"İstanbul’un Üç Kulübü", Liderler, V, İstanbul, 1997, s. 132-138.
İSTANBUL’UN ÜÇ KULÜBÜ
XIX. yüzyıl’ın ilk çeyreğinden itibaren önce II. Mahmud, sonra Sultan Abdülmecid’in Osmanlı İmparatorluğu içinde gerçekleştirmeye çalıştığı reformlar ve batılılaşma çabaları sonucu özellikle kozmopolit bir nüfusa sahip İstanbul’da toplum yapısı değişmeye başlar. Batı kökenli tüccarlar, levantenler ve yerli azınlığa mensup Osmanlı vatandaşları Batılı yaşam tarzını ülkeye taşımaya çalışırlar. Önceleri elçilik ve konsoloslukların bünyesinde yapılan müzikli toplantılar, balolar ve çeşitli toplumsal faaliyetler daha sonraları dernekleşme çabalarına dönüşür. Bu gibi sosyal hareketler, aslında politikanın bir parçası, insanlar arasındaki politik yaklaşımın birer aracıdır. Batılı yaşamın doğal bir parçası olan müzikli toplantılar ve balolar Doğuluların, Türk toplumunun yabancısı olduğu bir alışkanlıktı. Tanzimat’ın ilanından sonra elçiliklerdeki balo ve müzikli toplantılara Türk devlet adamları da davet edilmeye başlandı. Önceleri utana kızara dans edenleri seyredenler, çok geçmeden, bu yaşam tarzını benimsemeye başladılar. İlk defa bir Osmanlı Padişahı, Sultan Abdülmecid 3 Mart 1856 gecesi İngiliz Elçisi Canning’in daveti üzerine elçilikte yapılan baloya katılmıştı. Yalnız müzikli toplantılar ve balolar değil, en basit biçimi ile oturup çaylı sohbetlerde bulunmak, kağıt oynamak, belirli bazı sportif çabalara girişmek bile ancak elçiliklerin bünyesinde gerçekleştirilen organizasyonlarla mümkündü. Başta İngiltere olmak üzere hemen hemen her elçiliğin bu tür çalışmaları vardı. Özellikle yaz aylarında Boğaziçi’nin kıyılarına serpişen elçilik yazlıklarında hemen her gece bir eğlence düzenliyordu. Elçiliklere bağlı bu yaşantının yanı sıra, yabancıların yoğun olarak bulunduğu Moda ve Büyükada gibi yerleşim bölgelerinde de kulüpler kurulmaya başlandı, özellikle İngilizlerin kurduğu deniz sporlarına [yat kulüpleri] dönük müessseler yabancıların yanı sıra Batı kültürü ile yetişen yerli azınlık ve Osmanlı üst yöneticilerinin de üye olduğu kulüpler halinde faaliyet göstermeye başladılar. Osmanlı Devleti’nin başkenti yeni bir yaşam tarzıyla tanışıyordu; Batılı yaşam tarzı şehrin yazlık yerleşim alanlarında filizlenmeye başlamıştı.
Günlük yaşantıya katılan bu kulüpler bir eksiği ortaya çıkardı, resmî temasların dışında, devlet yöneticilerinin ve elçilik mensuplarının buluştuğu, günlük olayları konuştuğu, resmî olmayan fikir alış verişinde bulunduğu bir müşterek toplantı mekânı yoktu. Acaba bir kulüp, ufak kağıt oyunlarının oynandığı, kahve ve çay içilip sohbet ve resmî olmayan görüşlerim yapılacağı bir organizasyon olamaz mıydı?
BÜYÜK KULÜP / CERCLE D’ORIENT
Halk arasında "Slerkldoryan" diye bilinen ve günümüzde ismini Büyük Kulüp olarak devam eden kulüp, Osmanlı başkentinin diplomatlar kulübü olarak kurulan ilk sosyal müessesedir. 1882 yılında büyük çoğunluğu yabancı uyruklu kişiler ve levantenlerden oluşan bu kulüp, İngiliz Büyükelçisi Sir Alfred Sandison tarafından başlatılan çalışmalar sonucu, otuz üyenin iştiraki ile kurulur.
19 Mart 1882 tarihli kurucular toplantısında Baron de Hirschfeld başkanlığında teşekkül eden dokuz kişilik yönetim kurulu ile çalışmalarına başlar. 1884 yılında Grand’rue de Pera [günümüzde İstiklal Cadesi] ile Yeşilçam Sokağı’nın kesiştiği köşede Abraham Paşa’ya ait yeni yaptırılan büyük bina kulüp merkezi olur. Artık, çeşitli el değiştirmelere rağmen doksan yıla yakın süre bu bina kulübün toplantı ve faaliyet mekânı olmaya devam edecektir. 1883 yılında kulubün başkanı İran Büyükelçisi Muhsin Han’dır, dokuz yıl başkanlık yapar, daha sonra Rusya, Fransa, İtalya, Avusturya-Macaristan ve Almanya Büyükelçileri ile Fener Beyleri [Prens Maurocordato] kulübün başkanlığını yürütür. Bu arada Prens Mahmud Muhtar, Said Halim Paşa ve Reşid Paşa’da başkanlık yaparlar. Prenz Aziz, Enver Paşa, Cemal Paşa, Talat Paşa, Damat Ferit Paşa, Çürüksulu Mahmud Paşa, Gazi Ahmed Muhtar Paşa gibi pek çok Osmanlı yöeticisi de kulübe üyedir. I. Dünya Savaşı sırasında üyeler arasında İtilaf ve İttifak devletleri karşıtlığı nedeni ile karmaşa çıkar, kulüp faaliyetleri bir süre yavaşlar, işgal yıllarında ise üst düzey işgal kuvvetleri mensuplarının ve yerli azınlığın devam ettiği bir kulüp olarak faaliyetini sürdürmeye devam eder.
Cumhuriyet’in ilanından sonra artık İstanbul başkent değildi, bir dönemin renkli, çok kültürlü diplomatlar kulübü bu fonksiyonunu başka bir kulübe bırakıyordu [Anadolu Kulübü]. Artık daha mütevazi, daha içe dönük gittikçe azalan levanten ve azınlık üyeye sahip bize ait bir dernek olmaya başlamıştı. Büyük Kulüp Cumhuriyet dönemindeki adı oldu, 1971’e kadar giderek bozulan Beyoğlu’nda faaliyetlerini sürdürmeye çalıştı, ancak artık Beyoğlu eski Grand’Rue de Pera değildi.
Müzikli toplantılar, balolar devri çok gerilerde kalmıştı, gecenin geç saatlerinde kulüpten evlere gitmek bile bir problem olmaya başlamıştı. Üstelik İstiklal Caddesi’ndeki bina eskimiş ve kulübe yük olmaya başlamıştı, kapatıldı ve 1959’da Çiftehavuzlar’da açılmış olan şube binasına taşınıldı.
Daha önceleri Hacıbekirzadeler’in köşkü diye bilinen geniş bahçeli büyük bina Reflii Bayar’ın varislerinden satın alınıp düzenlenerek 1959 yılında şube olarak hizmete sokuldu. Plajı ve motor iskelesi vardı, tüm yaz boyu her türlü sosyal aktivviteye cevap verebiliyordu. Müzikli toplantılar, balolar, kağıt oyunlarının oynandığı salonları, açık havada yemek yemek için düzenlenmiş mekânları, bol ağaçlı büyük bir bahçe ile üye sayısı azdı ve herşeye yeterli alan vardı. 1980 sonrası sahil yolunun geçirilmesi ile deniz kullanımı imkânları kısıtlandı, zaten artık denize girmek olanaksızdır, kirlenmişti. Üye sayısı artmış, istekler çoğalmıştı, daha konforlu alanlar, daha iyi mekânlar isteniyordu, ağaçların bir kısmı kesildi, başka binalar eklendi. Profesyonel bir yönetim kadrosu oluşturuldu. Büyük Kulüp artık kuruluş günlerinin çok renkli yaşantısından uzaklaşmış, yanlızca Kadıköy yakasındaki tesislerinde denizle ilgisi kesilmiş, içe dönük, oldukça dar bir alanda faaliyetini sürdürmekti.
MODA DENİZ KULÜBÜ
Atatürk’ün deniz ve bir ülkenin denizle ilgili faaliyetlerinin uygarlık gereği olduğu konusundaki düşünceleri hepimizce bilinir. Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş çalışmalarının tamamlanması için sosyal müesseselerinde hayata geçirilmesi gerekiyordu. Osmanlı Devleti döneminde İstanbul’da İngilizlerin önderliğinde kurulan yat kulüpleri yaptıkları çalışmalar ile denize ilgiyi arttırmış, Moda koyunda ve Büyükada’da yat, kayık ve kürek yarışları yapılmıştı. Cumhuriyet’in bu tür çalışmaları yeterli değildi, özellikle diğer Akdeniz ülkelerine nazaran denizle ilgimiz yok denecek düzeyde kalıyordu. Bu eksiği hisseden ve 1934 yılı yazında Moda Koyu’nda gezintiler yapan Celal Bayar deniz sporları ile ilgili bir kulübün kurulması konusunda ilk girişimlerde bulundu.
Bu sıralarda Moda İskelesi’nin hemen yanında, daha sonraları kulüp binası olacak yapının üst katında üç-dört dingiden ibaret yarış teknesi bulunan bir İngiliz kulübü faaliyet göstermeye çalışıyordu. Zeki Rıza Sporel ile görüşen Celal Bayar bu kulübü de içine alan bir deniz kulübü kurulması için çaba gösterilmesini istedi. 1935 yazında faaliyete geçmesi planlanan kulüp için İş Bankası tarafından 30.000.-TL kredi sağlandı ve 8 Nisan 1935 tarihinde İsmet İnönü’nün onursal başkanlığında o tarihte 64 üyesi bulunan mevcut İngiliz Yat Kulubü ile birleşerek Moda Deniz Kulübü kuruldu. Cemal Bayar, Muvaffak İşmen, Zeki Rıza Sporel, Fazel Öziş, Rejinald Whittal, Arthur Whittal ve Arnold Hendel kurucu üyelerdi. 1935 Temmuz ayında üye sayısı 192’yi bulmuştu, üyelerin yardımı ile 2 olimpik, 2 orta ve 2 kaba yole ile 6 sandal ve motorlu tekne alındı. 1935 yazında Moda Koyu’na yeni bir ses, yeni bir nefes gelmişti. Artık modern cumhuriyetin de deniz sporları ile ilgili kulüpleri vardı, hem de dönemin başkanının onursal başkanlığında ve önemli bir bakanın yönetiminde.
1950 sonrası kulübün genişletilmesi için yapılan çalışmalar her defasında çeşitli bürokratik zorluklarla yarım kalmış, bir türlü istenen ve kuruluş için amaçlanan büyüklüğe erişilememiştir. Kuruluşun gerçekleştiği binanın sahip değiştirmesi üzerine hemen yanındaki arsa üzerinde bugünkü iki katlı yapı yapılmış ve kulüp 21 Haziran 1984 günü bu binaya taşınmıştır. Dar bir alanda küçük bir bahçe ve yüzme havuzu ile oyun salonu ve yemek salonlarından oluşan kulübün deniz ve eski ilgisinin olduğunu söylemek zordur. Giderek yoğun bir şekilde kirlenen Moda Koyu’nda artık denize girmek imkansız gibi, her ne kadar deniz üzerinde bir raft varsa da, Moda Koyu artık deniz sporları için kullanılamaz bir haldedir. Bu yazıyı oluşturan kulüpler içinde Moda Deniz Kulübü’nün bir ayrıcalığı var, başlangıçta deniz sporlarını organize etmek için tesis edilmiş "Komodor"lara sahip, ancak artık bu komodorlar yalnızca onur temsilcileri olarak fonksiyonlarını kayıp etmiş, geçmişe özlem olarak sadece unvanlarını muhfazaa ediyorlar, dileriz gelecekte tekrar eski günlerine kavuşurlar ve sözlükteki anlamı ile Amiral görevi ile vazifelendirilmiş birer sivil deniz subayı olurlar.
Her zaman üst düzey Türk yöneticilerin yanı sıra İran Şahı, İngiltere Kralı gibi yabancı devlet adamlarınında ağırlandığı kulübün üyeleri arasında Mahmud Baler, Nejat Eczacıbaşı, Fahrettin Kerim Gökay, Nadir Nadi, Münir Nurettin Selçuk, Emin Onat, Sedad Hakkı Eldem gibi toplumumuzun övünç duyduğu isimler de yer alıyor.
Moda Deniz Kulübü günümüzde Moda Burnu’nu dolaşan Devriye Sokağı üstünde, deniz kıyısında yazlık ve kışlık yemek salonları, oyun salonu, diskoteği ve yüzme havuzu, 3200’ü aşkın üyesi ile faaliyetlerini sürdürmektedir.
ANADOLU KULÜBÜ BÜYÜKADA ŞUBESİ
Cumhuriyet’in kuruluşunu takip eden günlerde 30 Ağustos 1924’de Atatürk Dumlupınar’da "Milletimizin hedefi, milletimizin ülküsü bütün cihanda tam anlamıyla uygar bir sosyal topluluk olmaktır" der. Bu sözler devrimlerin başlangıcını haber verir. Savaşla kurulan Modern Türkiye Cumhuriyeti, dünya sahnesinde artık çağdaş sosyal müesseseleri ile de yer alacaktır. Eski düşmanlıklar yerlerini dostluklara bırakmak zorundadır, zor görülen pek çok mesele görüşerek, konuşarak ve karşılıklı fikir alışverişi ile dostane bir ortamda çok kolayca çözümlenebilir. Anadolu Kulubü’nün kurluş amacını belirten ilk tüzüğün 1. maddesi bu görüş doğrultusunda kaleme alınır. "Anadolu Kulübü Ankara’da oturan Türk ve yabancı üyelerine buluşup görüşme imkânı sağlamak ve başkentte bir kuruluş meydana getirerek kulübe girecek üyeler arasında sosyal ilişkileri kolaylaştırmak ve geliştirmek amacı ile kurulmuştur."
31 Ekim 1926 tarihinde Ankara’da kurulan kulübün kuruluş tüzüğüne göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başbakan, Bakanlar, Genelkurmay Başkanı, Hükümet Partisi’nin Grup Başkanları ve Türkiye’deki yabancı Elçiler Kulübü’nün kurucuları ve tabii üyeleridir. Anadolu Kulübü’nün iki Fahri Başkanı vardır. I. Fahri Başkan Başbakan İsmet İnönü, II. Fahri Başkan ise Türkiye’deki yabancı elçilerin en kıdemlisidir. Kulübün tabii ve daimi Başkanı ise Dışişleri Bakanı’dır. Tüzükte yer alan bir diğer maddeye göre ise, sınai ve ticari kuruluşları temsil edenlerle, hükümet dairelerinde iş takip edenler Anadolu Kulübü’ne üye olamazlar.
Ankara’da cumhuriyetin başkentinde bir Diplomatlar ve Politikacılar Kulübü kurulmuştur, ancak ülkenin sanayi, ticaret ve kültür şehri İstanbul’dur. Özellikle yaz aylarını herkes İstanbul’da geçirmeye devam eder. Elçiliklerde İstanbul’daki yazlıklara gelmektedirler. Artık İstanbul’da da bir mekâna ihtiyaç vardır. 11 Nisan 1937 tarihli Anadolu Kulübü Kongresi’nde İstanbul’da bir şube açılması kabul edilir ve İdare Heyetine yetki verilir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında Büyükada’ya ün veren kuruluşlardan biri de Yat Kulübü’dür. 1906 yılında Leon Pearce adlı bir İngiliz avukat tarafından İngiltere’deki "Yacht Club"ın bir şubesi olarak bugünkü Anadolu Kulübü’nün kapladığı alandaki Sarı Ev’de kurulmuştur. 1908 yılında Sarı Ev satın alınır, hemen yanındaki Giacomo Oteli’nin yanması ile oluşan arsaya Yeni Bina [bugünkü Tarihi Bina] yapılır ve "Bringhipo Yacht Club Company Limited" şirketi kurulur. Kısa sürede Osmanlı aydınları da bu kulübe üyeler olurlar. 1924 tarihli bir fotoğrafta Ziya Gökalp, Celal Sahir, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Necmettin Sadak, Fazıl Ahmed Aykaç, Falih Rıfkı Atay, Abdülhak Hamit Tarhan’ı Yacht Club bahçesinde görmekteyiz. Cumhuriyet’in kuruluşunda Eski Maliye Nazırı Cavid Bey kulübün başkanıdır ve 29 Temmuz 1924 günkü toplantı sonucu Yacht Club, Büyükada Yacht Kulübü Türk Anonim Şirketi adını almıştır. Şirketin ortakları kulübün daimi üyeleridir. Ortak olmayanlarda üye olabilirler, TBMM Başkanı, Bakanlar, Milletvekilleri, Elçiler ve Elçilik Mensupları, İstanbul Komutanı, Valisi, Belediye Başkanı, Polis Müdürü isterlerse üyeliğe alınırlar. 1928 yılında Acar motoru ile Atatürk kulübe gelir, entellektüel çevreden ve kulübün malik olduğu tesislerden memnun kalır, daha sonraki yıllarda sıkça gelecektir ve konuklarını da getirecektir [İngiliz Kralı Edward, İran Şahı Pehlevi ve Romanya Kralı Karol].
25 Mayıs 1935 Pazar günü Atatürk Büyükada’ya gelir ve gece kulüpte kalır, ertesi gün Amerikalı gazetecilerle birlikte yemek yer ve akşam yine kulüptedir. Ancak, kulübün borçları vardır ve giderek büyümektedir. 1937 yılına Yacht Club Anonim Şirketi borçlarını ödeyemez hale gelir, işte tam bu sırada Anadolu Kulübü şube açma kararı alır ve tüm tesisleri ile Yacht Club’ı icra masasından kurtarır. Görünürde Büyükada Anadolu Kulübü Şubesi ile Yacht Club arasında hiçbir ilgi yoktur, Yacht Club Anonim Şirketi fesh edilmiş, bitmiştir. Zaten Anadolu Kulübü tüzüğüne göre de sınai ve ticari faaliyette bulunanlar kulübe üye olamazlar ve Yacht Club üyelerinin büyük bir kısmı ticaret ile meşguldür. Ancak isteyen ve Anadolu Kulübü Yönetim Kurulunca uygun görülenlerin üyeliğe kabul edileceği açıklanır, bir anlamda Anadolu Kulübü de kimlik değiştirmekte, yanlızca bir Diplomatlar ve Politikacılar Kulübü olmaktan çıkmaktadır. Hasan Saka Bey’in bu yeni oluşum için katkılarını unutmak mümkün değildir. Ankara bürokrasisi ile İstanbul sosyetesi her ne kadar merkez, şube ayrımı olsa da artık aynı çatı altında birleşmektedir. Artan üye sayısı ve faaliyetler sonucu kulüp binası yetmeye başlar, 1953 yılında bugünkü Yeni Bina’nın temeli atılır ve 1956 yılında kullanıma açılır, o gün için büyük bir ihtiyacı karşılar, modern çizgileri ve konforu ile kulübe yeni bir anlayış getirir. 1972 yılında Münif İslamoğlu başkanlığındaki yönetim Cavuridis Köşkleri’ni satın alır. 1979 yılında çıkan bir yangın sonrası tarihi bina yanar ve hemen akabinde restore edilir, 1993 yılında Olimpik ebatlı bir yüzme havuzu yapılır. Anadolu Kulübü Büyükada Şubesi yanlızca üyelerine hizmet vermekte kalmaz, aynı zamanda Büyükada ekonomisini de canlı tutar.
250’ye varan personeli, dört otel binası, iki lokantası, diskoteği, pastanesi, kafeteryası, yüzme havuzları, basketbol sahası, motor iskelesi ve üç tenis kortu ile hareketli bir yaşama sahne olur. Ancak, ne yazık ki bu faaliyetler yalnızca yazın, dört ay için yapılır. Bu kadar büyük bir tesis kış boyunca boştur ve kullanılmaz. Dilerim Anadolu Kulübü Büyükada Şubesi’nde yalnızca yazın hoş günlerinde değil, diğer kulüpler gibi senenin her günü üyelerine hizmet vermeye başlar, burayı yalnızca bir eğlence hoşça vakit geçirecek bir yer olmaktan, kuruluş amacındaki gibi: milletimizin uygar bir sosyal topluluk olması için gereken çalışmaların yapıldığı bir alana dönüştürür.
Anadolu Kulübü ve Moda Deniz Kulübü, Atatürk’ün ülkemiz ve milletimiz çağdaş yaşam seviyesine ve uygar dünya görüşüne ulaşması için kurulmasını istediği müesseselerdir. Her iki kulüpte devletin başbakanları başkanlığında kurulmuş, bulundukları çevrenin yaşam alanlarını renklendirmiş ve devletin üst düzey yöneticilerinin halkın arasına grimesini sağlamışlardır. Atatürk devrimlerinin yalnızca üst düzey bir sınıfın değil, ülke sathına yayılan kurumların çabaları ile pekiştirilmesi amacını taşımaktadırlar. Sağlığında sık sık gittiği, çalışmaları her zaman teşvik ettiği bu kurumlar, daha sonra istenen ve arzulanan çabayı acaba göstermişler midir? Artık, Moda Koyu’nda kayık yarışları, ada sokaklarında maskeli balolar yapılmıyor. Ülkemiz konuları dost sohbetlerindeki yakınmalar ve politikacı kavgalarından öteye çözüm içeren bir atmosferde tartışılmıyor. Üyelerin aralarında sohbet ettiği, karşılıklı fikir alışverişinde bulunduğu, ülke sorunlarına çözüm aradığı dostluk dolu mekânlar çok az. Kavga dolu bir ortam herşeye ve heryere hakim, ne yazık o uzak görüşlü insanın düşüncelerini ve yaratmaya çalıştığı kurumları o günkü heyecan ile devam ettiremezmişiz. Gönül ister ki, ülkemizin her şehrinde kuruluş amaçları doğrultusunda faaliyet gösteren yüzlerce, binlerce benzeri kulüplerimiz olsun, tartışmalarımızı daha dost bir ortamda, daha uygarca yapalım. Çözümlere kavga ile değil, uygarca oluşturulmuş benzeri platformlarda ulaşalım.
Bu yazımı iki noktaya değinmeden bitirmek istemiyorum. Liderler Dergisi Haber Koordinatörü Sedef Atam ve Fotoğraf Editörü Hasan Karakaş ile birlikte her üç kulübü de ziyaret ettik. Bu ziyareti daha önce haber vermiştik, buna rağmen ne Büyük Kulüp’te, ne de Moda Deniz Kulübü’nde bizlere bilgi verecek, onları topluma tanıtma çabamıza katkıda bulunacak yetkili bulmakta güçlük çektik. Sanki tanınmamak, bilinmemek ister gibi bir tutum içindeydiler. İçe dönük bir yapıları vardı, kapalı bir toplum olarak yaşamlarını sürdürmek istiyorlar gibi bir fikre kapıldım; belki yanılıyor olabilirim. Her iki kulübün de tanıdığım pek çok üyesinin sosyal olaylara ve toplumumuza katkılarını biliyorum, bence bu tutum kuruluş amaçlarına ters gibi, çağımızda bilgi vermenin sonsuz faydalarına inandığım için bunları söylemeyi bir görev bildim, bu eleştirim böyle kabul edilirse sevinirim.
İkinci nokta ise bu yazıyı hazırlarken elime geçen bir haberle ilgili. İngiltere’de Bonhams müzayede kuruluşu 24 Nisan 1997’de bir dizi İznik Çinisi satışı gerçekleştirmişti. Bu çiniler Savile Club’ün sahibi olduğu Alan Barlow koleksiyouna aitti. Sir Barlow bu nadir ve güzel koleksiyonunu üyesi olduğu ve kurulduğu 1868 yılından beri en ünlü İngiliz bilim ve yayın adamlarının üyeleri arasında bulunduğu Kulübü’ne hediye etmişti. Yaklaşık 365 bin pounda [yüzmilyar türklirası] satılan bu koleksiyon bir anlamda Savile Club’ın geleceğini uzun yıllar teminat altına almasına yol açtı.
Acaba, bizler de yapacağımız bağışlar veya kulüp yönetimlerinin oluşturacağı koleksiyonlar ile kurumlarımızın geleceğini teminat altına alamaz mıyız? Bu gibi sosyal kurumların toplum hayatına getirdiği katkıları göz önüne alırsak günlük yaşamda daha ötesini düşünmeye gerek olduğunun farkına varırız sanırım. Bir dönemin unutulmaz İstanbul Kulübü’nün birikimleri ve arşivi ile birlikte yok olması bence toplumumuz için büyük kayıp, başka bir örneğin olmamasını dilerim.