstanbul, İstanbul, 2007.
İbn Battûta 2000
Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, İbn Battûta Seyahatnâmesi, İstanbul, 2000.
İşli 2002
E. Nedret İşli, “İstanbul’un Mahalle İsimlerine Ait Kaynaklar ve 1876-1877 Tarihli Esâmi-i Mahallât, İstanbul, 40, İstanbul, Ocak 2002, s. 71-77.
Kaplan 1999
Michel Kaplan, Bizans’ın Altınları, İstanbul, 1999.
Katip Çelebi 2013
Katip Çelebi, (Ed. Said Öztürk), Cihannüma, İstanbul, 2013.
Koçu 1958
Reşad Ekrem Koçu, “Bostancıbaşı Defterleri”, İstanbul Enstitüsü Mecmuası IV, İstanbul, 1958.
Kommena 1996
Anna Kommena, Alexiad, İstanbul, 1996.
Kritovulos 2012
Kritovulos, (Çev. Ari Çokona), Kritovulos Tarihi, İstanbul, 2012.
Kuban 1996
Doğan Kuban, İstanbul Bir Kent Tarihi, İstanbul, 1996.
Kuran 1986
Abdullah Kuran, Mimar Sinan, İstanbul, 1986.
Matrakçı 1537
Matrakçı Nasuh, Mecmua-i Menazil, İ.Ü. Kitaplığı, T. 5954.
Müller-Wiener 2001
Wolfgang Müller-Wiener, (Çev. Ülker Sayın), İstanbul’un Tarihsel Topoğrafyası, İstanbul, 2001.
Öz 1965
Tahsin Öz, İstanbul Camileri II, İstanbul, 1965.
Palazzo 2014
P. Benedetto Palazzo O. P., (Çev. İ. Burhan Yentürk), Arap Camii veya Galata Saint Paul Kilisesi, İstanbul, 2014.
Prokopios 1994
Prokopios, (Çev. Erendiz Özbayoğlu), Yapılar (Birinci Kitap), İstanbul, 1994.
Schneider-Nomidis
A. M. Schneider-M. Is. Nomidis, Galata, İstanbul, 1944.
Schweigger 2014
Salomon Schweigger, 8Çev. Türkis Noyan), Sultanlar Kentine Yolculuk, İstanbul, 2014.
Strabon 2009
Strabon, (Çev. Adnan Pekman), Geographika, İstanbul, 2009.
Şemdânîzâde 1976
Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, (Haz. M. Münir Aktepe), Mür’i’t-Tevârih, İstanbul, 1976.
Tabula Peutingeriana
Tabula Peutingeriana, Constantinopolis Codex Vindobonensis 324, Nationalbibliothek, Viyana.
Tancoigne 2003
J.M. Tancoigne, (Çev. Ercan Eyüpoğlu), İzmir’e, Ege Adalarına ve Girit’e Seyahat, İstanbul, 2003.
Tanışık 1945
İbrahim Hilmi Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, İstanbul, 1945.
Tursun Bey 1977
Tursun Bey, (Haz. Mertol Tulum), Tâîh-i Ebü’’l-feth, İstanbul, 1977.
Villehardouin-Valenciennes 2001
Geoffroi de Villehardouin-Henri de Valenciennes, Konstantinopolis’te Haçlılar, İstanbul, 2001.