Bezmiâlem Valide Sultan Camii...
BEZMİÂLEM VALİDE SULTAN CAMİİ
Beyoğlu, 11, İstanbul, 2010, s. 22-33.
Her ne kadar halk arasında yaygın olarak Dolmabahçe Camii ismi kullanılırsa da, bu yapının gerçek adı Bezm-i âlem Valide Sultan Camii’dir. Sultan II. Mahmud’un kadınefendisi olan Bezm-i âlem Sultan aynı zamanda Sultan Abdülmecid’in de annesidir. Dolmabahçe Sarayı’nın güneyinde yapımına başlanan camii, Valide Sultan’ın vefatı (2 Mayıs 1853) üzerine oğlu Sultan Abdülmecid (1836-1861) tarafından tamamlatılarak, 23 Mart 1855 Cuma günü ibadete açılır.
Eski dönemlerde Osmanlı donanmasının bir bölümü kış aylarında günümüz Dolmabahçe Sarayı’nın bulunduğu koyda konaklamaktadır. Kaptanpaşalar sefere çıkmadan önce birkaç gün bu alanda ikamet etmekte ve resmî ziyafetler vermektedir. Denize dik inen tepelerle çevrili bu koyda yeterince düz alan bulunmaması nedeniyle, Sultan I. Ahmed (1603-1614) döneminde geniş bir alan elde etmek amacıyla koyun doldurulmasına karar verilir. Sadrazam Nasuh Paşa (Ağustos 1611-Ekim 1614) tarafından doldurularak Dolmabahçe adıyla anılan hasbahçe oluşturulur. Zaman içinde içerisine çeşitli köşk ve kasırların yapıldığı bu bahçeye, nihayetinde Dolmabahçe Sarayı inşa edilir.
Dolmabahçe Sarayı’nın inşası ile birlikte Osmanlı hanedanı dört yüz yıla yakın süredir kullanmakta olduğu Topkapı Sarayı’nı terk ederek bu saraya taşınır. XIX. yüzyılın ortalarında Dolmabahçe çevresinde, yapımına yeni başlanan Ortaköy Camii dışında tek bir selatin camii, Nusretiye Camii bulunmaktadır. Muhtemelen saraya yakın büyük bir camii olması gerektiğini düşünen Valide Sultan bu caminin yapımını başlatır.
Dönemin pek çok anıtsal yapısı gibi seçmeci (eklektik) özeliklere sahip olan bu yapı, ana mekân olarak net bir planlama anlayışına sahiptir. Buna karşın, yol tarafında yer alan iki katlı Hünkâr Mahfili, kıyıda konumlanan 25 x 25 metre ebatlarındaki cami mekânına yapıştırılmış gibi durmaktadır. Yapının, köşelerindeki dört ayağa oturan büyük kemerlere taşıtılan kubbe, büyük ve kesintisiz bir mekân elde edilmesine olanak vermiştir. Bu nedenle caminin içi ferah ve aydınlıktır.
Aynı kıyıda bulunan Nusretiye ve hemen hemen aynı tarihlerde tamamlanan Ortaköy Camii (26 Aralık 1854) ile benzerlikler taşıyan Dolmabahçe Camii’nin mimarının Garabet Balyan olduğu söylenirse de, yapının mimarı hakkında tereddütler vardır. Yüksek kütlesi nedeniyle minarelerine asılan mahyaların denizden görülmesi için tek şerefeli minareleri, ince ve uzun yapılmıştır.
Ne yazık ki Dolmabahçe Camii, Nusretiye Camii gibi orijinal planlamasında var olan avlusunu kaybetmiştir. 1937 yılında İnönü Stadı’nın inşası sırasında, Taksim Kabataş bağlantısı nedeniyle genişletilen yol, avlu duvarlarının yıkımına ve avlunun büyük bir bölümünün yola katılmasına neden olur. Daha önceleri ikisi yola, biri Dolmabahçe Meydanı’na bakan üç giriş kapısı olan avlunun, meydana bakan kapısı üzerinde metni Ziver Paşa’ya hattı ise Ali Haydar Efendi’ye ait olan dört beyitlik bir kitabe bulunmaktaydı. Kıble duvarı denize paralel olan caminin bir yanı Dolmabahçe Meydanı’na bakmakta, diğer yanında ise Sandal-ı Hümâyun binası bulunmaktaydı. Hâlen, eskiden Sandal-ı Hümâyun binasının girişinin açıldığı küçük liman camii hemen bitişiğinde varlığını korumaya devam etmektedir.
Günümüze erişmemekle birlikte cami ile meydan arasında, bir dönem tek katlı, daha sonraları üzerine bir kat daha ilave edilen Dolmabahçe Karakolu bulunmaktaydı. Zaman içinde harap olduğu için yıkılan bu yapının yerinde bugün yol tarafından taşınan muvakkithane bulunmaktadır. Avlu kapısının üzerinde bulunan kitabe ise caminin deniz yönünde kıble duvarına dayalı olarak durmaktadır.
Bir dönem Deniz Müzesi olarak ta kullanılan yapı, hâlen İstanbul’un Rumeli Yakası'nın en görkemli camilerinden biri olarak ibadete açıktır...