"Nişantaşı’ndan Nişanpaşa’ya", Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İnsan-Sanat-Çevre Sempozyumu, İstanbul, 1984.
NİŞANTAŞI’NDAN "NİŞANPAŞA"YA
(Mahmutpaşa Çarşısı’na atfen bugünkü Nişantaşı’na "Nişanpaşa" demek daha doğrudur gibi geliyor?)
Özellikle 1970’li yıllardan itibaren, ülkemizde korunması gereken yapı ve çevre konusunda ciddi bir duyarlılık oluşmuştur. Ne yazık ki, çeşitli kamu kurum ve kuruluşları bu konuya karşı çıkmakta ve savsaklamaktadırlar. Söz gelimi İstanbul’da Haliç ve Boğaziçi gibi iki önemli konu çözüm beklemektedir. Boğaziçi’nin korunması için 18 Kasım 1983 tarih ve 2960 sayılı kanun yürürlüğe girmiştir.
Bu karmaşa ve başıboşluk nereden kaynaklanmakta ve nasıl çoğalmaktadır? Yerel yönetimler ne yapıyorlar? Bu şehrin sahipleri kimlerdir? Yakın bir gelecekte nerede oturacağız? İstanbul’un neresi konut, neresi ticaret bölgesi olacak? Bu soruları çoğaltmak mümkündür, fakat önemli olan bu soruların cevaplarıdır?
Ülkemiz, gelişmekte oluşun bir neticesi olarak karmaşa içinde bulunmaktadır. Çeşitli düzenlemelerle bu karmaşanın önüne geçilmeye çalışılıyor, bunda kısmen de olsa başarı sağlanıyor. Fakat imar ve iskânla ilgili karmaşa bütün hızıyla devam etmekte ve önüne geçilemez bir hal almış bulunmaktadır. İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerimizde nüfusunun büyük bir kısmı gecekondu adıyla anılan plansız, düzensiz yapı ve yapı alanlarında yaşamaktadır. Buna mukabil söz konusu şehirlerimizin merkezlerinde pek çok yapı boş durmakta ve zamanın insafına bırakılmış bulunmaktadır: Haliç çevresi, Sur içi, Cihangir, Tepebaşı, Galata, Taksim, Harbiye, Nişantaşı ve Mecidiyeköy gibi.
Bu yazıda söz konusu edeceğimiz yer Nişantaşı’dır. İskâna açıldığı XIX. yüzyıldan itibaren, önceleri ahşap konak, daha sonra kâgir apartmanların yer aldığı Nişantaşı, kendine has yaşantısı ve kültürüyle İstanbul’un özellikli bir semti idi [Teşvikiye Camii 1794’te III. Selim tarafından yaptırılmış, 1853’te Abdülmecid tarafından ihya edilmiştir]. Ne yazık ki "semti idi" diyoruz. Çünkü şehrin yeni sayılabilecek olan bu yerleşim bölgesi, özellikle iki üç yıldır hızla ticaret ve küçük tekstil sanayi bölgesine dönüşmüştür. Konut ve lokal ticaret bölgesi olarak planlanan -acaba planlanan demek doğru mu, yoksa kendi kendine oluşan mı demeli? [M. Vedad 1931: 37]- bu bölge hemen bütün ülkeye cevap veren bir toptancı ve imalâtçı piyasasına dönüşmüştür. Yerel yönetimin gözü önünde, bu değişim hızla devam etmekte, semtin eski sakinleri teker teker bu işgal kuvvetleri karşısında geri çekilmekte ve Nişantaşı’nın "Nişanpaşa"laşmasını seyretmektedir [İstanbul Belediyesi Şişli Şube Müdürlüğü en çok dejenerasyona uğrayan Samanyolu sokağında bulunmaktadır].
Bu yozlaşmaya karşı kim sesini yükseltecektir? Şehrin sahibi olması gereken yerel yönetimler nerededir? İstanbul Belediyesi bu tür müdahaleler için devletten Beyoğlu Kanunu, Nişantaşı Kanunu, Mecidiyeköy Kanunu mu beklemektedir?
Mevcut imar kanunu, yönetmelikler ve sağduyu ile konuya çözüm bulabilecek olan yerel yönetimler kanaatimce sorumluluklarının farkında değildir. Şehrimize sahip çıkalım, bütün eski şehirlerimizi kaybetmek üzereyiz. Gelecekte nerede oturacağız? Levent, Etiler, Akatlar... sonra? Nereye kadar gidebilecek?
Pek yakın bir geçmişte Cihangir, Tepebaşı, Taksim gibi semtlerde meydana gelen dejenerasyon tehlikesi, bütün şiddetiyle Nişantaşı ve çevresinde de hüküm sürmektedir. Dileğimiz bu çağrıya cevap verecek ve konuyu üstlenecek yerel yöneticilere sahip olmamızdır.
KAYNAKÇA
Vedad 1931
Mimar M. Vedad, "İstanbul’un İmarı Meselesi", Mimar, II, İstanbul, 1931, s. 37