Sarây-i Atîk - Eski Saray...
AnasayfaMedyaYayımlar ve Bildiriler

Sarây-i Atîk - Eski Saray...

KAYDIRIN

< Geri dönün

Cristoforo Buondelmonti, Constantinople Ensenius, 1420

SARÂY-İ ATÎK - ESKİ SARAY

Turing, 418, İstanbul, Haziran 2024, s. 24-27.

İstanbul’da gerek Roma gerekse Osmanlı döneminden kalma çok sayıda saray bulunmaktadır. Bu kez sizlere Türklerin, İstanbul’da yaptığı ilk saray olan ve ne yazık ki günümüze ulaşmayan bir yapılar topluluğundan bahsetmek istiyorum. Günümüzde İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüsü olarak kullanılan alan Fatih Sultan Mehmed döneminde (1451-1481) inşa edilen ilk sarayın bir bölümünün bulunduğu bölgedir.

Kritovulos 1455-1456 yılı vukuatı içinde Fatih Sultan Mehmed’in, kışı geçirmek için İstanbul’a döndüğünden; “Sultan, Polis’e vardığında, görkemli sarayının tamamlandığını, Hrysi Pyli’deki (Altın Kapı / Yedikule Hisarı) hisarın ve surların güzel bir şekilde inşa edildiğini gördü” sözleriyle bahsetmektedir. Daha sonra Fatih Sultan Mehmed’in saltanatının dokuzuncu yılında, 1458-1459’da “Eski Byzantion’un denize açılan akropolünde, her açıdan eskilerinden daha üstün, güzellik, büyüklük, gösteriş ve zarafet açısından daha da hayranlık uyandırıcı bir saray inşa edilmesini emretti” açıklamasını takiben bu sarayın 1465 yılında bittiğini belirtir. Dönemin bir diğer tanığı olan Mikhaèl Dukas; Yedikule Hisarı’nın yapımına 1456 yılında başlandığını belirtmekte olup herhangi bir saray yapısından bahsetmez.

Franz Babinger’in 1953 yılında, İstanbul’un fethinin 500. Yıldönümü münasebetiyle yayımladığı “Mehmed der Eroberer und seine Zeit” isimli kitabında Eski Sarayı; “Sultan’ın yine aynı yıl içinde İstanbul’da, eskiden Theodosius Forumu’nun bulunduğu yerde (Büyük Leon buraya şehrin hükümet binasını, Tauro’daki Palatium’u yaptırmıştı) bir saray inşa ettirmeye karar verdiği anlaşılıyor. Mehmed’in imparatorluğu içinden idare edeceği sarayı yaptıracak yeri, bu nedenle seçtiği farz edilmiştir. Ama bu tamamen hayal ürünüdür. Şehrin en güzel birkaç mekânından biri olan o yeri, hoşluğundan ve ihtişamından dolayı seçmişti muhtemelen.

Eski Saray’ın inşası dört yılda tamamlandı. Oldukça geniş bir araziye kurulmuş, yüksek bir duvarla çevrelenmişti. Bu araziye her türden bina yapılmıştı. Bu binalar birkaç yıl sonra asıl yapılma amaçları dışında kullanılmaya başlandı. Sonraki yıllarda, eski sarayda yalnızca imparatorluk haremi kalmaya başladı. Mehmed genelde haftanın birkaç gecesini burada geçiriyordu. Mehmed’in büyük torunu Muhteşem Süleyman (1520-1566), sarayın arazisini, bir kısmını Süleymaniye Camii ile Şehzade Camii’nin inşasında kullanarak epey küçülttü. Sadrazamlarına da arazinin bir başka kısımlarında kendi saraylarını yaptırma yetkisi verdi. Saray 1714’de yandı. II. Mahmud döneminde (1808-1839) yanan binaların yerine inşa edilen binalar, yine tahttan indirilmiş ya da ölmüş sultanların karıları için harem olarak kullanıldı. 1870’de yıkılmalarından çok sonra da Eski Saray olarak anıldılar. Bugün orada İstanbul Üniversitesi bulunmaktadır. Üniversite binaları, daha önce Harbiye Nezareti (Seraskerlik) olarak kullanılmıştı. Konstantiniyye fatihinin ilk sarayından eser kalmamıştır” sözleriyle anlatmaktadır. Ancak bu düşüncesini teyit edecek hiçbir kaynak bildirmez, bu nedenle Franz Babinger’in ifadelerini şüphe ile karşılamak ve bir düşünce düzeyinin üzerinde değerlendirmemek gerekir.

Dönemin olaylarını en yakından takip eden Tursun Bey, “Târîh-i Ebü’l-Feth” isimli eserinde Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’un onarımı için emirler verdiğini ve “Vüzerâ vü ümerâsına ve kullarına i’lâm ü i’lân itti ki, min ba’d tahtum İstanbul’dur.” dediğini söyler. Tursun Bey, “Bunun doğrulanması ve güçlendirilmesi için ‘İki berre iki bahre bakar yir’ seçip, insan tabiatının dört ana unsuruna benzer, dönüp duran gök gibi sağlam dört kenarlı duvar yaptırdı. Bir kısmı özel haremine ve bir kısmı kendi istirahati ile yakınlarının ve hizmetinde bulunanların rahatı için, hoş ve güzel saraylar köşkler inşa ettirdi, güvenilir ve dindar saray ağalarıyla koruma altına aldı.” açıklamasıyla Yeni Saray’dan mı bahsetmektedir, yoksa Eski Saray’dan mı? Doğrusu anlaşılması zor bir açıklama, ancak Fatih Sultan Mehmed döneminde Yeni Saray’da harem bulunmadığını bildiğimize göre bu tarifin Eski Saray için yapıldığını kabul etmek gerekir. Buna karşın “İki berre iki bahre bakar yir” sözünün bir karışıklığa neden olduğu da aşikârdır.

Diğer taraftan Tursun Bey’in kitabının daha sonraki bölümlerinde yer alan; “Bunun üzerine Galata karşısındaki Kostantiniyye kalesinin bir köşesinde Hz. Ebû Eyyûb-i Ensârî’nin mezarına, iskeleye, tophaneye, boğaza tümüyle limana ve iki kara ile iki denize bakan benzersiz bir yer seçti. Bağışının çekim güçleriyle Arap dünyasından, Acemistandan ve Rum uzman mimarlar ve mühendisler getirip, kendi yetkin aklı mimarının doğru yola kılavuzlayışıyla kısa süre içinde o hoş ve iç açıcı yer türlü sanatlarla güzelliğe bürünmüş ve eksiklik semtinden uzağa düşmüş, yani eksiksiz bir büyük saray ortaya çıktı.” sözlerini dikkate alırsak ilk açıklamanın Eski Saray için yapıldığını kabul etmek gerekir.

XV. yüzyıl içinde Eski Saray ile ilgili olarak yazılmış başkaca herhangi bir bilgiye ulaşamadık. Gülru Necipoğlu da Kritovulos’u esas alarak Eski Saray’ın 1455 yılında büyük ölçüde bitirilmiş olduğunu kabul eder. Muhtemelen yapının kullanıma alınması ile birlikte ortaya çıkan eksiklerin tamamlanmasının ise 1458 yılına kadar sürmüş olabileceğini belirtir.

XV. yüzyılın sonlarına doğru İstanbul’da içoğlan olarak bulunan Giovanni Maria Angiolello, Eski Sarayı; “Şimdi toplamda 300 kişi olan Türk Beyi’nin kadınları ve cariyelerinin yaşadığı saray kısmının düzeninden ve alış-verişlerinden biraz bahsetmek istiyorum. Buradaki bütün kadınlar sarayın bu bölümünde kapalı olarak yaşarlardı. Her birinin günlük aldığı ücret 4 gümüş akçeydi ve masrafları ödeniyordu. Ara sıra Türk Beyi kendilerine hediyeler ve bahşişler de veriyordu… Burada eskiden beri kalan kadınlar yeni gelenlere yol yordam öğretmekle görevliydiler. Öğrettikleri şeyler arasında konuşmak, okumak, Hz. Muhammed’in dininin esasları, dikiş dikmek, dantel örmek, arp çalmak, şarkı söylemek vardı. Ayrıca her birinin eğitimli olduğu konularda ayrı ayrı dersler veriliyordu…” sözleriyle anlatır. Anlaşılan bir dönem Eski Saray, kadınlar için, “Enderun” benzeri bir eğitim kurumu olarak da kullanılmaktadır.

XV. yüzyılda Eski Saray’a ait bir çizim de mevcuttur. Cristoforo Buondelmonti’nin 1420 yılına doğru yazdığı “Liber insularum Archipelagi” isimli kitabında bulunan İstanbul görünüşü daha sonraki yıllarda geliştirilerek tekrar tekrar basılır. Venedik Marciana Millî Kütüphanesinde bulunan erken tarihli nüshanın içerdiği yapılardan dolayı fetih öncesine ait olduğunu bilmekteyiz. Buna karşın Düsseldorf Üniversitesi Kütüphanesindeki yazmada bulunan İstanbul görünüşünün 1480 tarihli olduğu düşünülmektedir. Bu çizimde 34 numara ile işaretlenen yapılar topluluğunun Eski Sarayı belirttiği açıktır. Ön duvarı üzerinde “Claustrum Regianum Puelarum” yazısı okunan, yüksek duvarlarla çevrili alanın içinde kırma çatılı çok sayıda yapı ve sol köşesinde minare benzeri Theodosius Sütunu görülmektedir.

XVI. yüzyılın başlarında Giovanni Andrea Vavassore tarafından çizildiği söylenen, ama aslı 1479 tarihli kayıp bir çizime dayanan İstanbul görünüşünde, Eski Saray tüm haşmetiyle yer almaktadır. Yüksek duvarlarla çevrili, bozuk bir dikdörtgen şeklinde olan Eski Saray arazisinin içinde duvarla çevrili ikinci bir özel alan bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu alanın içinde anlaşıldığı kadarıyla bazı küçük yapıların yanı sıra üç katlı, çatısı kurşun kaplı büyük bir bina bulunmaktadır. Bu bölümün girişinin iki yanında birer kule olduğu görülmektedir. Dış avlunun sağına doğru iki kubbeli, önünde tek katlı bir yapının bulunduğu bina muhtemelen hamam olmalıdır. İç avluda hiç ağaç olmamasına karşın, dış avluda bazılarının servi olduğu çok sayıda ağaç bulunmaktadır. Bu görünüşün en enteresan yönü dış avlunun sol köşesinde görülmekte olan Theodosius Sütunu’dur. 1501 yılı dolaylarında Sultan II. Bayezid tarafından yıkıldığı bilinen bu sütunun varlığı, bu çizimin çoğunlukla kabul edildiği gibi 1520 tarihli olmadığını gösteren en önemli belgedir. Dış avlunun alt bölümünde görülmekte olan kuyu bileziğinin Evliya Çelebi’nin belirttiği “Hayat suyu” olması gerekir.

Matrakçı Nasuh’un 1537 tarihli İstanbul görünümünde, yüksek duvarlarla çevrili bir dikdörtgen olarak çizilen Eski Saray’ın iki avludan teşekkül ettiği açıklıkla belirtilmiştir. Vavassore’nin çiziminin aksine ilk avluda herhangi bir yapı gözükmemekte, bu bölüm ağaçlıklı bir bahçe olarak betimlenmektedir. Buna karşın ikinci avluda yer alan yapıların tümünün çatıları kurşun kaplıdır. Sol yanda dış avluya giriş sağlayan bir kapı, önde ise ikinci avluya giriş sağlayan bir diğer kapı yer almaktadır.

XVI. yüzyılın ortalarında Süleymaniye Külliyesi’nin (1551-1558) yapımı nedeniyle Eski Saray arazisinin büyük bir bölümünün bu yapılara tahsis edildiği, aynı dönemde yapılan vezir saraylarının da Eski Saray’ın bir bölüm arazisi üzerine inşa edildikleri söylenmektedir. Ancak Buondelmonti, Vavassore, Matrakçı Nasuh ve Hünernâme’de karşımıza çıkan görüntüler bu iddiaların (Bayezid Külliyesi’nin yapımı hariç) pek de gerçekçi olmadığını göstermektedir.

Eski Saray’ın uzun bir dönem harem olarak kullanıldığı inancı Evliya Çelebi’nin şu sözlerinden dolayı revaç bulmuştur; “… ama bu sarayda harem yapılmamıştır. Daha sonra Süleyman Han asrında harem yapıldı. Bir oda hadım ağalar. Bir oda hassa baltacıları, bir adalet köşkü, bir divanhane yapılıp, yedi vezir haftada dört gün divan olmak, padişah kanunu oldu.” Bu sözlerin doğru olmadığını Gülru Necipoğlu, “Kanûnî Sultan Süleyman’ın 1526-28 dolaylarında baş mimar Alaeddin’in gözetiminde yapılan yenileştirme esnasında başka binalarla birlikte Topkapı Sarayı’nda eskiden var olan bir Harem’i de yeniden yaptırdığını açıkça göstermektedir.” sözleriyle açıklamaktadır. Kritovulos da benzeri bir açıklama yaparak, Fatih Sultan Mehmed’in Yeni Saray’ını; “İçinde çok sayıda büyük, yüksek ve güzel kule, erkekler ve kadınlar için ayrı binalar, odalar, yemekhaneler, yatak odaları ve çok sayıda başka güzel odalarla çeşitli farklı binalar inşa edilmişti.” sözleriyle tarif etmektedir.

Dönemin bir diğer tanığı olan Promontorio ise; “Fatih’in haremindeki 400 kadından sadece 150’sinin Yeni Saray’da kaldığını; geriye kalan 250’sinin ise Eski Saray’da yaşadığını belirtmektedir… Promontorio ‘hanımların ikinci sarayı’ diye söz ettiği Eski Saray’ın Harem’i de hadımlarca yönetilirdi, ancak ağasının rütbesi Yeni Saray’dakinden düşüktü.” açıklamasını yapar.

Anlaşılan Eski Saray çoğu insanın düşündüğünün aksine bir dönem yalnızca harem olarak kullanılmamış olup farklı fonksiyonlara hizmet veren bir yapılar topluluğu olarak kullanılmıştır. Örneğin Angiolello ve Menavino, anneleriyle birlikte sancak beyi gönderilmeden önce, şehzadelerin Eski Saray’da yine anneleri tarafından yetiştirildiğini söylemektedirler.

27 Ramazan 946 / 5 Şubat 1540 gecesi Padişahın Edirne’de olduğu sırada, Eski Saray’da yangın çıkar ve saray baştan aşağı yanar. Padişahın emri üzerine saray kısa sürede yeniden yapılır. Bu yangın aynı zamanda bazı hukuki düzenlemeler yapılmasına yol açar. O güne kadar herhangi birinin evinde veya dükkânında yangın çıkarsa evin sahibi asılırdı. Bu hukuki düzenlemeye göre Eski Saray’da Padişahın evi sayılacağına göre, padişahın asılması mı gerekiyordu? Bunun imkânsız olduğu görülerek, asma adetinden vazgeçmek mecburiyeti doğmuş ve gereken hukuki düzenleme yapılmıştır. Eski Saray’da yapılan yeni yapıların Mimar Sinan’ın eseri olması gerekir. 1538 yılında Baş Mimar olan Sinan, saraya ait böylesi önemli yapıların inşasını bir başkasına bırakacak nitelikte bir insan değildir.

1581 tarihli Hünernâme albümündeki İstanbul çiziminde, Süleymaniye Külliyesi’nin yer almasına rağmen Eski Saray’ın kapladığı alanın hemen hiç küçülmediği görülmektedir.

Bu durumda yazılı metinlerde karşımıza çıkan terk işlemlerini acaba nasıl yorumlamak gerekir? Muhtemelen Sultan II. Bayezid Külliyesi’nin yapımı sırasında saray arazisinin bir kısmı terk edilmiş olsa bile Evliya Çelebi’nin; “Makbul Siyavuş Paşa, Yeniçeri Ağası, Lala Mustafa Paşa, Karamani Pir Mehmed Paşa, Mustafa Paşa sarayları ve imaretler bütün Eski Saray yerine yapılmıştır.” açıklamasının görsel belgeler ışığın da doğru olduğuna inanmak zordur. Bu çizimde Eski Saray yapıları öncekilerden farklı bir şekilde görülmekte olup 1540 yılında vuku bulan yangın sonrası yapılan yapıları yansıtmaktadır. Büyük bir olasılıkla gerek bu yangın gerekse Hürrem Sultan’ın sarayda kazandığı itibar nedeniyle bundan böyle Eski Saray, padişahın haremi olmaktan çıkmış ve eski padişahların eşlerinin bir nevi sürgün yeri olarak kullanılmaya başlanmıştır.

1544 ile 1547 yılları arasında İstanbul’da bulunan Petrus Gyllius, Theodosius Sütunu’nun nerede olduğunu araştırırken; “… birkaç yaşlı adamdan onun kuzeybatı yönünde, üçüncü tepenin en yüksek düzlüğünü içeren yayvan sırtta, Sultan Bayazıt tarafından yaptırılan yeni hamama yakın bir yerde yapılmış olduğunu öğrendim. Bayazıt, hamamı daha rahatlıkla yaptırabilmek için ben İstanbul’a gelmeden kırk yıl önce sütunu yıktırmıştır.” açıklamasını yapar. Bayezid Camii’nin yapımının başlangıç tarihi 1501’dir. Cristoforo Buondelmonti’nin 1480 yılına tarihlenen çizimi göz önüne alındığında, daha Sultan II. Bayezid döneminde (1481-1512) Eski Saray arazisinin bölünmeye başladığı anlaşılmaktadır.

XVI. yüzyılın ortalarında İstanbul’da bulunan Nicolas de Nicolay Fransa’nın İstanbul’daki büyükelçisi Aramon Senyörü Gabriel de Luetz’in 1551 yılında başlayan ikinci büyükelçilik görevi sırasında onun maiyetinde bulunuyordu. Hem çok iyi desen çizerdi hem de kusursuz bir haritacıydı, dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda yerleşme merkezlerini ve tahkimatları gözlemleyebilecek yetenekteydi. 20 Eylül 1551 günü İstanbul’a ulaşan Nicolas de Nicolay, bir süre kaldığı İstanbul’da önemli gözlemlerde bulunur; “Kentin tam ortasında Eski Saray bulunmaktadır. Bu saray ilk olarak II. Mehmed tarafından yaptırılmış ve kullanılmış, ardından yukarıda sözü edilen saray (Yeni Saray) yapılmıştır. Sarayın çevresi iki bin adım uzunluğundadır; çevreleyen duvarlar ise, on beş kulaç yüksekliğinde ve ona uygun kalınlıktadır. Duvarlarda kule yoktur. Sadece iki kapı vardır; biri genellikle açık olur ve haremağaları tarafından korunur. Diğeri ise hemen hemen hiç açılmaz, hep kapalı durur. Bu sarayda, odaları, mutfakları, diğer teçhizatları ile birbirinden ayrılmış küçük evler bulunur. Bu evlerde padişahın eşleri ve cariyeleri yaşar, sayıları iki yüzün üzerindedir.”

1578-1581 tarihleri arasında İstanbul’da bulunan Salomon Schweigger, Eski Sarayı; “Sultan Bayezid Camii yakınlarında ‘Eski Saray’ denilen bir Türk sarayı bulunmaktadır. Burası yüksek bir duvarla çevrili olduğundan, içerideki bina gözükmez. Padişahın eşi- maiyeti ve cariyelerle birlikte burada yaşar. Binaya dışırdan ne kadın girebilir ne de erkek; sadece padişah gelir ve birkaç gün kalır.” sözleriyle anlatır.

XVI. yüzyılın ortalarına doğru Melchior Lorichs’in çizdiği İstanbul panoramasında Eski Saray’da görülmektedir. Yüksek duvarlarla çevrili bahçenin sağ alt köşesinde kubbeli bir yapı, sağa doğru daha geride ise ikinci bir duvar ile çevrili yapılar topluluğu seçilmektedir.

XVI. yüzyılın sonlarına doğru çizilen anonim bir görünüşte, Süleymaniye Camii’nin soluna doğru yüksek duvarlarla çevrili yoğun ağaçlıklı alan ve onların gerisinde yer alan bir grup yapı Eski Saray’a aittir. Matrakçı Nasuh’un çiziminde belirttiği gibi çatıları kurşun kaplı değil, biri hariç hepsi kiremit kaplıdır. Bu çizimde görülen yapılar 1540 yılında vuku bulan yangın sonrası inşa edilen binalardır.

Michel Baudier 1626 yılında yayımladığı kitabında, Eski Saray’ın kare şeklinde ve çevresinin bir buçuk İtalyan mili olduğunu yazar; “Padişah, sükûnete ihtiyaç duyduğu zaman başka yerde bulamadığı rahatlığı burada birkaç gün geçirmekle elde eder.” Eski Saray’ın padişah ve saray mensuplarının ikametlerine layık bir büyüklükte ve güzellikte olduğunu latif bahçeleri, çeşmeleri, hamamları ve bir de camisi bulunduğunu söylemektedir. Padişaha mahsus olan ve muhteşem bir surette döşenmiş bulunan bir oda vardır.

XVII. yüzyıl ortalarındaki İstanbul’u anlatan Evliya Çelebi; “… Pozanti Kral o akar su üzere anılan büyük kiliseyi yaptı. Daha sonra Fatih o kiliseyi yıkıp yerine Eski Saray’ı H. 858 (1454) senesinde başlayıp H. 862 (1457-58) senesinde tamamladı. Burçsuz, bedensiz ve etrafı hendeksiz bir surdur, ama gayet sağlam yapılmıştır. Bütün duvarları kurşun ile kaplıdır. O asırda fırdolayı büyüklüğü 12.000 arşın idi.

Dörtgen şekilli taş yapı binadır. Bir köşesi Sultan Bayezid Kazancıları köşesinden tâ Miski Sabunu kapısına ulaşırdı. Oradan bir köşesi ta Dellâk Mustafa Paşa Sarayı’nda son bulurdu. Oradan bir köşesi Küçükpazar seddi ve sarnıcı üzere karar bulmuş idi. Hâlâ Yeniçeri Ağası Sarayı ve Siyavuş Paşa Sarayı yeri olarak anılan Eski Saray yerinde idi.

Ordan bir köşesi ta Tahtakale üstündeki sedden geçip yine Kazancı tacirleri köşesine kadar büyük bir saray inşa edip içinde çeşit çeşit sofalar, harem hücreleri ve türlü türlü maksureler, havuz ve şadırvanlar inşa edip Keykâvus mutfağı, hassa kileri ve 3.000 zülüfsüz baltacı hizmetçilerine pek çok odalar yapıldı. Bir ak ağa odası ve bir kara ağa odası yapıp hepsinin üzerine Dârüssaâde ağasını hâkim edip bütün hasekiler ile Fransa Kralının kızını da bu Eski Saray’a koyup haftada iki kere Yeni Saray’dan Eski Saray’a gelip o gece adalet ederdi.”

Anlaşılan Evliya Çelebi, Fatih Külliyesi’nin yapıldığı Aziz Havariyyun Kilisesi ile Forum Theodosius’u karıştırmaktadır. Eski Saray’ın bulunduğu bölgede bilinen bir kilise yoktur. Kentin Helenistik ve Roma nekropollerinin (mezarlık) merkezi olan bu alan, eskiden beri var olan caddenin (Via Egnatia) iki tarafını kaplamaktaydı. Constantinus döneminde bölge kente dahil edilir ve bir alan olarak düzenlenir. 372-373 yıllarında Valentinianus tarafından büyük bir çeşmenin yapımı ile birlikte alanın bir forum (Forum Theodosii) olarak inşasına başlanır. VIII. yüzyıldan itibaren hayvan pazarı olarak kullanılır. Latin İstilası sırasında büyük oranda tahrip edilen forumun özellikle bronz heykelleri değerli metal olarak kullanılmak üzere eritilir. Geriye kalan mermer kaideler ve mermer heykel parçaları ise Yunanlılar tarafından yok edilir. Fatih Sultan Mehmed’in, İstanbul’u fethettiği sırada anlaşılan forum ve çevresi büyük bir mezbelelik halinde olup şehirdeki en büyük boş ve ağaçlıklı alandır.

XVII. yüzyıl başlarında Johann Wilhelm Dilich’in İstanbul planında Eski Saray ayrıntılı bir şekilde belirtilmiştir. Bu çizimde de sarayın iç içe iki avludan teşekkül ettiği anlaşılmaktadır.

XVIII. yüzyıl başlarında önce Cornelius Loos, bir süre sonra Philipp Ferdinand von

Gudenus tarafından çizilen panoramalarda Eski Saray’ı görmek mümkündür. Özellikle Loos’un çiziminde, saray arazisi içinde yer alan yapılar daha net bir şekilde belli olmaktadır.

XVIII. yüzyılın sonlarına doğru yazdığı kitabında İnciciyan, Eski Sarayı;“Bu saray, Süleymaniye ve Bayezid camileri arasında, üçüncü tepenin üzerinde yapılmış ve gayri muntazam sekiz köşeli ve takriben bir mil uzunluğunda bir surla çevrilidir. Surun dört kapısından yalnız Mercan Çarşısı’na bakan kapı daima açık tutulur ve bir bostancının muhafazası altındadır. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un fethinden sonra H. 858 senesinde önce bu sarayı inşa ettirmiştir. Şimdi burada eski padişahların zevceleri ve saraya mensup ihtiyar kadınlar otururlar.” sözleriyle anlatır.

Çok sayıda gravürün yanı sıra geç dönemde yapılan bazı haritalarda Eski Saray yapılarını daha net bir şekilde görmekteyiz.

15 Haziran 1826 günü vuku bulan olaylar sonrası Yeniçeri Ocağı lağvedilir. İki gün sonra, 17 Haziran 1826 günü toplanan erkân ve ulemâ meclisinde Süleymaniye’deki Ağa Kapısı’nın Meşîhat (Şeyhülislam Dairesi), Eski Saray’ın ise Bâb-ı Seraskeri olarak kullanılmasına karar verilir. Böylece üç yüz yetmiş yıl varlığını sürdüren, Türkler tarafından İstanbul’da yapılan ilk saray tarihe karışır. Saray’dan geriye kalan yapıların bir bölümü Sultan Abdülaziz döneminde Seraskerlik binalarının Fransız mimar Bourgeois tarafından yenilenmesine kadar varlıklarını sürdürmeye çalışırlar. Bu döneme ait, James Robertson tarafından çekilen bir grup fotoğrafta bulunmaktadır. Eski Saray’a ait ilginç bir görüntü Bayezid Meydanı’na bakan anıtsal kapıya aittir. Günümüzde Bâb-ı Âli’nin Soğukçeşme kapısında gördüğümüz bu eğrisel saçağın benzerleri geçmişte Tophane Nusretiye Camii avlu kapılarında, muvakkithane ve sebilin çatısında bulunmaktaydı.

Çok uzun süredir İstanbul’daki ilk sarayın, “Niçin, bugün varlığını devam ettiren Yeni Saray’ın (Topkapı Sarayı) yerinde değil de şehrin ortasındaki, genişlemeye müsait olmayan bir alanda yapıldığı?” konusu tartışılır. Türkler kullanmak ve abdest almak için durgun değil, akar suyu tercih ederler. İstanbul’un fethi sırasında günümüz Yeni Saray’ının bulunduğu I. Tepe’de akar su yoktur, burada sarnıçlardan elde edilen su kullanılmaktadır. Buna karşın Eski Saray, Valens-Bozdoğan Kemeri yakınında olup saray içinde akar suya erişmesi kolaydır. Daha sonra I. Tepe’ye de akar su getirilecek ve burada İmparatorluğun haşmetiyle mütenasip bir saray yapılacaktır. Buna rağmen Evliya Çelebi’nin “Şemun Suyu” dediği Eski Saray içindeki kuyudan getirilen su da padişahların içme suyu olarak yüz yıllarca kullanılacaktır.

Cristoforo Buondelmonti, Constantinople Ensenius, 1420
Cristoforo Buondelmonti, Constantinople Ensenius, 1420
Cristoforo Buondelmonti, Düsseldorf Üniversitesi Kütüphanesi, Ms G 13, 1480
Cristoforo Buondelmonti, Düsseldorf Üniversitesi Kütüphanesi, Ms G 13, 1480
Giovanni Andrea Vavassore, 1500’lü yılların başı
Giovanni Andrea Vavassore, 1500’lü yılların başı
Matrakçı Nasuh, 1537
Matrakçı Nasuh, 1537
Hünernâme, 1581
Hünernâme, 1581
Melchior Lorichs, 1559
Melchior Lorichs, 1559
Anonim, 1590
Anonim, 1590
Wilhelm Dilich, XVII. yüzyıl başı
Wilhelm Dilich, XVII. yüzyıl başı
Sultan III. Murad’ın Eski Saray’ı ziyareti, Surnâme, 1582
Sultan III. Murad’ın Eski Saray’ı ziyareti, Surnâme, 1582
Eski Saray ve Süleymaniye, Cornelius Loos, 1710-1711
Eski Saray ve Süleymaniye, Cornelius Loos, 1710-1711
Philipp Ferdinand von Gudenus, 1740
Philipp Ferdinand von Gudenus, 1740
İstanbul Panoroması Gravier d'Ortières, 1766
İstanbul Panoroması Gravier d'Ortières, 1766
François Kauffer Haritası, 1789
François Kauffer Haritası, 1789
İstanbul Haritası, Eylül 1840
İstanbul Haritası, Eylül 1840
Mühendishane-i Hümâyûn Haritası, 1845
Mühendishane-i Hümâyûn Haritası, 1845
Serasker Kapısı, William Henry Bartlett-H. Griffiths, 1835
Serasker Kapısı, William Henry Bartlett-H. Griffiths, 1835
Eski Saray Taht Kapısı, James Robertson, 1854
Eski Saray Taht Kapısı, James Robertson, 1854
Bayezid Kulesi’nden Seraskeri Binaları, Guillaume Berggren, 1875
Bayezid Kulesi’nden Seraskeri Binaları, Guillaume Berggren, 1875
Bayezid Kulesi’nden Seraskeri Binaları, James Robertson ve Felice Beato, 1854
Bayezid Kulesi’nden Seraskeri Binaları, James Robertson ve Felice Beato, 1854
Seraskeri Binası ve Bayezid Kulesi
Seraskeri Binası ve Bayezid Kulesi
Seraskeri Binası ve Bayezid Kulesi
Seraskeri Binası ve Bayezid Kulesi
Bayezid Kulesi’nden Seraskeri Binaları, Sebah&Joaillier, 1860
Bayezid Kulesi’nden Seraskeri Binaları, Sebah&Joaillier, 1860
Bâb-ı Âli’nin Soğukçeşme kapısı
Bâb-ı Âli’nin Soğukçeşme kapısı
Nusretiye Camii avlu kapısı
Nusretiye Camii avlu kapısı

Yenilem Proje Danışmanlık Ticaret A.Ş. © 2024. Her Hakkı Saklıdır. Site: İkipixel

TAKİP EDİN